Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kur'an'ın beşer kelamı olamayacağının sonsuz delillerinden birkaçı
Kur’ân’ın hak kelamullah (Allah’ın kelamı) olduğuna âit deliller çoktur. Teferruatına girmeden bu delillerden bir kısmını bahsedip sıralayacağız. -1. BELÂGATİ VE TAKLİT EDİLEMEMESİ -2. GAYBDEN HABER VERMESİ -3. GENÇLİĞİ VE ESKİMEMESİ -4. KUR’ÂN’DAKİ İLİMLERİN İNSANÜSTÜ OLMASI -5. GERÇEKLEŞTİRDİĞİ BÜYÜK İNKILAB -6. BAŞTA HZ. MUHAMMED (ASM) OLARAK
“Hayatla tek başına mücadele etmekten annesinin hayatında sevgiye yer kalmamıştı sanki ama aslında sevgi değil miydi her savaşı yenilir kılan? Annesi hep kendisiyle savaştaydı ve belki de insanın kazanamayacağı tek savaş kendisiyle olandı.”
Sayfa 367Kitabı okudu
Reklam
198 syf.
·
Puan vermedi
"her şey olma isteği ve hiçbir şey olamama gerçeği" Kitabı okurken rahatsız hissederim, belki de kısa sürede bittiremem diye düşünüyordum ama tam aksi oldu. Evdeymiş gibi hissettim, düşüncelerinde kendimi bulduğum kim varsa sanki hayatının bir döneminde Cioran okumuş. Kitabı okurken tutunamayanlardan Selim'in masasında oturup bu kitabı karıştırdığını ya da Hakan Günday'ı elinde sigarasıyla kitabın kenarına köşesine bir şeyler yazdığını görebiliyordum. Cioran, her olayın sonu ile var olduğunu söylüyor. Doğumda da dahil her anın. Eğer ölünce doğmadan önceki hâlimize döneceksek, neden yaşamak için bu kadar zahmete girdiğimizi sorguluyor. İnsanların tanrıya ihanet ettiğini, tanrının insanlar istedikçe varolduğunu anlatıyor. İnsanın evrime karşı gelerek ölüm korkusundan, onu insan yapan her şeyden arınması gerektiğini savunuyor. Bireysel olarak sürekli kendini arayan bir savaşçı misali anlatıyor insanı, bu bitmeyen savaş yüzünden gelen bıkkınlıkla hayattan ve insanlardan soğumuşluğa değiniyor. Aidiyetsizlik hissine ise metafizik sürgün diyerek bambaşka bir boyut kazandırıyor. Yaşamı boyunca lanet diye nitelendirdiği bilincinin hakkını vererek sorguluyor; tanrıyı, insanı, insan ilişkilerini, zamanı, bilinci, hayatı, anıları, her şeyi. Böyle bir adamın sonu da Alzheimer oluyor işte. Kimsenin aklında kalmadan ölmek isterken, ölmeden unutuyor her şeyi. Biraz trajik ama hayat bu kadar işte.
Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne
Doğmuş Olmanın Sakıncası ÜstüneEmil Michel Cioran · Metis Yayıncılık · 20192,055 okunma
Mutlak ateizm, inançsızlığın doğuştan gelen bir davranış olduğunu insanın zihninde doğuştan bir Tanrı kavramının olmadığını iddia etmektedir. Bu anlayışa göre insan zihin dünyasında bir Tanrı'ya sahip olmadığı için reddedeceği bir Tanrı da yoktur. (Ergezen, 2004, s. 13-15). Mutlak ateizmde Tanrı'nın yokluğu "pozitif" ve
Sayfa 31 - Maarif Mektepleri YayınlarıKitabı okudu
"Tehlike yaklaşırken insanın içinde aynı derecede güçlü iki ses duyulur: Birincisi çok mantıklı bir sestir, insana tehlikenin cinsini ve özelliklerini incelemesini ve ondan kaçmanın çarelerini bulmasını öğütler. İkinci ses ise sanki daha da mantıklıdır: Yaklaşan tehlikeyi düşünmek yalnızca mutsuzluk ve acı vereceğine ve zaten insanın olacakları tahmin edip olayların genel gidişatını değiştirmeye gücü yetmeyeceğine göre, en iyisi, insanın başına gelene kadar korkunç olaylara gözlerini kapamak ve tatlı şeyler düşünmektir, der bu ikinci ses."
Asker gibi öleyim dedim - işe yaramadı! Savaştan ölmek de hastalıktan ölmeye benzer. Gözlerimde sargı değil metal paralar var sanki. Madalyalarım mı? - Gözleri örten daireler. Parlak nişanlarım? - Sırtımdan sökülen Kırmızı şeritler.
Sayfa 109 - Vakıfbank Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
98 syf.
7/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Dergiyi ilk defa okudum.
Arkadaşlar, uzun süredir dergi okumadığım için biraz dergi okuyayım dedim. Popüler science ve History of War'ı edindim. Ben gerek çeviri, gerekse içerik olarak popüler science ı daha dolu ve dikkat çekici buldum. Evet konular bambaşka fakat sanki bir çeşnisi eksikti derginin. Ben dergiyi okuyunca çok bir şey öğrenemediğimi düşündüm. Bir önceki hafta okuduğum dergiden çok daha fazla şey öğrenmiştim. Detaylı bilgi var desem, hayır yok. Dikkat çekici anektodlar var desem, hayır yok. Belki de pek çok savaş tarihi kitabı okuduğum için bu dergi bana biraz yavan geldi. Yemek için yeyip aslında karnını doyuramadığın bir yemek gibi oldu. Amaç doymak mı tok hissetmek mi? Ben doymayı istiyordum ama tok hissettiğimi düşünüyorum. Neticede vakti olan elbette okuyabilir.
History of War - 7. Sayı
History of War - 7. SayıHistory of War Türkiye · Doğan Burda Dergi Yayıncılık · 202326 okunma
Mücadele
Türk Dil Kurumu, "mücadele" kelimesini şöyle açıklamış: 1) Birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için iki taraf arasında yapılan zorlu çaba; savaş, kavga. 2) Herhangi bir amaca erişmek, bir kuvvete karşı koyabilmek için bir kişi veya topluluğun güçlü, sürekli çabası; savaşım. Ülkemizde her alanda mücadelenin olması -oluşturulması- toplumu ve insanları yoruyor. Atalarımız yıllar önce millî mücadeleyi kazandı ancak daha iyi şartlarda bizler nefis mücadelesini kaybettik. Birey, devlet zarara uğrasa da kendi kazancını düşünüyor. Herkes başkasının rızkına göz dikmiş sanki. Öyle bir hırs var ki insanlarda, görenler ölüm kalım mücadelesi zannedecek. Zaten hayat mücadelesi adil değil. Hayatta karşılaşılan her türlü zorlukları yenme konusunda birilerine her türlü destek ve yardım verilirken yapayalnız bırakılan insanlarımız var. Demokrasiyi böyle mi yaşayacaktık ve anlayacaktık hep? En kötüsü de toplum içindeki hayat kavgasının düşmanlık boyutuna gelmesidir. İnsanlar, birbirini sevmemeye başladı. Saygı da bu durumdan nasibini aldı. Aile, akraba, komşu, iş arkadaşlığı vb. her alanda sevgisizlik dalgası geliyor. Kindar ve bencil bir nesil... Biliyorsunuz, kelimeleri önemsiyorum. Para, ahlak, inanç ve zaaf... Millet olarak bu dört imtihanla mücadele ediyoruz. Haksız kazançlar ve kirli paralar, ahlak dışı davranışlar, inancımızın ve irademizin zayıflığı, her anlamdaki yetersizliğimiz ve eksikliğimiz... Her adımda herkesin parayı düşünmesi, kolay yoldan para kazanma, para için her türlü yola başvurulması... Para; ahlak, inanç, güven, samimiyet, dostluk vb. bütün iyi kavramlara galip geliyor.
Gerçekten mutlu bir hayat yaşıyor musun ?
Sanki mutlulukla ilgili bildiğim her şey bana doğru geliyor ve savunduğum mutluluk tezleriyle insanların "mutsuzluklarıyla"mücadele ediyordum. Yani onlara bir nevi mutluluk satıyordum.Ve onlara diyordum: "Mutlu olmak senin hakkın! Mutlu olmayacaksan yaşamanın ne manası var!" "Elinden mutluluğunun alınmasına asla izin verme!""Seni mutsuz eden kim varsa, hepsinin üzerine bir çarpı at! Çıkar onları hayatından!" "Mutluluk sana gelmiyorsa sen ona git! Koş mutluluğun peşinden koş! Hem de delicesine koş ve yakala onu!" "Aynanın karşısına geç! Kendine mutlu olduğunu haykır!" Bu ve buna benzer telkinlerle danışanlarıma âdeta kılıç kuşandırıyor ve savaşa yolluyordum. Hepsi de hemencecik birer "savaşcı" edasına bürünüyor, kendini mutsuz eden her ne varsa onunla amansız bir mücadeleye başlayacağına dair and içiyordu! Ama nedense mutluluk uğruna verilen bu savaş bazen öyle bir hal alıryordu ki birçok danışanım "savaşçı" kimliğinden, bir anda "yorgun savaşçı" konumuna düşüyordu. Onları yıpratan hayatla mücadele etmek değildi, mutlu olma çabalarıydı. Mutluluk uğruna mücadele etmek onları yoruyordu. Savaştan bir sürü yara bere alarak dönüyorlardı yanıma. Ben de gerekli pansumanları yapıyor, onları savaş meydanına tekrar sürüyordum.
Sayfa 12
647 syf.
5/10 puan verdi
Serinin ilk kitabı olan Dikenler ve Güller Sarayı’nda yaptığım incelemenin sonunda bu seriye devam etmeyeceğimi söylesem de sürekli önüme çıkan alıntılar, yorumlar ve editler beni serinin ikinci kitabına başlama isteğiyle dolup taştım. Kitabın devamıyla ilgili gördüğüm, denk geldiğim kısımlar sayesinde kurgunun gidişatından spoiler yediğimden
Sis ve Öfke Sarayı
Sis ve Öfke SarayıSarah J. Maas · Dex Yayınları · 20202,923 okunma
Reklam
Suyun kıvamı yoğunlaşmıştı. Bir bal kavanozunda debeleniyordum sanki... Dünyam kararmadan önce bir ses duydum. Bir fısıltı, Biri ağzını kulağıma yapıştırmıştı sanki.Savaş, dedi. Savaş ki ışık solmasın.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.