Yabancı
Roman kahramanı Meursault çoğumuzun duygusuz olarak niteleyeceği bir karakter. ne olursa olsun her şey onun için bir. yaşadığı dünyaya bir anlam yüklemek onun için saçma. merdiveni çıksa da bir, çıkmasa da bir. marie ile evlense de olur evlenmese de olur. Kitap da onun bu kadar kayıtsız olmasına, hayatın yaşanılır olduğuna çok
@ozkanirman ’ın kalemi ile bir kez tanışıp, onun o lezzetli anlatımının tadını alınca, daha fazlasını okumak istiyor insan. Soğuk bir #kışgecesi ,soba başında, #çıtırçıtır yanan odun sesleri eşliğinde, yer minderlerine oturmuşsunuz. Sobanın üzerinde #kestane pişiyor, yanında mis gibi kokusunu salan #mandalina kabukları, fokur fokur kaynayan
Ve bitti...
Bir an hiç bitmeyecek sandım!
Öyle güzel iç içe hikayeler vardı ki her an bir başkasının içine düşebilirim diye düşündüm ama olmadı! Kayıp gitti ellerimden
Puslu Kıtalar Atlası...
Çok kitap inceledim bu uygulamada. Ama itiraf ediyorum en çok bu incelemeyi kafamda kurmakta zorlandım. Postmodernizm, iç içe anlatım, üst kurmaca...
Ne çok hikayeye
Yılmaz Özdil bugünkü yazısında babasını anlatıyor: "Çalıştığım gazeteden emekli olduğu halde, hayatını gazete bobinleri arasında tükettiği halde, bir daha asla çalıştığım yerlere uğramadı.
Sadece işten atıldığımda, istifa ettiğimde veya yargılandığımda telefonla arardı, “sakın ha” derdi, “hepi topu bir lokma ekmek, bir avuç toprak, sakın geri
Suç ve Ceza kitabını neredeyse bilmeyen yoktur, bunlardan kalın kitap korkusu olmayanlar kitabı okur, kitaplara gerçekten gönül vermiş olanlar kitabı anlar... Öncelikle kitapta sadece suça ve cezaya odaklanmayarak okunması gereken bir kitap. Psikoloji penceresinden baktığımızda hem bir çöküşü hem de bir yükselişi gördüğümüz bir kitap. Bu kitabın bu kadar okunuyor olmasındaki sebep balta olayı mıdır sizce yoksa herkesin yüreğine bir yerden bir şekilde dokunuyor olması mıdır? Bana sorarsanız hepimizin ortak noktası olan psikoloji kancasıyla yakalıyor kitap bizi yüreğimizdeki yerini alıyor hiç çaktırmadan. Kitabın psikolojik tahlilleri öyle güzel ki kitabı hissettiriyor. Bir de tabi bizim dengesiz Raskolnikov'un suçunun arkasındaki düşüncelerine bakarak hem nasıl dengeli hem de nasıl dengesiz olduğunu anlamalıyız. Hepimiz birer deli değil miyiz sonuçta, Raskolnikov da biraz deli belki de...
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159,2bin okunma
O Şam, Bağdat, İstanbul, Mekke, Medine, Karaçi, Kahire, Cezayir, Semerkand, Taşkent, Buhara, Şiraz nerededir?
Şam, cesaret, şecaat, karar, kuvvet ve kudretti. İslâmın yeniden dirilişinde Şam'ın katkısı bu yönde, bu eski gizli güçlerini uyandırma yönünde olmalı değil mi? Ama şimdi Şam'da ne var? Ayrılık, tereddüt, zayıflık. Bunun
Her çıkmaza girdiğimizde yaptıklarımızdan ve söylediklerimizden hep içimizdeki şeytanı suçlarız. Ama farkında mıyız, o şeytan aslında içimizdeki bizden başkası değil.Toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve insanın yapıp sonucunu beğenmediği işleri, düşünceleri bir başka kişiye yani içimizdeki şeytana yükleyip, kişinin düşüncelerinden işin mesuliyetinden sıyrılmasını öyle güzel anlatmış ki Sabahattin Ali, , bizi içimizdeki bizle yüzleştiyor. Kitabın asıl düşüncesinide çok güzel olaylara dayandırıp anlatmış, kesinlikle okurken sıkılacağınzı düşünmüyorum. Romandaki karakterlerde çok başarılı, hepsini sanki yakından tanıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Ama keşke sonu böyle bitmeseydi. Ben çok beğendim, okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim.
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019171,3bin okunma
Sevememek Yok sayılabilecek, görmezden gelinebilecek bir eksiklik değil ki… Kör birisi hakkında konuşurken onun kör olduğunu unutabilir miyiz? Sevebilme becerisi olmayan birisi de öyle, bu insan da toplumda tıpkı engelli bir vatandaş gibi kabul edilmelidir. Negatif bir ayrımcılıkla, örneğin arabasını süpermarket otoparklarındaki en arkalarda ya da yerin yedi kat dibinde ayrılmış özel alanlara park etmeli, karşıdan ona nasıl biri olduğunu bilmeden yaklaşarak sonunda zarar görecek diğer vatandaşların uyarılması için yakasına kendisini “kronik sevgisiz” Olduğunu belirten bir kart takılmalıdır.
Sevgi öylesine boldu ki , kıymeti bilinmedi önce, kolay harcandı . Hep öyle olmaz mı; düşmanlıkla , duyarsızlıkla çevrilmeden, hasrete düşmeden bizi sevenin kıymetini anlayabilir miyiz ?
Ancak kimliğimizi yitirdiğimizde birlikte yaşayabiliyoruz; tersi durumlarda topluluklara geri dönüş bağdaşıklığa, arılığa, birliğe başvuruyu da getiriyor beraberinde; iletişimse, farklı tanrılara kurban verenler, birbirine yabancı ya da karşıt geleneklere bağlananlar arasında bir savaşa bırakıyor yerini, öyle ki kimi zaman bu savaştaki taraflar kendilerini dirimsel bakımdan bile öteki taraflardan farklı, hatta üstün görebiliyorlar.
Öyle ya, giderek genişleyen bir çoğunluğun özel yaşamını ve kamu yaşamını her yönden istila eden dünyasallaşmış, küreselleşmiş bir toplumda yaşamıyor muyuz? "Birlikte yaşayabilir miyiz?" sorusu, öyle görünüyor ki, öncelikle basit ve şimdiki zamanda kurulmuş bir tümceyle yanıt buluyor: Zaten birlikte yaşıyoruz. Milyarlarca birey aynı televizyon programlarını izliyor, aynı içeceklerden içiyor, aynı giysileri giyiyor ve bir ülkeden ötekine iletişim kurmak için, aynı dili kullanıyor. Rio'da ya da Pekin'de, birçok ülkenin katıldığı uluslararası toplantılarda tartışan ve bütün anakaralarda, gezegenin ısınmasından, nükleer denemelerin sonuçlarından ya da AIDS'in yayılmasından kaygı duyan bir dünya kamuoyunun oluştuğunu görüyoruz.
Tanrı bizden ne ister? Sadece iyi olmamızı mı yoksa iyiliği tercih etmemizi mi? Tercih şansımız olmadan iyilik yapmamız mı daha kutsal yoksa iyilik ve kötülük arasından iyiliği seçmemiz mi? Tercihte bulunma hakkımız elimizden alınırsa kişiliğimiz kalır mı ortada? Pavlov'un köpeği gibi şartlandırılarak, otomatik bir makinaya dönüştürülerek beklenen davranışları sergileyen birini insan olarak görmeye devam eder miyiz?
Otomatik portakal sorgulatan, düşünmeye iten bir kitap.
Toplumsal rollerin ve beklentilerin yerine getirilmesi için bireylerin özbenliğini yıkan deneyleri; şiddeti, tecavüzü, hırsızlığı ortadan kaldırmak adına kabul edebilir miyiz?
Suç varsa ceza da vardır. Nitekim verilen ceza suçtan daha ağır. Ölüm cezasının bile daha hafif kaldığı bir ceza yöntemi.
Kitabın kahramanı Alex 15 yaşında bir çocuk, bir ergen, suç makinesi. Öyle çok suç işliyor, günaha bulanıyor ki ıslah evleri tecrübeleri olsa da değişen birsey olmuyor ve hapse giriyor. Yaptığı tüm kötülüklerden, işlediği tüm suçlardan keyif alıyor. Kitap sonlanırken 18 yaşına gelmişti bile. Alex degisti mi sizce? Özgürlüğüne kavuşmak için kabul edeceği tedavi yöntemi onu kötü alışkanlıklarından vazgeçirebilirken, kötü düşüncelerinden de alıkoyabilecek mi?
Başta söylemiştim Pavlov'un köpeği gibi klasik koşullandırarak istenen davranış elde edilebilir ancak tüm hayvanların en zekisi, düşünebilme yetisi olan insanın düşünceleri değişebilir mi?
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200991,7bin okunma