Versailles, kalburüstü tavrı ve kayıtsızlığıyla kendini o derecede bihaber bir şekilde gerçek Fransa'dan koparmıştır ki, ülkeyi harekete geçiren yeni akımların hiç farkına varmaz. Akıllı bir şehirli zümresi uyanmış, Jean-Jacques Rousseau'nun eserlerini okuyarak haklarını öğrenmiştir, komşu İngiltere'de demokratik bir yönetim biçimi olduğunu görmektedir; Amerikan Bağımsızlık Savaşı'ndan dönenler, eşitlik ve özgürlük fikirlerinin kast ve zümre ayrılıklarını kaldırdığı yabancı bir ülkenin mesajını taşımaktadır. Fransa'da ise yalnızca katılık ve sarayın alabildiğine beceriksizliği yüzünden yaşanan bir çöküş görmektedirler.
Bu adamlar ne istiyorlardı?
Baskıların, zorbalıkların sona ermesini, insanlar için iş, çocuklar için eğitim, kadınlar için sosyal haklar, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, herkese düşünce özgürlüğü, dünyanın cennet bahçesine dönüşmesini; o iyi ve tatlı, kutsal şeyi, "ilerlemeyi" istiyorlardı; ama bunu ürkütücü bir biçimde, yarı çıplak bir halde, ellerde topuz, ağızlarda bir gürlemeyle dile getiriyorlardı. Vahşilerdi, evet; ama onlar uygarlığın vahşileriydi.