“(…)Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”
. Ufak şeyleri dert etmeyin!
. Erkenden kalkmaya alışın!
. Tenkit etme isteğinizi bastırın!
. Hayatı olduğu gibi kabul edin!
. Bırakın ara sıra canınız sıkılsın!
. Rastgele iyilikler yapmaya çalışın!
. Başkalarını suçlamayı artık bırakın!
. Her şeye hâkim olmaya çalışmayın!
. Kusursuz olamayacağınızı kabullenin!
. Sabrınızı geliştirme egzersizleri
Öncelikle kitabı, sistemde yüklü olan 192 sayfalık Cumhuriyet Yayınevi'nden değil, ilk baskısı olan 142 sayfalık Pencere Yayınları'ndan okuduğumu, ardından, yazımda geçireceğim "Sıvas" kelimesinde herhangi bir yazım yanlışı aramamanızı, zira yazarın da bu kelimeyi kapaktan içeriğe kadar her yerde, bile isteye bu şekilde kullandığını
Albert Caraco uzun zamandır dikkatimi çeken bir yazardı. Basılı okuduklarımla birlikte telefondan da okuduğum bazı kitaplar var. Sayfa sayısı 32 olunca, hemen e-kitap olarak başladım. İyi ki de okumuşum.
Yazarda hissettiğim en kuvvetli duygu yabancılaşmaydı. Hüznünde dahi, sanki bir başkasından bahseder bir sakinlik ve kayıtsızlık vardı. Misal,
Gerçeği arayışına karşılık yaşamını bedel olarak ortaya koymuş biri..
Friedrich Nietzsche ..
Ve Nietzsche’yi bu arayışında yıllarca gerçeklerle izlemiş/ dinlemiş ve öğrenmiş biri..
Lou Andreas-Salomé ..
Az ve nitelikli oluşlarıyla çoğalan gerçek iki kişi..
Nietzsche, felsefi görüşleriyle, eleştirel yaklaşım ve eserleriyle, yaşamıyla, etkilediği/ etkilendiği, karşı
Herkese hayırlı ramazanlar
Fatma Barbarosoğlu öteden beri alıntıları dikkatimi çeken bir yazar. Hani okumadan sevdiğiniz yazarlar oldu mu sizin de bilmiyorum ama Fatma hoca ve Cihan Aktaş hoca okumadan sevdiğim yazarlardan oldu nedense. Böyle kadın yazarlarımız da var kalemi sağlam ve sosyolojiye hakim diyebiliyorum (daha kitaplarını okumadan).
“Bu kitap daha önce hakkımda yazılanların tümünün hilafına benim söylediklerimin bir şeye taalluk ettiğini gösteriyor”
İsmet Özel
***
İlk kez İsmet Özel okuyanları ikiye ayırabiliriz. Onu okumaya denemeleriyle, düz yazılarıyla (nesri) başlayanlar ilk grubu oluştursun. Bu gruptakiler önlerine çıkan devrik cümlelerin, soru sorup kafa kurcalayan
Aslında inceleme yazmam gereken bu alanda farkettim ki; sadece kitap hakkında şahsi düşüncelerimi yazıyorum. Okuyacak olanlara önceden bildireyim.
Öncelikle İskender Pala her ne yazarsa yazsın Okuyun!
Tarihi, sosyal ve birazda polisiye diyebileceğim bir roman.
Hakim bakış açısı ile yazılmış, o kadar bilgi dolu olmasına rağmen ne akıcılığından bir eksilme olmuş ne de sıkılacağınız bir paragraf var.
Kitabın öyle karakterleri var ki; kesin filmi yapılmalı şu mekânlarda çekilmeli ve şu aktirist oynamalı havasında okudum.
Ve kahramanların üzerinden anlatılan Osmanlı tarihinin en müsrif en şaşaalı zamanı Lale Devri'nde yaşanan ve en sonunda isyana varan sınırsız zevk, sefa ile zengin ile fakir arasındaki maddi uçurum öyle güzel ifade edilmiş ki; sesli güldüm:)
Ve devrin sembolü, eskiden de sevdiğim o çok özel lale çiçeğini o kadar güzel anlatmış ki Sayın Pala; artık evde yetiştirmem gerekecek.
Çok temiz ve sonuna kadar sahip çıkılan gerek aşkın gerek dostluğun onca entrikaya rağmen saf kaldığına da şahit oldum bu romanda...
Beni bu kitabı başucu
yapmaktan alıkoyan; sonuca bağlamak için başvurulmuş fantastik diyebileceğim bir son olması.
Belki diğer okurlara esas bu kısmı ilginç gelebilir ama ben bu romana keskin zekâ, tarihsel bir gizem, asalet gibi hislerle bağlanmışken yakıştıramadım başka unsurlar eklenerek çözüme gidilmesini.
Farklı olsalar da benim icin bir Şah&Sultan ya da Efsane olamadı.
Ama okunur mu?
Büyük bir zevkle hem de hiç bırakmadan...
ORHAN PAMUK'UN EDEBİ DÜNYASI
2006 yılı Nobel Edebiyat Ödülü "Şehrinin melankolik ruhunun izlerini sürerken, kültürlerin birbirleriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulması" gerekçeli basın bildirisi ile Orhan Pamuk'a verilmiştir.
Dönemin İsveç Akademisi daimi sekreteri Profesör Horace Engolahl, Orhan Pamuk'un;