Sabah ya da akşam, cuma ya da pazar, hiçbir farkı yoktu, hepsi birbirinin aynıydı: İçini kemiren, bir an için bile olsun dinmeden eziyet eden acı; umutsuzluk içinde her şeyin tükendiği ama yine de henüz yaşamın bitmediği bilinci, adım adım yaklaşan korkutucu iğrenç ölüm tek gerçekti ve bir de bitmek bilmeyen o aynı yalanlar. Böyle bir durumda saatin, günün, haftanın ne anlamı olabilirdi ki?