Öyle sabret ki kendisine sığınan ölülerden bile hayat fışkırtan toprak gibi olasın. Toprağın zaferlerini yok etmek, toprağı ölüme kalbetmek kabil mi?
Ümidin tanesini serperek bekleyelim; zafer mutlaka inananlarındır.
Yeşilin Kızı Anne serisinin üçüncü kitabı “Ada” heyecanla başladığım ve yine heyecanla bitirdiğim bir kitap oldu.
Bu sefer Anne’in 4 yıllık üniversite hayatına dahil oluyoruz. Edindiği yeni arkadaşlıklar, birlikte geçirdikleri güzel anlar, sınav zamanları, verdiği kararlar, hatalar, bunlarla büyümesi, olgunlaşması... O kadar güzeldi ki. Kitabı bitirip, kapağını kapattığımda Hester Gray’in bahçesindeki kelebekler sanki kalbime kondu.
Devam kitaplarını heyecanla bekliyorum ve Koridor Yayınları henüz 4.kitabın çevirisini bitirmedi Sabırla bekleyelim bakalım...
Başımız sıkıştığında, işler kötüye gittiğinde hastalandığımızda, kaybettiğimizde vb. durumlarda ilk önce kabullenelim, ne öğretilmek isteniyor öğrenelim, sonra da sabırla mücadelemizi verip bekleyelim.
Televizyon kanalları Cumhuriyet'i eleştirenlerin abuk sabuk konuşmaları ile dolu. Halkı aydınlatan, geleceğe hazırlayan bir program, programcık, kamu spotu bile yok. Bir gün aydınlatırlar mı?
Sabırla bekleyelim.
“Benimle gel bu çocukların yanaklarını okşayalım tek tek. Başlarında bekleyelim. Sabırla bekleyelim ve gerekirse yüzlerce yıl hiçbir yerimizden kalkmayalım.”
Hadi gel çok uzaklara gidelim. Adını bile söyleme bana. Kimliğini de alma yanına. Adımız “hayatım” olsun. Daha sonra daha güzel ve anlamlı kelimeler buluruz birbirimize. Sen bana “tapirim” dersin. Ben sana “koalam” derim. Ama uzaklarda deniz olsun. Ayın hilali düşsün önce yüzüne, sonra yüzünün yansıması suya…Gözlerimiz biraz ıslak olsun ama
"Belki şu an kağıttan gemi gibi savruluyoruz rüzgarın şiddetiyle. Hislerimizin fırtınasına tutulmuşuz, imtihanların tsunamisi üstümüze geliyor. Ama O'dur bizim sığınacağımız liman. Allah'tan geldik, yine O'na döneceğiz. Öyleyse sabırla ve hasretle o döneceğimiz günü bekleyelim.
"Söylediklerimizi dinlerseniz sabırla
Söylemediklerimizi de görürsünüz oyunda." sözleriyle başlar eser.
Romeo ve Juliet, doğuda da batıda da sık sık işlenmiş bir temadır aslında. Tarihte bir çok kez, kavgalı iki aile ile birbirlerine aşık çocukları hikayelere konu olmuştur.
Şimdi sorarsınız bana: "Ee bu eser neden bu kadar popüler? Diğerlerinden farkı ne?"
Aslında, tahmininiz üzere; ustaca kaleme alınmasıdır popüleritesi. Rönesans dünyasındaki uyum, denge ve simetri anlayışı işlemiştir ruhuna. Tamam anladık, ustaca işlenmiş fakat yine gerekmez özellikle bu oyun üzerinde durmaya.
Atladığımız diğer nokta şudur aslında: Bütün oyuncular başlı başına bir karakteri anlatır, içimizden karakterleri. Julietin babası Capulet, prensle evliliği istemeyince kızının fikirlerine değer vermeyip sinirlenmesi, tehditler savurması mesela. Kavga peşinde koşan, kendini yüce gören ve küçümseyici tavırlarla tahrik eden "zorba" Tybalt. Öyle, ismi geçen karakterlere de gerek yok, düğün evine gelen çalgıcının, düğün için geldikleri evden gelinin cenazesi çıkınca, "... hadi içeri girelim de yas tutanları bekleyelim.
Hiç olmazsa karnımızı doyurur öyle gideriz." demesi. Uşaklardan tutun Rahip Lawrence'a kadar birer karakterdir aslında, içimizden karakterler.
Lakin son olarak söylemek istediğim şey, Shakespeare'in gençlik eserlerinden biri olan bu oyundan; Othello'daki, Kral Lear'daki, Fırtına'daki tadı yakalayamadım.
Romeo ve JulietWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202260,1bin okunma
“Hiç hatırından çıkartma ki ümit ile imanın seni yalnız bıraktığı anda perişan olursun. Eğer Hira dağındaki büyük talihliye ‘Rabb’inin ismini oku!’ diyenle bu çölde karşılaşmadınsa yazık sana. Biliyorsun ki göz de gönül de birer merdiven. Tırmanacağın yer, hem senden çok uzak, hem de sendedir. Oraya gitmek için çile çekmek, yaş akıtmak da yetmiyor. Bekle ki büyük kapı kendiliğinden açılsın. Ama toprağa konan ölü gibi sabretme sakın; toprağa süzülen su gibi sabret. O su, toprak altındaki ölülerden de diri bedenler fışkırtacaktır... öyle sabret ki kendisine sığınan ölülerden bile hayat fışkırtan toprak gibi olasın... O daima muzaffer olacaktır. Tane, sabırla başak verdi. Güneş, aydınlığın yoludur. Bütünüyle âlem olan bu aydınlıkta ümidin tanesini serperek bekleyelim; zafer mutlaka bizimdir.