“Çerçevesiz gökyüzünü ve tel gölgesiz güneşi sizinle paylaşmak için hemen yazıyorum.”
Bu cümlenin altını kırmızı kalemle çizmişler.
“Güneş” ve “paylaşmak” sözcüklerinin yanına da soru işareti koymuşlar. İdaredeki bıyıklı amcalar bu sözleri anlamamışlar mı? Ben bile anladım.
İnsanoğlunun fıtratında iki uç, bir arada ve daima rekabet halindedir: İnsan hem sonu gelmez emeller ve hayaller peşindedir -irfan geleneğimizde buna “tûl-i emel” denir- hem de bir gününü bile tutarlı biçimde planlayamayacak kadar sabırsız ve aceleci bir varlıktır. İçindeki sonsuz istekler onu dünyada sürekli ve hırslı bir çaba içinde davranmaya
"Çok mutluyum, haklısınız. Ama bu mutlulukla ne yapacağım? Yalnız başıma benim için biraz fazla bu. Ben daha mütevazı mutluluklara alışkınım - çoğu zaman akşamları bir kitabım olur, bir arkadaşım, güzel bir mektubum, biraz da müziğim. Aslında bunlardır benim mutluluk diyebileceğim şeyler. Çoğaldıkları zaman onlarla ne yapacağımı bilemiyorum - başkalarıyla paylaşmak istiyorum. Bunca mutlulukla ne yapacağım?
Geçen günlerde Hamas'ın liderlerine bir taziye ziyaretinde bulunmuştuk. Oradaki o atmosferi kısa da olsa size biraz aktarmak istiyorum. Oradaki manevi havayı, onların bizden beklentilerini, onların durumunu biraz sizinle paylaşmak istiyorum. İsmail Haniye ve Halid Meşal’ın hepinize selamları vardı. Hepinizden dua bekliyorlardı ve sizlere dua
Onun Adı Hayat Herkese merhaba!
Nasılsınız? Son bir haftadır çok kötü hastayım ve bir türlü iyileşemiyorum. Bu zor geçen son bir haftada bana çok güzel bir kitap eşlik etti. Hemen sizinle paylaşmak istedim. Sevgili
Emre Solmazşahin tarafından kaleme alınan #onunadıhayat sürükleyici dili ve anlamlı alt mesajları ile tam bir farkındalık kitabıydı gerçekten. Bence herkes okumalı, kitaplığında bulundurmalı ve başkalarına da okutmalı. <3
Birgün telefon çalsa ve telefonun ucundaki kişi size yaşamak için çok az vaktinizin kaldığını söylese ne yapardınız? İşte tam da burda başlıyor Hayat’ın hikayesi.
Hayat, yaşadığı onca çocukluk travmaları, sevgisizlik ve kötülüğe rağmen içindeki merhameti, vicdanı kaybetmeyen, iyilikten hiç vazgeçmeyen ve dünyada güzel izler bırakarak buradan göç etmeye kendine söz vermiş harika bir kadın. Yüreğinde hep bir umut ve koşulsuz sevgi var. Hayat, Singapur’da hayatının aşkı Kürşat ile tanıştıktan sonra doktor arkadaşı Haluk’tan kendisi ile ilgili kötü bir haber alır. Ancak bu kötü haberin onu yıkmasına izin vermez, aksine insanların yüreğinde nasıl güzel bir iz bırakabileceğinin peşine düşer. Bu yolda ona eşlik edecek insanlar da vardır tabii.
Aslında kitaptaki her karakter çok kıymetli, ancak Bilge Adam’ı bir tık daha çok sevdim sanırım. Yazarın kalemini çok sevdim, size de tavsiyemdir. Başarıları daim, okuru bol olsun inşallah <3
Merhaba bu uygulama nasıl işliyor ben bir şeyler anlatıp içimi dökmek yeni fikirlerle karşılaşmak fikirlerimi paylaşmak ve eleştirilmek istiyorum burası bunun için uygun bir yer mi
.
İstanbul’da çevre sorunlarına değinen bu bilim kurgu romanının beni bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Aliço ve diğer karakterlerin macerası beni duygulandırdı ve kitap beni birçok konuda bilinçlendirdi.
Ayşegül Yalvaç’ın kaleme aldığı Bir İstanbul Efsanesi, fantastik ve ekolojik kurgu türlerini ustaca harmanlayan, sürükleyici ve
“Küçücüktü onun dünyası. Sınırları, kaldığı inin duvarlarıydı. Dışarıdaki geniş dünya hakkında hiçbir bilgisi olmadığından, içinde bulunduğu sınırların darlığından asla şikâyet etmedi.”
Ben hikâyeyi çok beğendim. Hikâyede her şey vardı . Betimlemeler inanılmazdı. Hikâyeyi okurken sürekli yapma bu kadarını yapma diyesim geldi.. Çünkü yaptığı
Dedem, hayvanlarla insanların birbirine hiç mi hiç ihtiyacı olmayan iki ayrı medeniyet olduğuna inanırdı. Bir kuş, ömrü boyunca hiçbir insana rastlamasa da kuşluğundan bir şey eksilmezdi. Bir insan, bir defa bile keçi sütü içmeden, dana eti yemeden yaşayıp gitse acından ölmezdi.
Ama lanet gelsin ki insan da hayvan da bu döndükçe eskimiş koca dünyayı paylaşmak zorundaydı. Paylaşmak da değil ya, karşılaştıkları her noktada birbirilerine zarar veren bir kaçınma belki.