'Uğur Korunmaz' isimli hoca bana bu odadayken 'Kızım bak sen artık bize
tabi olacaksın. Biz cennete gittiğimizde seni de götüreceğiz' dedi. Bir süre sonra cinsel organını çıkartıp benden ağzıma
almamı söyledi. Ben dediğini yaptım. Onun cinsel organını ağzıma aldım. Bir süre sonra hoca boşaldı. Ancak ben onun
spermlerini yutamadım. Yani onun badeleme dediği işlemi gerçekleştiremedim. Uğur Hoca bunun başka bir yolu olduğunu, bunun da cinsel ilişki olduğunu söyledi.
Zaman biziz,mekan biz,imkansıza yok imkan
Ömrün ne sonundayız, ne de henüz başında
Otuz üç yaşındayız otuz üç yaşında
İçim sensin bu ilde,dışım sensin Rüveyda
Rüveyda ben sendeyim,sen bendesin Rüveyda.
Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk,
eğer bu toprakların sislenen alınyazısı
sağlam ve güçlü bir elle silinir de
halkın donuk ve paslı yüzü bir parça gülerse
O gün ben sağ bile olsam
Hayatla olan bağım güçsüz olacak şüphesiz-
O gün sen benden umudu kes;
Acılarımla unut beni;
Çünkü sakat ve dağınık bakışlarım seni geçmişe çekmek ister,
Oysa bütün kimliğin ve uzuvlarınla sen yarınsın:
Kulaklarımda şimdi sesin şakıyor!
Evet, sabah olacaktır, sabah olur geceler kıyamete kadar sürmez,
sonunda bu gökyüzü, bu mavi gök size acır boynunu bükme, güneş hayatın neşesidir.
Üzüntü içinde insan bizim gibi çürür...
Siz, ey gelecek günlerin küçük güneşleri,
Artık birer birer uyanın!
Ufukların sonsuz özlemi var nura,
Aydınlık... Çağımızın özlediği şey
Dağıtın bulutları, uğursuz gölgeleri,
Aydınlık içinde koşun, kurtarın bu ülkeyi Umudumuz bu; biz ölsek bile vatan mutlaka sizinle şu zindan karanlığından uzak yaşar!
Hz. Ömer adalet yönünden o kadar haSsas davranı- yorduki; oğluna yaptığı had cezası ölümüne sebep oldu.Zeyd b. Eşlem 1 şöyle anlatıyor:
«Bir gece Hz. Ömer’in dolaştığını gördüm, arkasından gittim ve size arkadaşlık yapmama müsaade edermi-
siniz» dedim «evet» dedi. Medine’nin dışına çıktığımızda, uzaklarda bir ateş gördük «Belki orada bir
İki derviş, yolculuklar sırasında bir dere kenarına varmışlar. Genç bir kadın dere kenarında karşıya nasıl geçeceğini bilemez halde ağlamaktaymış. Dervişlerden biri, genç kadına yardım etmeyi teklif etmiş, kadını kucaklayıp suyun öteki tarafina bırakmış ve yoluna devam
etmiş. Öteki derviş, arkadaşının bu davranışını hiç hoş karşılamamış, ancak bir şey de söylememiş. Bir süre dere kenarından yürümüşler, belki bir saat geçmiş; diğer derviş daha fazla dayanamamış ve arkadaşına hışımla dönmüş:
- Sen, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Biz dervişiz!
Bırak bir kadını kucaklayıp karşıya geçirmeyi, onlara
bakmamız bile yasaktır! Hatta seni baştan çıkarabilirdi!
Öteki dervis oldukça sakin karşılık vermiş:
- Dostum, ben o kadını 2 kilometre geride bıraktım.
Sen? Sen ise hala onu zihninde mi taşıyorsun?
Evet, mektubunu on kez okudum. Sen istediğin kadar inkâr et, dünyadan ve insanlardan çok şey bekliyorsun. Bu düzen biz istedik diye değişmez ki sevgili kızım, öyle olsa ne kolay olurdu devrimler!... Bir de, 'karakter sahibi olmak' 'ideal insan, 'mutlak içtenlik' gibi deyimler dilinden düşmüyor. İnan ki bu insanlar yok yeryüzünde. Sonra dünya biz istesek de istemesek de değişiyor, sen eşitlikçi bir topluma doğru değiştiğine inanıyorsun ama ben pek öyle göremiyorum? Evet doğru insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme?