"Bir çobandım ben, Lavan'ın kızı - Sen biliyorsun - doğu da Harran bölgesinde ve babamın isteğiyle onun koyunlarını güdüyordum. Bir sabah koyunları su içmeye götürdük, fakat hizmetkârlar kuyunun taşını kaldıramadıklarından yabancı ve yakışıklı bir genç yardımımıza koştu. Bizler onun gücü karşısında şaşırdık.Bize gönderdiğin bu genç babamın kız kardeşinin oğlu Yakup'tu, adını söyler söylemez onu alıp babamın yanına götürdüm. Birbirimizi göreli daha bir saat olmuştu, fakat bakışlarımız aşk ateşiyle yanmaya, kalplerimiz birbirimizi arzulamaya başlamıştı bile. Ve ben onu o kadar arzuluyordum ki geceleri gözümü kırpmıyordum. Görüyor musun Tanrım kanıma karışan bu aşktan, tutkudan, arzudan utanmadım, çünkü birdenbire kalbimizin aşkın dikenli aleviyle yanmasını isteyen Sen değil miydin? Her şey Senin takdirin, her şey Senin istediğin değil mi? Bakire kadının kendini erkeğine açması, bakışlarının bakışlarına, bedeninin bedenine temas etmesi Senin isteğin değil mi? Bu nedenle biz karşı koymadık aşkımızın alevine, aksine daha ilk günden itibaren birbirimizin olmaya söz verdik, Yakup ve ben."