Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
O kentteki ikametimin bir çılgınlığa yol açmasının bir bakıma hiç özel yanı yoktu, öyle ya, orada yaşayanların hepsi tedirgindir ya da psikolojileri bozuk kişilerdir. Çünkü dünyada değildirler, bu da oradan çıkıp dünyaya (örneğin Londra'ya) adım attıklarında soluksuz kalmalarına, kulaklarının çınlamasına, denge duygusunu yitirip tökezlemelerine ve alelacele yaşamlarına olanak veren ve yaşamlarını koruyan kente geri dönmek zorunda kalmaları için yeterlidir: Oxford'dayken zamanın içinde bile değildirler. Oysa ben zamanın da dünyanın da (örneğin Madrid'de) içinde bulunmaya alışkındım, dolayısıyla benim sapıtışım, o gece fark ettiğim gibi, başka bir türden olmalı, belki de kuralın tersine işlemeliydi. Hep dünyanın içinde bulunmuşken (yaşamımı dünyada geçirmişken) apansızın kendimi dünyanın dışında görüyordum, sanki bir başka fiziksel ortama, suya taşınmış gibiydim. Çılgınlık durumumun tam bilincine erişmem, Clare Bayes'in bakışında beklenmedik biçimde çocukluğumun beliriverişinden kaynaklanmış da olabilir, zira kişinin dünyada en yerleşik olduğu dönem çocukluk dönemidir ya da, tam çocuklar gibi söylersek, dünyanın en çok dünya olduğu, zamanın daha özlü olduğu ve ölülerin henüz yaşamın yarısını kaplamamış oldukları çağdır.
"Ne zannedecek Feride de âşık olmuş... Mişel'e derdini anlatıyor, diyecekler..." Birdenbire durdum... "Doğru mu söylüyorsun?" dedim. "Elbette..." - "O hâlde hemen kolumdan çık." Bu emri verirken bir asker kumandanı gibi serttim. Mişel, beni tutmakta devam ederek: -" Koca budala, dedi, nasıl buna ihtimal veriyorsun?" - "Budala mı, niçin?" - "Herkes senin ne olduğunu bilmez mi?" - "Ne demek istiyorsun?" - "Hiç... Sanki senin böyle bir maceran olamayacağını Kimse ile kur yapmana ihtimal olmadığını..." - "Niçin... Beni çirkin mi buluyorsun?" - "Hayır... Çirkin değil... Belki hatta güzel... Fakat ıslah kabul etmez surette saf, aptal..." - "Benim için böyle mi düşünüyorsun?" - "Ben değil, herkes öyle düşünüyor... Sevgi işinde Çalıkuşu bir hakiki gourde'dur, diyorlar,"
Reklam
Gördüm vefat var bir evde, Ağlıyorlar dört bir yerde, Göz yaşları dönmüş sele, Sanki gidişi nereye? Öleceğim bir gün ben de, Ağlamayın hiçbir yerde! Düğünümdür! Düğünümdür! Sevgili’ye dönüşümdür.
Adam dedik bagrımıza bastık orspcocugu
"Hayır, lütfen özür dilemeyin," diyerek gülümsedi Anna. Cesaretini toplamaya çalışırken, göğüslerine bir sıcaklığın ya- yıldığını hissediyordu. Belki de hislerini açıklamasının zamanı gelmişti. "Ben de bu öpücüğü en az sizin kadar istedim. Aslında..." Kont birden sözünü kesti. "Nişanlıyım ben." "Ne?" Anna, sanki adam ona vurmuş gibi geri çekilmişti. "Nişanlıyım ve yakında evleniyorum." Edward, kendisinden iğrenir ya da acı çeker gibi yüzünü buruşturdu.
Sayfa 225 - Anna - EdwardKitabı okuyor
"Sırt çantamdaki telefonumu çıkarıp bugün de kimlerin beni aramadığına ve kimlerin bana mesaj atmadığına baktım.Ne garip,kimse aramamış ve kimse mesaj atmamıştı;her zamanki gibi.Aslına bakarsanız bu bir yalandı.Telefonum mesaj bildirimleriyle doluydu.İş arkadaşlarımdan gelen mesajlar,eski okul gruplarımdan gelen bildirimler,kurs grupumdan gelen bildirimler...Oysa aralarında ilgimi çeken tek bir mesaj yoktu.Sanki etrafım bomboş bir kalabalıkla doluydu.Her gün gördüğüm,sadecd isimlerini bildiğim,bazen yüzlerine boş boş bakıp "Bu insanlar da kim?" , "Ben niye buradayım?" , "Ben şimdi bunlarla neden konuşuyorum ki?" diye iç geçirdiğim bir sürü insanlarla doluydu hayatım.
Sayfa 14
Denizden gelen hava ılıktı, ama Sydney'nin tüylerinin ürpermesinin sebebi havanın sıcaklığı değil, yanı başında duran adamdı. "Bu hafta seni özledim, Syd." Sydney ona döndü, adım atma konusunda hazır olup ol- madığından emin değildi. "Ben de seni özledim." Dudakla- rını yaladı, bakışlarını Luke'a çevirme cesaretim buldu. "Söylediklerini çok düşündüm." Dökülen bir tutam saçı Sydney'nin kulağının arkasına atan Luke sordu: "Ve?" "Şu anda ne yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok. Kötü bir bahisim." Luke kollarını ona doladı. "Söylemiştin." Bunu nasıl yapabiliyordu? Nasıl onu sarıp sarmalarken aynı zamanda bu kadar güvende hissettirebiliyordu? Luke, sanki kendine engel olamıyormuş gibi, başını eğip onu öptü. "Luke..." "Hmm?" Tekrar öptü. "Bu akşam ne kadar harika gö- ründüğünü söylemiş miydim!""
Sayfa 57
Reklam
sonra hemen mahzunlaşırdı : ' ya bir kişi de kalmazsa ? ' yanıma oturur , titrek bir sesle : ' kitaplar yüzünden çok acı çekiyorum esat ağabey, 'derdi. 'sanki hepsi benim için yazılmış. bu kadar insanı birden canlandıramıyorum : hepsini birbirine karıştırıyorum. gülünç oluyorum. ' odayı dolaşırdı inceleyerek . ' ben rezilin biriyim ve rezilliğimi biliyorum. ' selimcigim ,' derdim , ' kendini bu kadar zorlama . karamozov'ların bulunduğu şartlar altında değilsin. ' oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi suratını asardı: ' peki , ben etki altında kaldığımı, kitapların beni mahvettigini nasıl anlatacağım? 'anlaşılmamaktan çok korkardı. ' başkalarından ayrı hissettiğimi nasıl belirtsem? kimse bilmeyecek. . . hiç olmazsa mezar taşıma yazın : burada insanlara başka türlü hayran olan biri yatıyor. ne türlü? bir bilsem , ah bir bilsem.'
Sayfa 384Kitabı okudu
ben de gençtim bir zamanlar. insan ilişkileri uzun ömürlü değil. geçmişimdeki kadınları düşünüyorum yoktular sanki.
"Gözüm birden aynadaki çocuğun yüzüne takıldı. Hatları benimle tıpatıp aynıydı, ama bir o kadar da yabancıydı bana. Uzun uzun aynaya bakarak bu yabancı yüzün anlamını çözmeye çalıştım. Bu yüzde ne içimdeki sevinçten ne de duyduğum hasarsız gururdan eser vardı. Çok sevdiği bir şeyi kaybetmiş ya da hiç bulamamış insanlar gibi görünüyordu. Sanki biri dokunuverse, ağlayacaktı. Aynadaki çocuk ben hariç her şeye benziyordu. Ona daha fazla bakamazdım, yoksa tüm neşemi kaçıracaktı. Işığı kapattım, onu karanlıkta tek başına bırakarak banyodan çıktım."
yaşamadın zaten, bu nasıl bir döngü.
Ama bugünü, dünü unutmak için yaşamak hiçbir halta yaramadı. Aksine... Unutulması gerekip de unutulmayanlar, katlana katlana çoğaldı. Meğer önce yarını unutmak gerekiyormuş... Her doğanın yeni bir güneş olduğuna inanacak kadar unutmak... Her güneşi ilk ve son kez gördüğüne emin olacak kadar unutmak. ‘Bugünkü biraz daha geniş sanki!’ ya da ‘Dünkü güneş daha ovaldi, değil mi?’ diyecek kadar unutmak... Her günü ilk kez yaşıyormuş gibi hissedecek kadar unutmak gerekiyormuş... Ve de bağırmak: ‘Hangi dinde deja vu yok, ben ona inanacağım!’ Ve de susmak: Nerede diriliş yok, ben orada olacağım.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.