Ilk kitabı kadar etkileyici olacağından şüpheliydim, ama asla önyargıyla yaklaşmadım. Daha ilk sayfayı bitirdiğim anda kitabın büyüsü etrafımı bir hale gibi sardı. Gerçeklerin az da olsa günışığına çıkması gerçekten büyüleyiciydi. Söz günşığına gelmişken, Cassandra Clare vampirlerin de hala insan dünyasında bir şansa sahip olduğunu, kalpleri atmasa da, kanla beslenseler de, bir şekilde yaşadıklarını, duygusal anlamda nefes aldıklarını anlatmayı başarmış. Şehvet, intikam, anlaşmalar, imkansızlıklar, gerçekler, dostlar, düşmanlar, geçmişte yaşayan ama asla solmamış olan gölgeler. İşte Küller Şehri. Melek kanından olan, kamp ateşi hikayelerinin kitaplardan fırlamışçasına karşısına çıktığı bir dünyada ait olduğuna inanmadığı bir çatının altına çekilmiş bir kızın gerçeğe bir adım daha yaklaşmak, kötüyü her ne kadar kendi kanından olsa da durdurmak için, duygularıyla yüzleşmek ve gerçeği kalbinin, zihninin en ulaşılmaz, en derin köşesine gömmek için verdiği savaşın inanılmaz hikayesi. Hala okumadıysanız, okuyun derim, vaktinizi boşa harcamayacağınıza söz veriyorum