Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
pelşin
pelşin
@pelisia
okumak özgürleştirir | kitaplar, kanatlarım benim·
İstanbul
1793 okur puanı
Mart 2018 tarihinde katıldı
Halil Cibran'ın okuduğum ikinci kitabı Ermiş. İlk okuduğum kitabı Kum ve Köpük idi. Ermiş yazarın en çok okunan kitabı diye biliniyor. Bir solukta okunan kısacık bir kitap ama içi öyle dolu ki neredeyse her sayfada altını çizdiğim birden fazla cümle mevcut.
Ermiş kişi El Mustafa, Orphalese adlı kentte kendisini alıp doğduğu yere götürecek gemiyi bekliyor. Ve o gün çatıp gemi geldiğinde arkasında bıraktığı insanlara birbirinden kıymetli öğütler, dersler, bilgiler veriyor.
Aşk, evlilik, suç ve ceza, özgürlük, zaman, sevinç, keder, arkadaşlık, yasalar, acı, iyi, kötü, dua, güzellik, ölüm gibi hayatımız boyunca düşünüp, sorguladığımız belli başlı önemli meseleleri içeriyor bu öğütler.
Kısa ama dolu dolu, ufuk açan, düşündüren, aydınlatan, okumaktan oldukça keyif aldığım ve yeniden okunmaya değer bulduğum kitaplardan biri oldu.
Severek tavsiye ederim
Yaz Geçer, Murathan Mungan'dan okumuş olduğum ikinci kitap.
Kendisi Romancılığı ile yazdığı Şiirler ile aynı zamanda Müzisyen kimliği ile de bilinen çok yönlü, sevilen bir isim.
- Henüz bir romanını okuma şansına erişmemiş olmakla birlikte 'Şairin Romanı' adlı kitabı en çok merak ettiklerim arasında.
Yaz Geçer, 1986-1992 yılları arasında yazılmış yaz aşkları ve ayrılık temalarından oluşan şiirler içermekte.
Özgün bulduğum, yoğun duygular barındıran, kelime kelime dokunan, okurken oradan oraya sürükleyen, beni çok etkileyen dizelerle karşılaştım bu kitapta ve çok sevdim.
Şiir kitabı arayışında olanlara muhakkak severek tavsiye ederim.
Kitabın ismine bakarak yanılgıya düşülmesin bu bir çocuk kitabı değil. Küçük General ileride nasıl bir diktatör olacak potansiyele sahip olduğunu gördüğümüz küçük acımasız, kötülükler yapabilen, şiddete eğilimi bulunan, yalan söyleyen, çok konuşan, resim sanatına düşkün (Hitler gibi), hata yaptığında kabul etmeyen küçük bir çocuk.
Yazarın bu çocuk karakteri, tarihteki birkaç diktatör isimden ilham alarak oluşturmuş olduğunu anlıyoruz. Bu isimler; Hitler, Stalin, Franko, Salazar, Çavuşesku gibi isimlerdir.
Arka kapakta da belirtiliyor ki; Küçük General, °Fahrenheit 451'e, Otomatik Portakal'a, Böyle buyurdu Zerdüşt'e, Küçük Prens'e Mao ve Jung'un Kırmızı Defteri'ne° ve bildiğimiz nice farklı yapıta dayanmaktadır.
Okur Takip Önerileri
Okuduğum ilk Reşat Nuri Güntekin kitabı Acımak. Ve diğer çok okunan bilinen eserleri Çalıkuşu, Yaprak Dökümü kitapları kadar okunması, bilinmesi gerektiğini düşündüğüm bir eser.
Cumhuriyet öncesi yazılmış bir kitap Acımak. Ve geçmiş dönem yazar ve eserlerine karşı bir önyargı bir çekinceyle yaklaştığımı söylemeliyim. Bilmediğim, okumakta zorlandığım - Osmanlıca kelimelerin okuma hızımı düşüreceği, okuma zevkimi azaltacağı düşüncesi bu çekincemin sebeplerinden biri.
Ki hala maalesef ki bu düşüncemden tamamen sıyrılmış değilsem de 'Acımak'bu önyargılarımı aşmamda bir adım oldu diyebilirim.
Kitabın olaylar zincirini Öğretmen Zehra ve adeta nefret beslediği babası Mürşit Efendi oluşturuyor. Bu nefretin, bu duygusuzluğun,Zehra'daki acıma duygusunun yoksun oluşunun, hissizliğin sebebinin altında nelerin, hangi yaşanmışlıkların, hangi yalan ve önyargıların yattığını ve kitabın isminin aslında nereden geldiğini, 'Acıma'nın derinliğini, Merhametin önemini okuyoruz. -Bununla birlikte, dönemin toplum zihniyetini, aile ilişkilerini, sosyal ve sınıfsal çatışmaları, dönemin resmi kurumlarını, memur yaşantısını açık şekilde görüyoruz.
Nerdeyse her sayfada birden fazla Osmanlıca kelime bulunması okurken az biraz zorlasa da, önemli Türk klasiklerinden biri olduğunu düşünüyorum. Çok etkilendiğim bir okumaydı. Çok severek tavsiye ediyorum.
Kırmızı Defter ile tanışmam 'Unutma beni apartmanı'ndaki Süreyya sayesinde oldu diyebilirim. Süreyya çokça bahsetmişti Kırmızı Defter'den. Hatta radyo programının ismini de Kırmızı Defter koymuştu. Böylelikle merak ederek okumaya başladım Kırmızı Defter'i.
Kitap, yazarın 'gerçek öyküler' başlığı altında sunduğu birtakım enteresan diyebileceğim; rastlantılarla dolu, abartılı gelebilecek, şaşırtıcı hatta ürkütücü öykülerden oluşuyor.
Yazarın hem kendi başına gelmiş hem de tanıdıkları - ailesindeki kişilerin başına gelmiş ve kendisine anlatılan ya da şahit olduğu öyküler var kitapta.
- Nasıl yazar olduğu ile ilgili, Küçük Prens kitabının yazımı ve yazarı ile ilgili dikkat çekici öyküler de mevcut.
Açıkçası yer yer abartılı bulup 'yok artık daha neler, bu kadar tesadüf de fazla' desem de, anlatımı çok akıcıydı, merakla okuduğum bir kitaptı, tavsiye ederim.
Yazarın özellikle Ay Sarayı ve New York Üçlemesi kitapları sıkça duyduklarım arasında, listeme ekledim oldukça merak ediyorum.
Okuduğum İlk Seray Şahiner kitabı Antabus. Hem ismi, hem de hakkında gördüğüm- okuduğum yorumlardan ötürü merak edip okumaya başladığım ve çok çok çok etkilendiğim bir kitap oldu.
Karakterimizin Adı Leyla,
"Bana sorsalar, sadece “Leyla” olmak isterim. Leyla’yla Mecnun bile değil, düz Leyla" diyor kendisi için.
Hani şu gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduğumuz haberler var ya, günümüzde sosyal medyada adalet aradığımız yeter dediğimiz, şiddete uğramış, tecavüze uğramış, öldürülmüş, intihar süsü verilmiş, çocuk yaşta evlenmiş anne olmuş hayatında binbir zorluk çekmiş "Kadınlar" var ya işte Leyla onlardan yalnızca biri yada belki de Hepsi...
Kitabı okumaya başladığım andan itibaren beni böyle bir hikayenin beklediğini biliyordum. Hissediyordum..
- Okurken rahatsız olacaksınız, gözleriniz dolacak, aklınıza okuduğunuz izlediğiniz o haberler gelecek. Bir yerden tanıdık gelecek bu Leyla size. Leyla'nın hikayesi bu ülkenin acı bir gerçeği... Bu yazılan hikayeyi, neredeyse her gün okuyoruz, görüyoruz, duyuyoruz. Değişen ise sadece isimler...
Kadına şiddet temeli altında yaşanan tüm gerçekleri bir bir tokat gibi indiriyor yazar yüzümüze en çokta kalbimize. Ve Antabus öyle bir kitap ki ya okuyup bitirecek ya da dayanamayıp yarım bırakacaksınız. Bu acı gerçekler ağır gelecek bir yerde..
Seray Şahiner'in diline, anlatım ve üslubuna, vuruculuğuna hayranlık duydum.
Kısa bir kitap ama hazmetmesi zor gerçekten.
Mutlaka diyorum, Mutlaka okunmalı!
Metin Altıok benim için yeri çok özel olan kıymetlim dediğim sayılı birkaç Şairden biri. Hem yaşamı, hem yazdıkları, şiirleri hem de hayata veda edişinin acı hikayesi ile kalbimde sarsılmaz, çok büyük bir yere sahip.
Bir Acıya Kiracı seneler evvel henüz şiirle yeni tanıştığım dönemlerde tamamını okumadığım bir kitaptı. Şimdi yeniden okumak çok iyi geldi, çok ama çok başka duygularla boğuştum neredeyse her sayfada.. Bütün dizesini buraya sığdırabilsem keşke..
- Bazı kitaplar ve bazı yazarlar var aramda apayrı derin bağlar kurduğum. Metin Altıok öyle bir şair işte benim için.
Bir Acıya Kiracı Metin Altıok'un acılarından, kederlerinden, özlemlerinden, hüzün ve sevinçlerinden oluşmuş çok etkileyici duygular bütünü kitabı aslında. Ve içerisinde kendisinin ressam yönünü de görüyoruz yaptığı çizimlerle.
Kendisini tanıyanlar benim gibi her satırı gözleri dolarak okuyacaktır biliyorum. Tanımayanlar varsa da isterim ki tanısınlar bu kıymetli kalemi ♡
Şiir kitabı tavsiyesi isteyenlere mutlaka tavsiyemdir. Şiir sevmeyenlerin de okuduklarında çok seveceklerine, mutlaka kendilerinden birşeyler bulacaklarına eminim ben.
Murat Gülsoy'dan okuduğum ikinci kitap, 12 öyküden oluşan bu öykü kitabı.
- Her biri birbirinden sağlam, yaratıcı, şaşırtıcı, zekice kurgulanarak yazılmış öyküler.
Nerdeyse hepsini severek ve merakla okudum diyebilirim.
- Ama içlerinde; Oğuz Atay- Korkuyu beklerken detayıyla dikkat çeken "Kayıp eşyalar bürosu" adlı öykü ile kitaba adını veren "Bu kitabı çalın" öykülerini ayrıca çok çok sevdiğimi belirtmeliyim.
Öykülerinde modern dünya insanının yalnızlığını, ruhsal çırpınmalarını, ruh hallerini, arayışlarını bellek- hayal- gerçek kavramlarını, öyküleri içinde kendi öykülerinden bahsetmesini görüyoruz.
Öykülerin çoğu bilinç akışına yakın bir anlatımla yazılmış..
Sürükleyiciliği, akıcı dili, samimi üslubu ile birlikte çok keyif alarak okuduğumu söyleyerek bitiriyorum yorumumu.
- Öykü severlere kesinlikle tavsiye ederim. Sevmeyenlere de sevdirtecek türden bir kitap.
Anne Frank'ın hatıra defteri, Anne'in babası tarafından kendisine hediye edilen; Anne'in 1942-1944 yılları arasında iki sene boyunca Nazi zulmünden kaçıp ailece saklandıkları Arka Evde yaşadıklarını yazıp anlattığı günlüğüdür.
Saklandıkları evden sağ kurtulan tek kişi babası Otto Frank olur ve kızından kalan tek hatıra ve o günleri kızının bakışından gözler önüne seren bu defteri yayımlatmaya karar verir ve ilk baskısı 1947'de yapılır.
Defterde, Anne'nin aile ilişkilerine, ruh hallerine, genç kızlığa geçişine, duygusal yönden gelişimine, İç dünyasının ülkenin bulunduğu şartlardan farksız oluşuna, yaşadığı zorlu psikolojik geçiş - çöküş dönemlerine şahit oluyoruz.
Ve Savaşa, Soykırıma, esirliğe, korkulara rağmen Umutla yaşamanın aynası adeta..
Tüm bu karmaşayı, korkuyu öyle derinden ve gerçekçi hissettiriyor ki kitap.
Son zamanlarda okuduğum en iyi, en etkili kitaplardandı.
- Kesinlikle okunmalı..
Yine bir Nermin Yıldırım harikasıyla tanıştığım için çok mutluyum öncelikle. Kendisinden okuduğum üçüncü kitabı Unutma beni apartmanı ve kendisinin yazmış olduğu ilk kitabı.
Kitap; anne-kız hikayesi temelinde aile ilişkilerini, aşkı, insan ilişkilerini, hayatın acı gerçeklerini, toplumsal sorunların etkilerini, türkiyenin yarım yüzyıllık
Madalyonun Öteki Yüzü
Günahın üç rengi, kendisinden okuduğum üçüncü kitap oldu. Kronolojik olarak ise yazdığı ikinci kitabı imiş.
Kitapta yine tuhaflıklarla, şaşırtıcı olaylarla dolu yer yer hayrete düşüren, yer yer hüzün veren, yer yer sinir bozucu insanların hikayelerini okuyoruz.
Kitap adından da anlaşılacağı üzere fahişeliğin rengi kırmızı, eşcinselliğin rengi gri, mazoşizmin rengi siyah olarak üç kısımdan oluşuyor.
Dışardan başlıklara baktığımda az çok beni neyin beklediğini tahmin etsem de hissiyat olarak fazla sarsıcı, hiç beklenmedik, duyulmadık, derin ve ağırdı.
- Kırmızı oda adlı diziden izlediğimiz Meliha Hanım'ın hikayesinin geçtiği kitap olarak da biliniyor. İzlediğimde de etkilenmiştim, okuduğumda ise daha başka etkilendim diyebilirim.
- Ardından Şevket Ağa ve Salih'in hiç duymaya alışık olmadığımız sarsıcı, üzen hikayelerine tanık oluyoruz. Yine yaşadığımız hayatı, karakterlerimizi, duygularımızı çocukluğumuzun oluşturduğunu bir kez daha anladım.
Kitaba dair naçizane tek eleştirim sonlarda karakterler arasında çıkan tesadüfler bana pek geçmedi. Bunu söyleyebilirim.
Onun dışında sıkmayan, oldukça merakla, keyif alarak okuduğum, gerçekten etkilendiğim bir okuma oldu.
Bu tarz ağır psikolojik travmaların işlendiği hikayeler okumayı seviyorsanız mutlaka tavsiye ederim.
- Ben bu hikayeleri okumayı öğretici, ufuk açıcı ve faydalı buluyorum. İnsan kendinden muhakkak ufacık da olsa birşey buluyor çünkü.
Önyargıları bir kenara bırakmalı öyle okumalısınız.
Çırpınıp içinde döndüğüm dünya, Şairin geçmiş yıllarda, çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan şiir ve deneme yazılarından oluşan ince ama dolu dolu bir kitap.
Yazdığı dizelerle, bakış açısıyla, anlam dolu cümleleriyle, yine yeniden taht kurdu kalbime Canım Şairim..
Kişisel, toplumsal birçok yaradan tutun da ülke sorunlarına, insani bir çok duyguya, Ömür hanım dediği Haticesine, Neşet baba'ya, Şiir ve şiirin inceliğine, insan belleğine, Haydar ergülenle olan dostluğuna ve şiirlerine, Fazıl hüsnü Dağlarca şiirine verdiği kıymete, Küçük İskender ile olan anısına kadar farklı bir çok konuya dair yazmış, ne de iyi etmiş.
Okumaktan yine çok keyif aldım, zaten söz konusu Şükrü Erbaş ise aksini düşünemiyorum.
Tavsiye ederim.
Sol ayağım, Christy Brown'ın kendi hikayesini anlattığı bir otobiyografi kitabı.
Hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadan okumaya başladım bu kitabı ve son zamanlarda okuduğum beni en etkileyen kitaplardan biri oldu.
Otobiyografi kitapları okumak ya da okuduğum kitapların gerçekten yaşanmış hikayelerden alındığını bilerek okumak, kitapla aramda derin bir bağ oluşturuyor her seferinde. Eminim benim gibi düşünen çok okur vardır..
- Christy Brown beyin felciyle dünyaya gelmiş ve uzun zaman boyunca hareket ve konuşma engeli yaşamış, sol ayağı dışında bedeninin tamamı felç olan bir çocuk.
Kitapta anlattığı büyük yaşam mücadelesinin, "normal" olma mücadelesinin temelini annesinin sevgisi, desteği, sabrı oluşturuyor. Annesinin desteğiyle kendini bulmaya çalışmış, yıllarca çabalamış, sol ayağı onun yoldaşı olmuş, harfleri öğrenmiş, resim yapmış, yazmak istemiş. Öyle ki yazarak hayatını herkese duyurmak istemiş, yılmadan denemiş bunu, yazmış, yazmış, yazmış, hatta Charles Dickens okumayı çok sevdiğinden ve kendine ilham olarak aldığından yazdığı ilk yazılarda Dickens'dan esinlenmeler görülmüş. En sonunda bütün bu yoğun çabanın sonucu işte bu kitap...
Verdiği onca mücadele, istek, çaba ve sonuç öyle takdire şayan ki..
Mutlaka tavsiye ediyorum.
Bu kitapla ile tanışmam; Oruç Aruoba'nın "Uzak" kitabında, Şule Gürbüz'den iki farklı alıntı yapmasıyla gerçekleşti.
Alıntılardan yola çıkarak, merakla bu kitabı okudum.i
Aynı zamanda yazar hakkında yaptığım ufak araştırmada çok sevdiğim yazar Hakan Günday'ın bir söyleşisinde Şule Gürbüz'ü önerdiğini öğrendim.
Ve İlber Ortaylı da kendisini bir okuma listesinde önermiş. Kitap, okunmak için yeterli referansa sahip bence.
Kambur, yazarın 18 yaşında iken yazmış olduğu ilk kitabı. Bunu öğrendiğimde gerçekten çok şaşırdım.
Bu kitap bir düşünce, bir felsefe kitabı bana kalırsa. Kısacık bir kitap ama cümlelerin derinliği boyundan büyük denilebilir.
Anlatıcı anlaşıldığı üzere bir Kambur. Kitap boyunca onun sorgulamalarını, arayışlarını okuyoruz. Derin bir kitap.
Bir Kambur'dan yola çıkılarak dış dünya, yaşam, varlık sorgulanmış. Okuduktan sonra insanı düşüncelerden düşüncelere sürükleyen, 'ben şimdi ne okudum' dedirten bir kitap oldu benim için.
Hele de Yazara 18 yaşında böyle bir kitabı yazdıran benliğine, bilincine, farkındalığına ayrı hayranlık duydum.
Bu tarz içe dönük, derin, düşündüren, düşünce temelli kitapları okumayı seviyorsanız tavsiyemdir...
Çok uzun zamandır denk geldiğim, merak ettiğim ve okumayı beklediğim bu öykü kitabını sonunda okuduğum için mutluyum.
Kitap 'Kendini bildi bileli kabuğunu arayanlara' diyerek başlıyor. Bu cümlenin ağırlığını okuyup bitirdikten sonra anladım.
Çok, çok etkilendiğim, her biri birbirinden etkili, sıcak, içimizden, duygu yüklü, hassas noktalara değinen, hüzünlendiren, yoğun hisli, bir sürü farklı duyguyu okuyucusuna geçiren beş farklı öykü mevcut kitapta.
- Beni diğerlerine göre daha çok etkileyen öyküler; Son bir çay, Annemin çadırı, Kız kardeşim Handan isimli öyküler oldu.
Okuyan herkesin tıpkı benim gibi, kendinden birşeyler bulacağına eminim.
- Öykü sevmeseniz de sevdirecek bir kitap.
Çok, çok severek tavsiye ediyorum.
