Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şeyma Köse

Kötülük korkulacak bir şeydir ve tarih boyunca, göreceğimiz üzere, en yoğun kötülüğü temsil ettiği düşünülen düşman içerideki düşmandır: Tıpkı bizim gibi görünen, bizim gibi konuşan ve bizim gibi olan düşman. Bu, Şeytanın geleneksel kisvelerinden biridir; en tehlikeli hali yılan veya iblis olarak göründüğü hali değil, sıradan bir kimse olarak aramızda dolaştığı halidir.
Reklam
Nasıl anlatsam, eve gelip annenizi evde bulmak gibi bir histi sanki. Ama öyle elbezinden elbiseli, habire çörek yapan, sürekli hizmet edip sizi sıkan, şımartan ama sizi aslında hiç tanımayan bir anneden bahsetmiyorum. Uzun süre kaybolmuş bir çocuğun annesine kavuştuğunda hissedeceği duygudan bahsediyorum. Nihayet olmanız gereken yere vardığınıza dair bir his sanki, temizliğe ve dinçliğe dair, emniyete ama özgürlüğe dair bir his, her zaman var olan ama bir ocak gibi ya da kuş tüyünden yatak gibi yakmayan, mayıs güneşi gibi içinizi ısıtan sevgiye dair asla rahatsız etmeyen ve asla sıkmayan sevgiye dair bir his.
Sayfa 204 - İthakiKitabı okudu
Din kendine "Ben olmak istediğim kişi değilim" diyenler için bir çıkış yolu olarak kalmayı sürdürmelidir. Kendinden hoşnut olanların elinde yozlaşmamalıdır asla.
Sayfa 651 - İthaki YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayatın amacı aslında deneyimin kendisi olmalıdır, tatlı ya da acı meyveleri değil.
Sayfa 127 - Everest YayınlarıKitabı okudu
...gözyaşlarımızdan utanmamızın gereği yoktu; çünkü gözyaşları insanın cesaretlerden en büyüğü olan acı çekme cesaretine sahip olduğunun kanıtıdır.
Reklam
Bazen insan sadece kaderini kabul etmek ve çarmıhını taşımak zorundadır. Her durum kendine özgüdür ve her zaman karşımızdaki durumun getirdiği sorunun doğru bir yanıtı vardır.
Tüm yaşamlarını bazı duygulardan kaçınmaya ve başka duyguların peşinden koşmaya harcarlar. Duygularıyla aynı şey olmadıklarını, bazı duyguların peşinden durup dinlenmeden koşmanın insanı nasıl sefil hâle getirdiğini görmezler.
Sayfa 387Kitabı okudu
Değerlerimiz, kendimizi "yeni doğmuş bir diktatörün zavallı köleleri" veya "yeni bir yaşamı sevgiyle büyütenler" olarak görmemiz arasındaki temel farkı yaratır. Nietzsche'nin de söylediği gibi, yaşamak için bir sebebiniz varsa her şeyle baş edebilirsiniz. Anlamlı bir hayat, zorluklar içinde geçse de son derece tatmin edici olabilir, buna karşılık anlamsız bir hayat da ne kadar konforlu olursa olsun korkunç olabilir.
Sayfa 382Kitabı okudu
İnsanlığın elinde daha fazla güç biriktikçe, ihtiyaçlarımıza pek de uygun olmayan duygusuz ve mekanik bir dünya oluştu. Evrim zihinlerimize ve bedenlerimize avcı toplayıcı yaşamını işlemiştir; ilk önce tarım sonra da sanayi toplumuna geçiş, eğilimlerimize ve içgüdülerimize denk düşmeyen doğal olmayan yaşamlar sürmemize sebep oldu. Bu yüzden en temel ihtiyacımızın giderilmesi mümkün değildir. Şehirli orta sınıfların konforlu yaşamındaki hiçbir şey, bir avcı toplayıcının başarılı bir mamut avında hissettiği saf coşku ve heyecan hissini veremez. Her yeni icat, Cennet Bahçeleri'yle aramızdaki mesafeyi biraz daha açıyor.
Sayfa 370Kitabı okudu
Nobel Barış Ödülü aslında atom bombasının mimarı Robert Oppenheimer ve meslektaşlarına verilmeli, çünkü nükleer silahlar süper güçler arasındaki olası bir savaşı kolektif bir intihara dönüştürerek silahlanma yoluyla dünya üzerinde hakimiyet kurmayı imkansız hâle getirdi.
Sayfa 365Kitabı okudu
Reklam
Aile ve topluluğun mutluluğumuz üzerinde para ve sağlıktan daha fazla etkisi var gibi görünüyor. Sıkı bağlara sahip ve destekleyici ailelerle topluluklarda yaşayan insanlar, problemli aileleri olan ve hiçbir zaman ait olacakları bir topluluk bulamamış (veya aramamış) insanlardan belirgin şekilde daha mutludurlar.
Sayfa 373Kitabı okudu
Hatta, henüz icat edilmemiş silahlar da insanoğlunun içindeydi. Yani insan bir savaş alanıydı. Ceket, gömlek, pantolon ya da etek giymiş, kravat takmış, tıraş olmuş, kokular sürmüş bir savaş alanı. Gülümseyen bir savaş alanı. Öpen hatta okşayan, konuşan, çiçekler alıp çiçekler veren bir savaş alanı...
Sayfa 97 - Everest YayınlarıKitabı okudu
... insanların büyük bölümü, birçok güzelliği göremezdi. Büyük bölümü, birçok güzelliğe dokunamazdı. Onlar, birer uyurgezer gibi, geçip giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da, kafalarına taktıkları başka bir güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna, birçok güzelliği de ayaklarının altına alıp hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi.
Sayfa 29 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Benimkisi, bile bile, akıntıya kürek çekmekten başka bir şey değildi. Bu yüzden, aklımı başıma devşirmeliydim bir an önce. Boş yere hayallere kapılıp şu insan denen yaratığa bel bağlamamalıydım. Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da, ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi.
Sayfa 28 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Avcı toplayıcı ekonomisi, insanların çoğuna tarım veya sanayiden daha ilginç yaşamlar sunuyordu. Bugün Çinli bir fabrika işçisi sabah yedide evden çıkar, kirli sokaklardan geçerek atölyeye gider, aynı makineyi aynı biçimde günde on saat boyunca çalıştırır, akşam yedide bulaşık ve çamaşır yıkamak üzere de evine döner. 30 bin yıl önce Çinli bir avcı toplayıcı, kampı arkadaşlarıyla birlikte, mesela saat sekizde terk ederdi. Yakınlardaki ormanlarda ve çayırlarda gezerek mantar toplar, yenebilir kökler arar, kurbağa yakalar ve zaman zaman da kaplanlardan kaçarlardı. Öğleden sonra kampa dönerek öğlen yemeği yerlerdi. Bu onlara dedikodu yapmak, birbirlerine hikayeler anlatmak, çocuklarla oynamak ve dinlenmek için epey zaman bırakırdı. Elbette zaman zaman kaplanlar onları yakalar veya yılanlar ısırırdı, öte yandan sanayi kirliliği veya trafik kazaları gibi sorunları yoktu.
Sayfa 62 - Kolektif KitapKitabı okudu
Bugün bile bu alanda çalışan akademisyenler beynimizin ve zihnimizin avcılık ve toplayıcılık yaşamına adapte olduğunu öne sürerler. Yeme alışkanlıklarımız, çatışmalarımız ve cinselliğimiz, avcı-toplayıcı zihnimizin etrafımızdaki post-endüstriyel ortamın mega şehirleri, uçakları, telefonları ve bilgisayarlarıyla etkileşiminin bir sonucudur. Bu ortam bize önceki tüm nesillerin sahip olduğundan çok daha fazla fiziksel kaynak ve uzun ömür sağlarken, bir yandan da sıklıkla yabancılaşmış, depresif ve baskı altında hissettirmektedir.
Sayfa 52 - Kolektif KitapKitabı okudu
Reklam
Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz.
Sayfa 37 - Kolektif KitapKitabı okudu
Hayatın, "Hayat böyledir." diyen herkesin öne sürdüğü gibi öyle renksiz ve önemsiz, öyle gizsiz ve mucizesiz olmasıyla hiçbir zaman yetinmek istememişti.
Sayfa 173 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
İnsan, dileğinin yerine gelmeyeceğini bildiği sürece -belki de yıllar boyu- bir şey dileyebiliyordu. Ama dilediği düşün gerçekleşme olasılığı ansızın karşısında durunca, o zaman bir tek şey diliyordu: Onu hiç dilememiş olmayı.
Sayfa 224 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
İnsan, her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, yine her adımda mezara bir adım daha yaklaşır. Nitekim her nefesini ömrünü uzatmak için alır, yine her nefeste hayatından bir nefeslik zaman azalır.
Sayfa 30 - Mutena YayınlarıKitabı okudu