Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ekim Devrimi
Komunizmi kisaca uretim araclarinin ortak mulkiyetine dayali siyasi bir hareket olarak tanimlayabiliriz. Siniflarin (isci, patron) olmadigi sinifsiz bir toplum yaratma amaci tasiyan komunizm, Karl Marx'in ve Friedrich Engels isimli Alman dusunurlerin kaleme aldigi "Komunist Manifesto" ile birlikte anilir. Komunizmin ideali, ozel
İyi bir komutan asla acele etmez. İyi bir savaşçı öfke göstermez. İyi bir fatih düşmanlaştırmaz. İyi bir işçi patron gibi davranmaz. Buna "Çabalamamanın Erdemi" denilir, insanların yeteneklerini kullanmak ve cennetle uyumlanmak eskilerin en güçlü özellikleridir.
Sayfa 254Kitabı okudu
Reklam
Tevhid davetine karşı gelen müstekbir tağutlar,onu anlamadıklarından değil; çok iyi anladıklarından ötürü karşı çıkarlar.Onlar davetçinin de davet ettiği şeyinde doğruluğundan emindir.Tevhid davetinin fıtrata hitap ettiğini çok iyi bilirler.Çünkü onlarda bu daveti duyar duymaz ikna olmuşlardır.Buna rağmen yalanlarlar.Çünkü şunu anlamışlardır;Bu, insanları kula kulluktan kurtaran,alemlerin Rabbine kul yapan davettir.Bu davette insan yalnızca kuldur ve bütün insanlar kullukta eşittir.Allah'ın koyduğu yasalar;zengin,fakir,soylu soysuz,patron, işçi seçen seçilen ayrımı olmaksızın herkes için geçerlidir.Bu daveti kabul ettikleri takdirde tüm ayrıcalıklarından mahrum olacak, imtiyazlarını kaybedeceklerdir. Bu sebeple davetçiyi karalar,daveti yalanlarlar.Kur'an'ın öğrettiği bu hakikati anlamak zorundayız.Aksi halde sorunu müstekbir tağutlarda değil,davette, davetin üslubunda görmeye başları.Onlara kabul ettireceğiz diye daveti şekilden şekle sokarız.Onları kazanamadığımız gibi kendimize ve davetimize yazık ederiz.
Hem Hristiyanlığın kiliselerinde hem İslamın camilerinde, tüm inananların ''kardeşliği'', ''Allah katında herkesin eşit olduğu'' türünden söylemlerle yanılsama sürdürülür. Ama ertesi gün, zengin Hristiyan ya da Müslüman patron, tıpkı eskiden olduğu gibi, kendi inanan işçi dostlarını sömürmeye, soymaya, aşağılamaya ve aldatmaya devam eder. Dinin teorisi ve pratiği arasında bu gözle batan çelişkiye dikkat çekildiğinde ise, üzgünce başlarını sallayacaklar ve bu günahkar dünyada insanoğlunun mükemmel olmadığı gevelemelerini mırıldanacaklardır. Bu gevelemeler işçiler için küçük bir tesellidir.
Ne var ki çevre korumacılığı, tasvir ettiği felaketler sayesinde bütün insanlar tarafından mecburen kabul edilerek tezler taşımaktadır. Çevre yok olursa zengin fakir işçi, patron, zalim, mazlum herkes etkilenecektir (hatta bu tarafıyla biraz ehven-i şerci bir "kabullenme" zilleti ile maluldür), ne var ki çevrecilerin herkes tarafından kabul edilebilir bir koruma programı yoktur. Çevreci fikirler, son yıllarda tartışılması bile münafıklık sayılacak derecede kredi kazanmışsa faydalanan çevreciler, 80'li yıllarda olanca barutlarını tüketerek politizasyonun batağında debelenmekle meşgul bulunuyorlar! Çevreciler, bütün itibarlarını, "çevrecilik" fikrinin kaçınılmaz derecede yüksek bir ideal haline gelmesinden alıyorlar; tıpkı bir zamanların "farmason"ları gibi.
Biz insanları derece derece mecburiyet bağlarıyla bağlamışlar, bu bağlar çözüldükçe savunmasız kalıyor, çaresizliğe düşüyoruz. Mecburiyetler kalkınca yalnızca şaşkına dönmüyoruz, aynı zamanda bizi bir dönem mecburiyet altında tutmuş olan şartlara ve kimselere olan hıncımızı dışa vuruyoruz. Dolayısıyla mecburiyet bağları insan olarak birbirimize kötülük yapmamızın, birbirimize kötü davranmamızın da başlangıcı. Çıkar bağlarımız var. İşçi-Patron, Devlet-Yurttaş, Karı-Koca, Ebeveyn-Evlât, Hoca-Talebe, birbirine çıkar bağı ile bağlı sayılabilirler. Bu düzen içinde sosyal ilişkiler bir makinanın düzgün ve arızasız işlemesi gibi yürüyüp gidebilir. Çıkar ilişkilerindeki mütekabiliyet devam ettiği sürece işler yolundadır. Ama ilişki bunlardan birinin çıkarının diğerinden bariz bir farkla üstün olduğu bir durum doğurduğunda işler her iki tarafa da ıstırap veren bir mecraya kolayca dökülür.
Sayfa 140 - TİYO - 12.Baskı
Reklam
Hiçbir işçi patronundan daha patron gibi duramazdı. Durursa, söz konusu ikilinin içinde bulunduğu işletme kısa sürede karışırdı.
Adı din, şefi Tanrı, sekreteri peygamber. Ruhbanlar­ dan oluşan kadrolar ve bunlara biat eden, miskin, mütevek­ kil, müminler ordusu. Burada her bilinç, kendi içinde değil, bilinç çeperinin ötesinde, asılsız bir masal sisinde, arınma ve kefaret ruhuyla parlar. Ana fikrini, kapısına yazmıştır altın harflerle: "Hak biziz, gayrisi batıl." Adı devlet, şefi , 'Tanrı'nın gölgesi' olarak nitelenen kral, çar, sultan veya başkan. Sivil memurlardan oluşan dev bir bürokrasi ve ordu. Buraya giren bireyler, devletleşirler; bulunduklan mevkilerden, her şeyi otoriteye indirgeyen, değerleri araçsallaştırarak devletleştiren devletçi bir akıl ve ruhla çalışır, gerdanlan sarkmış hindiler gibi bakarlar, ben­ deler sürüsüne. Adı aile, şefi peder. Doğuran, ev içinde ücretsiz çalışan bir veya birkaç kadın ve çocuklar. En güçlü mülk anlayışı­nın barındığı yer. Mülkün ve mülk örgütlerinin odak nok­tası. Mensuplannı örgüt ruhuyla eğiten, örgütlere sevk eden. Örgütlerin özü. Adı parti, şefi şef. Devleti ele geçirmenin veya yıkma­nın aracı. Devleti yönetmenin veya kurup yönetmenin aracı. Şefe biat eden kadrolar, kadrolara biat eden üyeler, sempati­zanlar, taraftarlar. Adı sendika, şefi sendika başkanı, başkana bağlı şube başkanlan, kadrolar, işçi temsilcileri, işçiler. Adı fabrika veya tekel, şefi patron. Sekreterler, profe­sörler, mühendisler, ustalar, işçiler. Adı kerhane, şefi kerhane patronu. Seks işçileri, memurlar, aracılar, avantacılar. Adı ticarethane, adı okul, adı hastane, adı demek, adı aşiret. . . Uzat uzatabildiğin kadar.
NÂZIM HİKMET ve APTALLIĞI...
Nâzım Hikmet, uzun boyu, altun rengi saçları, çakır ve çiğ gözleri, çilli ve tozpembe yüzü, şapşal çehre hatları ve küçücük ve yusyuvarlak kafasıyla, insana ilk bakışta yakışıklı hissini veren, bilhassa maymunvârî içeriye doğru tuttuğu sarkık elleriyle bu hâlini mühürleyen bir aptaldır. O kadar aptal ki, biraz sıkıştırılınca "ben sizin yanınızda şahsiyetimi ve kafamı kaybediyorum!'" diyecek ve yağlı kasketini altun saçlarına oturtup kaçacak derecede... Her şey onda, geri, ileri, sınıf, zümre, burjuva, köylü, patron işçi gibi tâbirlerle, Moskova tertibi ezberleme bir lûgaritme çerçevesinde ve birkaç kelimelik leke sabunu (prospektüs-târife)leri hâlinde...
Sayfa 83 - Hengâme, 2. Baskı 1976, Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
_Faşizm, tüm yetkilerin tek kişide toplandığı baskıcı ve gerici bir sistematiktir. _Her insan faşisttir. İnsanlar aldatılmadı. Sadistçe, faşist diktaları arzuladılar ama Neden? _Freud, “Ruh Çözümlemesi” adını verdiği özel bir yöntem keşfederek, ruhsal yaşama egemen olan etkenleri buldu. Freud’un buluşları, evrensel ve ölümsüz ahlak değerlerinin
137 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.