Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
8. Hikaye Tamamlama Etkinliği
Hikayemiz bu ileti altından yürütülecektir. Katılımcı sırası ve yorumlar için: #11646309
NigRa
NigRa
Saat gece yarısını çoktan geçmiş "yarım" diye belirtilen 12.30'u göstermekteydi. Akreple yelkovan iki ayrı uçtaydı, kavuşamayan iki aşık gibi diye düşündü. Sonra aklı yine yarım kavramına kaydı. 24'ün yarısı 12
Bir öğrenci evinin en derin uykulu saatinde çaldım dairenin zilini. Dört kere basıldığında ancak bir kez ses çıkaran zil bana Mahmut’u getirdi. (Daha doğrusu Mahmut’un uyanmış bölümünü ki bünyesinin pek azını kaplıyordu.) — Affedersiniz acaba Muhsin var mi? — Var kardeşim var yenisine lüzum yok almıyoruz... — Yok ben kendisinin hemşehrisiyim de.Beni İstanbul’da yuva sahibi yapacağını söylemişti. Zira benim kalacak başka bir yerim yok da… — Ha sen Yılmaz mısın? Komikmişsin sen öyle mi? — Evet ama sen şimdi böyle söyledin diye sana esprili bir cevap verecek kadar yırtık değilim. Bu yüzden ilerde şiir de yazmayı düşünüyorum. — İyi... Hoş geldin. — İyi... Hoş bulduk... İşte İstanbul’da ilk girdiğim kapı buydu, bin dokuz yüz seksen beş yılının güneşine güvenilmez bir eylül günü...
Reklam
Bu güzel metaforların şifresini kendi başına çöz; derinlemesine düşün onlar hakkında. Bu yüzden hikayeler üzerinden konuşuyorum. Onlar üzerinden hiç kimse konuşmamıştı. Niçin ben bu küçük hikayeler üzerinden konuşuyorum? -sadece nasıl düşüneceğine dair sana birkaç ipucu vermek için. Bunlar bu hikayeler üzerine yapılan yorumlar değiller; ben bir
9. BÖLÜM SONSUZ SABIR Bir zamanlar cennet meyvesini işitmiş olan bir kadın vardı. Ona tamah etti. Adına Sabar diyeceğimiz bir dervişe sordu, “Bu meyveyi nasıl bulabilirim ki böylece mevcut bilgiye erebileyim? “Sana verebileceğim en iyi tavsiye benimle çalışman olur,” dedi derviş. “Fakat böyle yapmazsan, kararlı bir şekilde ve bazen yerinde
“Leylâcık, Bazıları öyledir, okumazlar, ciddî düşünemezler. Gene de aydın olmaktan vazgeçemezler. Hatta aydın kişi oldukları için kendilerinde mutlu bir baht, gizli de olsa, bir müstesnalık bulurlar. Bu, bir toplum derdidir. Ferdi bunlardan ötürü ayıplamak pek doğru ve yerinde olmaz. Bilirsin ki insan, muhitiyle doğru orantılı gelişir,
Tuhaf! Varla yok hiç bir olur mu? Örneğin ben şimdi varım, yarın yok olacağım. Bu ikisi arasında fark yok mu? dedim. Deli, başını çevirdi. Kahkahayı bastı: Vay! Sen varsın ha?! Acaba var mısın?
Sayfa 14
Reklam
Rastgele bir numara çevirdim, genç bir kız açtı. “Pardon devlet memuru musunuz?” “Sapık mısın?” “Hayır. Memur musunuz?” “Değilim.” “Güzel. Ben sapık değilim siz de memur değilsiniz. Peki o zaman bu şehrin en işlek caddesi neresi acaba? Herkesin bir gün mutlaka geçeceği cadde.” “Ne bileyim, İstiklal Caddesi herhalde. Sen kimsin?” “Bu hayatta rastgele çevirdiği telefon numaralarında karşısına çıkan seslerden başka kimsesi kalmamış biriyim. Belki de ben senin şuuraltınım.” “Kaç yaşındasın sen?” “Beni boş ver. Konu ben değilim ki. Hiçbir zaman da olmadım. Asıl sen kimsin? Senin heyecanların neler, tutkuların neler, hayal kırıklıkların neler? Şu hayatta başın sıkıştığında ilk kimi ararsın? Seni karşılıksız seven insan kimdir, ne bok yersen ye seni bağrına basacak insan kimdir? Eğer böyle biri varsa bu akşam onu ara, halini hatrını sor bu vesileyle. Yoksa sen de bir gün benim gibi yapayalnız kaldığında, ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak kimseyi bulamazsın. Bu sözlerimi harcanmış yıllarımın manifestosu olarak kabul edebilirsin. Çünkü büyük bir tecrübeyle konuşuyorum, tecrübe ıstıraptır güzelim ve zannettiğinden çok daha fazla ıstırap çektim. İstersen sonra yine araşalım, daha 64 dakika bedava konuşma hakkım var çünkü.”
(acaba diğer taraftada kurmuşlar mıdır masayı..) Saygıyla,özlemle.. Garson: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk! Cemal Süreya: Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın? Garson: Anlamadım efendim? Can Yücel: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun… Garson: Anlıyorum efendim… Neyse, ne alırdınız? Nilgün Marmara: Sen ne getirdin bana çocukluğundan? Garson: Çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte. Edip Cansever: Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim. Nilgün Marmara: Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı. Garson: Ekrem klimayı aç oradan, çattık ya! Tomris Uyar: Bazen sessiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur. Garson: Estağfurullah efendim, ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için. Yaşar Kemal: Gülümse karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde, gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt. Garson: Ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum…
Keyifli bir uyuşukluk içindeyim.
Ben geldim! var mı içerde biri? duyuyorsan beni başını salla sadece... acaba var mı biri evde? Hadi... yapma ama böyle! duydum ki keyfin değilmiş yerinde... acını hafifletebilirim istersen,
104 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Selimiye Üçlemesi’nin ilk kitabı Hücrem’in son satırında ismini öğrendiğimiz Memet Salpa’nın, çocukluğunu, büyümesini, İstanbul’a gelişini ve İstanbul’da yaşadığı zorlukları, sorularını ve bulduğu cevapları okuyoruz. Yılmaz Güney bu kitapta Hücrem’de üzdüğünden daha fazla, huzursuz ettiğinden daha fazla etki ediyor. Kitap boyunca depresyona girme
Salpa
SalpaYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017618 okunma
Reklam
okul ve ben
Sınav notlarımın yükseklik korkusu var kesin. Sevmek buysa üstü kalsın diyeceğim ama öğrenciyim param yok. Okul beni bozar, yaşasın cumartesi pazar. Öğrenciyi altın sıraya oturtmuşlar ille de teneffüs demiş. Sınavları düşünüyorum kitaplarım kapalı. İngilizceden 2 aldım acaba hoca 98 puanı nerden kırdı? Bana kopya verenin 40 yıl kölesi olurum. _Bana bakıp saatlerce durabilir misin? _Neden sen matematik testi misin?
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.