pinarliyorum with @make_repost
・・・
İyi pazarlar canlarım,
Dün başlayıp büyük bir keyifle bitirdiğim kitabı sizinle paylaşmak isterim.
#hakkında
İsabel ve arkadaşlarının, bir kültür gezisinde Maya’lara ait yer altı göletleri ile mağaralarını gezmeleri sırasında başlarına gelen korkunç olayları anlatıyor.
#cenote
abi.................................. (spoilerli)
simdi ben serinin konusunu bile bilmeden once kitabin son sahnesini biliyordum (goz agiz goz emoji kombosu) kaz ve inej ciftimiz medyada pek bi populer oldugu icin cok karsima cikiyordu, yorumlarda da birisi olmuyolar demisti. ben de nasil yani bu kadar tantana olmayan ship icin mi diye dusunup o
Seni, senden de yakın, yalnız ben tanıyorum,
Sana, seni en sıcak bir ben anlatıyorum.
Kimse varamaz senin ben kadar yakınına;
Çok zamanlar kendimi sanki sen sanıyorum.
Sana seni anlatsam, anlatırım kendimi.
Sende seni ararken kendimi arıyorum...
Seni, senden de yakın, yalnız ben tanıyorum,
Sana, seni en sıcak bir ben anlatıyorum.
Kimse varamaz senin ben kadar yakınına;
Çok zamanlar kendimi sanki sen sanıyorum.
Sana seni anlatsam, anlatırım kendimi.
Sende seni ararken kendimi arıyorum...
Bir gün biteceğini asla kabullenemediğim ilk seriydi. Ama bitti. Ne hissedeceğimi ne düşüneceğimi o kadar bilmiyorum ki… yine de bir yerden başlayacağım yazdıkça hislerimin karmaşasından kurtulacağıma inanıyorum. ve bir bilgilendirmede yapmam gerekecek olursa bu inceleme bir yorumdan çok hislerimi barındıran bir yazı olacaktır...
Sanırım kitabın
Bilmiyorum nerdeyim, ne haldeyim, ben kimim
Ayrılırken kimliğim, adresim sende kalmış.
Tebessümü yüzüme çok görüyor matemim
Güldüğümü gösteren tek resim sende kalmış.
Akların kaybolduğu, rengin ahenk bulduğu
Toprağın kadehine ab-ı hayat dolduğu
Bir gül için, bülbülün saçlarını yolduğu
Aşkın harman olduğu o mevsim, sende kalmış.
Nerede o çocuksu,
Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki,
 Çocuk kitabı demiştim kuzenimin ödeviydi bir gecede bitirdim. Yazar o kadar güzel şeyler yazmış ki sanki bir çocuk gibi küçükken hissettiğim bütün duyguları kitapta duydum. Toninonun dedesiyle yaşadığı tüm maceraları film gibi gözümün önünden geçti. O kadar güzel bir kitaptı ki sanki bir çocuk yazmış kitabı. Ben de dedemle küçükken oyunlar oynardım dedemlere gitmeyi çok severdim, aynı benim hissettiğim duygularla yazılmış bu kitap. İyi ki okumuşum. Ağlayarak biticeğini biliyordum öyle de oldu, ama iyi ki okumuşum iyi ki ağlamışım yazarın eline sağlık ya çok etkilendim.
Ölülerimizi sırtımızda taşıyoruz. İnatla doğurmuyoruz. Çoğalmıyoruz. Geceleri daracık mezarlarda uyuyoruz. Gündüzleri ha öldük ha öldürdük diye korkuyoruz. Kötüyü gördük. Unutamıyoruz. Ama işte kırlardayız. Nergis tarlasına gidiyoruz. Haneke, Pasolini, Greenaway ve bir de ben. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Kız, kaçar. Orada yanlış olan, doğru olmayan bir şeyler vardır. Tamamen çarpık bir şeyler. Bu, doğaya karşı gelmektir. Kız, bunu anlar. Little People’ın ne istediğini anlayamaz. Fakat pupanın içindeki kendi görüntüsü, kızı tedirgin eder. Yaşayan, hareket eden kendi kopyasıyla birlikte yaşamak. Öyle bir şeyi yapamayacaktır. Buradan kaçmam gerek.
Kız merakını bastıramadı. Yataktan kalkıp hazırladığı mumu alarak, sessiz adımlar atmaya çalışarak toprak ambara gitti. Kimsecikler yoktu. Havadan yapılan pupa yerde öylece duruyordu yalnızca. Pupa, son gördüğünden beri bir kat daha büyümüştü. 130-140 santim olmuştu. Uzunluğu o kadardı. Bütün yüzeyinden yumuşak bir ışık yayılıyordu. Silueti,