Mine Söğüt, Latin Dili mezunu ve aynı zamanda da gazeteci. Kendisi bu edebi altyapısının gazeteciliğinden geldiğini söylüyor. İnsan Hakları ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Daha sonra da editörlük yapmaya başlamıştır. İlerleyen zamanlarda da bilindiği üzere roman, biyografi, öykü, deneme gibi türlerde kitaplar yazmıştır. Eşi
Çıldırdım, delirdim, aklımı kaybettim, kendimden geçtim; ve bunların hepsi kitabı okuduktan sonra değil, Semerkant hakkındaki incelemeleri okuduktan sonra oldu. Arkadaşlar nerden başlayayım bilmiyorum, rastgele herhangi bir incelemede yazılan sözleri paylaşayım buraya:
"Amin Maalouf'ta bir sorun var, adam gerçekten çok şey veriyor ve
Merhaba iyi akşamlar herkese. Kitap hakkında yorum yapmadan önce yaşadığım coğrafyadan bana kalanlardan bahsetmek istiyorum. Okurken “bize ne?” diyebilirsiniz, buna saygı da duyarım. Fakat benim bunu anlatmam gerek. Çünkü yaşadıklarım tamamen bize, biz doğarken, üzerimizden çıkartamayacağımız bir elbise olarak verilen ve azınlık sayılan
***
Peki biz dimdik, dümdüz, dosdoğru insanlar mıyız? İşyerimizde, sokakta, evde nasılız? Dürüst müyüz, yoksa sahtekâr mı? Bir yüzümüz mü var iki mi, daha çok mu?
***
Öyle söyledi Zerdüşt...
Ben de okudum söylediklerini. Tekrar tekrar bazen. Bir edebi eser ama teması felsefe, 20. yy felsefesinin belirgin eğilimi. Yeni fikirleri yeni söyleyiş biçimine de kavuşturmuş yazar. Döneminde yeterince anlaşılmayan
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."