Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir tanem, Yine o yalnız anlardan biri. Radyoda kederli bir şarkı ... Dışanda karanlık bir gece başlıyor ... Uzaklarda huzursuz bir hayvan gibi hamurdanan şehir ... Radyodaki şarkı özlemle dol￾duruyor geceyi. Gece tıpkı benim gibi iç geçiriyor. Özgürlük yasak bana, sen yasaksın ... Anılarınla ayalıyorum kendimi... Özleminle oyalıyorum.
Bir tanem, Yine o yalnız anlardan biri. Radyoda kederli bir şarkı... Dışarıda karanlık bir gece başlıyor... Uzaklarda huzursuz bir hayvan gibi homurdanan şehir... Radyodaki şarkı özlemle dolduruyor geceyi. Gece tıpkı benim gibi iç geçiriyor. Özgürlük yasak bana, sen yasaksın... Anılarınla oyalıyorum kendimi... Özleminle oyalıyorum. İyi ki özlemin
Reklam
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
Denebilir ki, Tanrı'nın yasak ettiği, özel bir kişinin başkasını öldürmesidir, yasaları uygulayan yargıcın öldürmesini değil. Evet, ama insanların Tanrı buyruklarına aykırı yasalar çıkarmasını, ırza geçmeyi, zinayı, yalan yere yemin etmeyi kitaba uydurmalarını kim önleyebilir? Nasıl önler? Tanrı bize yalnız başkasını değil, kendimizi
Sayfa 21 - Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel klasikleri dizisi. Thomas More (1478-1535) yargıçlığı boyunca dürüstlüğü ve haktanırlığıyla sivrilen ve Sokrates gibi bir anlamda bu yüzden ölüme mahkûm edilen bir 16. yüzyıl yazarıdır.Kitabı okudu
2-Ateş ve Kelebekler "Kryzyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe, insa yeni okyanuslar keşfedemez." (Andre Gide) Eski bir Hint masalında anlatılır. Dört kelebek uzakta yanan bir ateş görmüşler. Ateşin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek iste minişler. Birinci kelebek, "ben gidip bakayım” demiş. Kelebek gidip ateşe biraz yaklaşmış...
"Korku kültüründe kendini korkulan, güçlü durumda gören ben bilincindeki kişi, dediğim dedik, öttürdüğüm düdük, bilinci içindedir. Hiç kimseye sormadan aklına estiği gibi yapar. Kendisini eleştirenlere tahammülü yoktur, eleştiriyi kendine yönelmiş bir saldırı olarak görür. Fakir olmak onun için güçsüz olmak demektir ve affedilmeyecek, hiç acınmayacak bir durumdur. Acırsan acınacak hale gelirsin, ilkesini benimsemiştir. Fakiri, güçsüzü gözünü kırpmadan ezer geçer. O her şeyi bilir. Sadece kendi gücüne güç katacak bilgiye değer verir, bilginin kendi başına bir değeri yoktur. Kendini geliştirmek, anlamlı ve coşkulu bir yaşam gibi sözler anlamsız 'laf'tır. İlişkide kendinin güçlü olduğunu bilir, ama güçsüze biraz yüz verirse hemen tepesine bineceklerini düşünür ve o nedenle onları asık surat ve öfkeyle uzakta tutar. Kimseye hesap vermek zorunda olmadığı için keyfidir. Yüzde yüz itaat bekler ve itaat etmeyenlere karşı zalimdir. İtaat onun için de kutsal bir değerdir ve güçsüz güçlüye koşulsuz itaat etmelidir. Kendi yaşamını keyfince yönetir ve başkalarının yaşamını yönetirken onlardan sorumluluk almaz. Çobandır ama sürüye zarar gelmesinden sorumluluk almaz, kimseye hesap vermez. Kendisinden korkan eşi, çocukları ya da çalışanları olmazsa hayatının anlamsız olduğunu düşünür ve mutsuz olur. Mutlaka ondan korkacak birilerinin olması gerekir, aksi halde ne yapacağını bilemez, zıvanadan çıkar.
Sayfa 260
Reklam
Müber­ra ve Nazan’ın birbirinden bağımsız olarak ortaklaştıkları bir di­ğer konu da yurtdışmdaki yaşam deneyiminin birey üzerindeki dönüştürücü etkisi. Müberra kendi başına ve herkesten uzakta yaşamanın özgürleştirici bir yanı olduğu görüşünde: “Beni hep yoran bir kısmı da var: Kendini hiçbir zaman gü­vende hissetmiyorsun, çünkü hep yalnızsın, ama bir yandan da o bir bağımlılık, kendi üzerine gitmek gibi. Kendini zorluyorsun yani, daha iyisini yaparım diye. Bilmiyorum, özgür­lük... Özgürlük güzel yahu. Kimseye hesap vermek zorunda değilsin. Kendi hayatını tamamen kendin düzenliyorsun. Bir şeyi yanlış yaparsan sorumlusu sensin.” Kendi başına ve mücadele halinde yaşama zorunluluğunu Na­zan şöyle tarif ediyor: “Önüne hiç bilmediğin bir kutu oyunu koyuyorlar ve bunu çözmeni istiyorlar senden. Sana yardım eden kimse yok. Sen o oyunla karşılaştığında gerçekten ortaya çıkmak zorunda kalı­yorsun. Yaşamak denilen şey sadece çalışmak değil. Yaşamak denilen şey ülkeye hizmet etmek değil. Ya da genel geçer ku­ralları devam ettirmek değil. Yaşamak denilen şey benim kim olduğumu bulmak: Ben kimim? Ne yapabilirim? Ben ne işe yararım? Biraz algım açıldı, bir sürü yaşama şeklinin olduğu­nu gördüm.”
_İslam = Arapçılıktır. Asimilasyonla inananı araplaştırır. Her müslüman halk, araplaşmaya mahkumdur. Kuran’ın kendisi, Araplar için Arapça olduğunu söyler.(Şura 7) İnsanın tüm yaşantısı, giyimi, yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi, sevmesi, düşünmesi ve inanması “çöl bedevîlerinin kabile kanunu” ölçütlerine göre ayarlanmaktadır. İslamlaşarak milli
Bir tanem, Yine o yalnız anlardan biri. Radyoda kederli bir şarkı. Uzaklarda huzursuz bir hayvan gibi homurdanan şehir. Radyodaki şarkı özlemle dolduruyor geceyi. Gece tıpkı benim gibi iç geçiriyor. Özgürlük yasak bana, sen yasaksın. Anılarınla oyalıyorum kendimi. Özleminle onarıyorum. İyi ki özlemin varmış diyorum, yoksa dayanamazdım, ya aklımı
[Bana Tanıdık Geldi-2:(] "Korku kültüründe kendini korkulan, güçlü durumda gören ben bilincindeki kişi, dediğim dedik, öttürdüğüm düdük, bilinci içindedir. Hiç kimseye sormadan aklıma estiği gibi yapar. Kendisini eleştirenlere tahammülü yoktur, eleştiriyi kendine yönelmiş bir saldın olarak görür. Fakir olmak onun için güçsüz olmak demektir ve affedilmeyecek, hiç acınmayacak bir durumdur. Acırsan acınacak hale gelirsin, ilkesini benimsemiştir. Fakiri, güçsüzü gözünü kırpmadan ezer geçer. O her şeyi bilir. Sadece kendi gücüne güç katacak bilgiye değer verir. Bilginin kendi başına bir değeri yoktur. Kendini geliştirmek, anlamlı ve coşkulu bir yaşam gibi sözler anlamsız "laftır. İlişkide kendinin güçlü olduğunu bilir, ama güçsüze biraz yüz verirse hemen tepesine bineceklerini düşünür ve o nedenle onları asık surat ve öfkeyle uzakta tutar. Kimseye hesap vermek zorunda olmadığı için keyfidir. Yüzde yüz itaat bekler ve itaat etmeyenlere karşı zalimdir. İtaat onun için de kutsat bir değerdir ve güçsüz güçlüye koşulsuz itaat etmelidir. Kendi yaşamını keyfince yönetir ve başkalarının yaşamını yönetirken onlardan sorumluluk almaz. Çobandır ama sürüye zarar gelmesinden sorumluluk almaz, kimseye hesap vermez. Kendisinden korkan eşi, çocukları ya da çalışanları olmazsa hayatının anlamsız olduğunu düşünür ve mutsuz olur. Mutlaka ondan korkacak binlerinin olması gerekir, aksi halde ne yapacağını bilemez, zıvanadan çıkar. 260-261
Sayfa 260
22 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.