Eş'as bin Kays(ö.40/661)anlatıyor. Ben bir gece Halife Ömer’e misafir oldum. Gece yarısı baktım Ömer kalktı hanımını dövmeye başladı. Ben onları ayırdım. Ömer yatağına dönünce bana şunu söyledi. Ey Eş’as! Şunu benden öğren ki, ”Hanımını döven kocadan niçin dövdün diye sorulmaz” sözünü ben Muhammed’den işittim der. Hadisin anlamı şu: Koca
Esselâmu aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berekâtûhû..
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bu kitabı bi zamanlar öyle çok okumak istedim ki. Çıktığı yıllar instagram da elden ele gezerdi herkeste görürdüm de bi alıp okuyamadım. Sitede okumuş olanların sayılarının azlığına bakıp aldanmayın, 1k kullanmayan çok insan var kullananlara
Barış içinde bir dünyayı silah endüstrisi istemez, herkesin sağlıklı olduğu bir dünyayı da tıp dünyası istemeyecektir. İlaçlara ihtiyaç kalmamış bir dünya düşünsene . Hiçbir çatışmanın, çelişkinin olmadığı bir dünyada avukatlar ne yapacak?
Dünyayı biz yok ediyoruz ve Tanrı yaptı diyoruz. Ağaçları yok ediyor, atmosferi deliyoruz, felaket oluyor, Tanrı cezalandırdı diyoruz.
Birini defalarca kez ona dönmek için terk edişlerinizde mi daha çok severdiniz yoksa bir daha ona dönemeyeceğinizi anladığınızda mı? Bence bazen geri dönüşler yoktur. Her ne kadar o yolu ezbere de bilsek yolun yarısına kadar götürür bizi ayaklarımız belki de yüreğimiz. Sana gelmek istedim, sana geliyordum da. Ne kadar yol yürüdüğümü fark etmediğim anda anladım sana ne kadar gelmek istediğimi. Sokağına gelince fark ettim ki ben sana gelemem. Sen bana gelemezsin. Bazı yollar böyledir sevgilim. Yolum sana çıksın diye yürüdüğüm caddeler boyunca fark ettim benim yolum sen değilsin. Hani var ya matematikte paralel doğrular. Hiçbir yerde kesişmez yolları belki biz de onlardanızdır. Belki de aynı doğru üstünde birbirine kavuşamayacak olan iki aptalız sadece.
Uyusam bile durma yaz bana dağlarımın en gizli ve en değerli taşı,durma yaz ne olursa olsun.
Anlat bana gökyüzünün yeşil rengini,denizin grisini , doğanın siyahını,anlat ve yaz ne olursa olsun.
Saatler kaç olursa olsun, vakitler nereye kaçarsa kaçsın, zaman isterse uyusun , sen durmadan yaz bana, kum saatini kırıp atarım gerekirse ama sen yaz ne
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi..
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi..
Sana gelince..
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün..
Ne ben sana kızarım,
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz...
İncir reçelini izledin mi demişti bana,
Hala izlemedim
Şimdi bir kesit dinledim filmden
Sen çoktan çağırmışsın ayrılığı,
Rüyanda bile görmüşsün bana ulaşamadığını...
Biz niye boşa kürek çektik
Ben de onu hiç anlamadım biliyor musun?
Kur’ân’ın prensiplerini özümseyerek uygulayan bir kadının hayatından alınmış şu ilginç kıssayı, Abdullah b. Mübârek’in dilinden aktarmak istiyoruz: “Ka‘be’yi (haccetmek) ve Resûlullah’ın kabrini ziyaret etmek için yola çıkmıştım. Yolda bir karaltı gördüm. Dikkatlice bakınca bunun, sırtında yünden bir hırka, başında da yine yünden dokunmuş
kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde?
kaç kilo çekerdi yalnızlık?
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının?
belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları,
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk,
hep ağlamaklı olurduk gülünecek hâlimize.