Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"İşte 20. yüzyıl Sofie. Rönesans'tan beri bir tür patlama içinde dünya. Büyük keşiflerle birlikte Avrupalılar artık bütün dünyayı geziyor. Ve bugün ters patlama diyebileceğimiz bir şey olmakta." "Ne kastediyorsun?" "Bütün dünyanın tek bir iletişim ağıyla sarılmakta olduğunu. Oysa yakın zamana kadar dünyayı tanımak ya da başka düşünürlerle görüşmek isteyen bir filozof ata ya da at arabasına binmek zorundaydı. Ama bugün dünyanın neresinde olursak olalım her türlü gelişmeyi bilgisayar ekranında izleyebiliyoruz." "Harika bir şey bu, ama biraz da korkutucu." "Mesele şu: Tarihin sonu mu yaklaşıyor yoksa yepyeni bir çağın eşiğinde miyiz? Artık bir kentin ya da tek bir devletin yurttaşı olmaktan çıktık. Gezegensel bir uygarlıkta yaşıyoruz." "Doğru." "Son otuz-kırk yıldaki teknik gelişme -hele iletişim alanındaki- bütün geçmiş gelişmelerin toplamından daha fazla. Yine de İşin başında sayılırız."
Sayfa 521Kitabı okudu
Rönesans’ta bizdeki güzel sanatlar kategorisi bulunmadığı gibi kendini ifade etme ve özgünlük peşindeki bağımsız sanatçı idealimiz de yoktu. Son yirmi otuz yıldır, Rönesans’ın modern çağımıza değil de ortaçağa daha yakın olduğunu gören tarihçiler, dönemin sekülerlik, bireycilik ve öznellik gibi yönlerinin altını çizen eski yaklaşımları
Sayfa 71
Reklam
Malcolm X'in Amerika'da zenci meselesi dolayısıy­la farkettiği husus, İslâm âleminde son birkaç yüzyıl­ dan beri gündemdedir. Müslümanlar, Batı nezdinde "adam yerine konmak" için, birkaç yüzyıldan beri ça­balayıp durmaktadırlar; adam yerine konulmak ve so­ru sorulmaya layık olabilmek için, kendilerinin de Ba­tılılar "gibi olduğunu" ispat etme teşebbüsünde bulun­ maktadırlar. Bunun da yolu elbet Batıklarla aynı kültü­rel değerleri paylaşmaktan geçecektir. Nitekim aynı kültürel değerlerin paylaşılmasının yeni bir olay olma­yıp tarihî kökenlerinin bulunduğuna dair delil getirme sadedinde, Batı Rönesans'ının Müslüman düşünürle­rin eserlerinden ilham aldığına dair fikirler ileri sürül­ müştür. Hâlâ bu fikirden medet uman Müslümanların sayısı az değildir.
198 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Basının görevi bir ağızdan çıkan sözün dünyanın her yanına dağıtmaktır. Baskı altında olmadığı dönemlerde basının edebiyata ve halk eğitimine pek çok yararlı etkileri olur. ( S:55)
Osmanlı'dan 21.Yüzyıla Basın Tarihi
Osmanlı'dan 21.Yüzyıla Basın Tarihi
'ın ıryadından başladım incelemeye Batının Rönesans'a temel oluşturan "Kitap Kütlürü'ne ek olarak geliştirdiği "Gazete
Osmanlı'dan 21.Yüzyıla Basın Tarihi
Osmanlı'dan 21.Yüzyıla Basın TarihiOrhan Koloğlu · Pozitif Yayıncılık · 200645 okunma
Topkapı bir Rönesans kütüphanesidir, bunlar tetkik edildikçe anlaşılıyor ki son derece kıymetli, medeniyet tarihine katkıda bulunacak eserlerdir.
224 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Uygarlığın Ayak İzleri serisini sırayla okumasam da her okuduğum kitapta ayrı keyif alıyorum. Sanat tarihine dair ilgi çekici bilgiler ediniyorum ve bunu basit bir dille okumuş oluyorum. Bilgimin olmadığı bir alanı bana güzelce anlatmasını deneyimliyorum. Ve ne zaman kitap okuma hevesim kaybolsa beni tekrar bu heyecana bağladığı için de çok mutlu oluyorum. Bence mutlaka okumalısınız.
Uygarlığın Ayak İzleri 1: Rönesans'tan Barok Dönem'e Sanat Dehaları
Uygarlığın Ayak İzleri 1: Rönesans'tan Barok Dönem'e Sanat DehalarıCelil Sadık · Epsilon Yayınları · 2019872 okunma
Reklam
16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri
1506’da, Sultan Bayezid’in bu sefer Michelangelo’yu İstanbul’a davet ettiği ve Haliç üzerine bir köprü yapılmasını istediği rivayet edilmektedir. …Roma’daki hayatından hiç memnun olmayan ve Floransa’ya kaçan Michelangelo, Galata’daki Fransisken cemaatinin başrahibi üzerinden gelen daveti hayırhaklıkla değerlendirir ve İstanbul’a giderek Sultan’ın hizmetine girmeye karar verir. Hatta kendisine zulmeden Papaya karşı kaleme aldığı eserini, “Türkiye’den yazan Michelangelo’nuz” imzasıyla bitirir. Büyük ressam ve heykeltraşın İstanbul’a gitmeyi kafaya koyduğunu duyan Floransa sancaktarı Soderini, “Türk için yaşayacağına, Papanın yanında öl, daha iyi!” diyerek onu kalmaya ikna eder. Dahası, işi sağlama almak için sanatçıyı Floransa Senyörlüğü’nün resmi Roma elçisi olarak atar. Böylece Leonardo da Vinci’den sonra Rönesans devriminin ikinci büyük ismi Michelangelo da İstanbul’a gitme şansını yakalayamamış ve belki de İslâm-Batı tarihinin en ilginç olabilecek karşılaşmalarından biri gerçekleşememiştir. Zira Michelangelo İstanbul’a gitseydi, kendinden on dört yaş küçük olan Mimar Sinan ile (1489-1588) karşılaşacak ve aralarında muhtemelen 16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri vuku bulacaktı.
Sayfa 250Kitabı okudu
Fatih’in izinden giden II. Bayezid, Haliç üzerinde bir köprü yapılmasını düşünmüş; fakat Leonardo da Vinci’ye inanacak olursak, bunu yapacak bir usta bulamadığı için vazgeçmiştir. Da Vinci, İstanbul’a hiçbir zaman gelmemiş; ama Haliç üzerine yapılmak üzere bir köprünün çizimlerini Sultan’a göndermiştir. Bu konuda rivayetler muhtelif olmakla birlikte, bu Rönesans dâhisinin projesinin gerçekçi bulunmadığı için reddedildiği tahmin edilmektedir.
Sayfa 248Kitabı okudu
Sanatçıların dindar olmayışları
Homeros tanrılarının arasında evinde hisseder kendini ve bir şair olarak öyle rahat davranır ki onlara karşı, her halükârda dindarlıktan son derece uzak durmuş olması gerekir; halk inancının onun karşısına çıkardığı şeyi, – noksan, kaba, kısmen tüyler ürpertici bir batıl inancı – tıpkı bir yontucunun çamuruna davrandığı gibi özgürce ele almıştır, yani Aiskhylos'un ve Aristophanes'in sahip oldukları ve daha yakın çağda Rönesans'ın büyük sanatçılarına ve de Shakespeare ve Goethe'ye özgü bir önyargısızlıkla.
Sayfa 95 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Az insan çok huzur.Çünkü insanlardan uzak durursanız günahlardan da uzak durursunuz...
Reklam
İmparatorluk sadece dinle değil; hukukla ve müesseselerle, halkın yaşayışı ve kültürle tarif ve tesbit edilir. 15. yüzyıla kadar imparatorluk rolü oynanmıyor yaşanıyordu. Sonra özellikle Rönesans Avrupa’sında imparatorluk bir unvan ve tiyatro haline geldi.
Reform'un ahlaki standartlar üzerinde gözle görülür herhangi bir kalıcı etkisi olmamıştı. Çoğunlukla geçici bir doğruluk hevesiyle gerçekleşse de reformların ardından, geleneksel standartlar geçersiz kılınmış, ahlak pahasına dogma öne çıkarılmış ve bunlar iyi sonuçlar vermemiştir.
1.500 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.