Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hırçın bir sevginin başı:
Necmiye, neyse ne... işin nihayetinde o, annesinin dizi dibinde büyümüş, yumuşacık, sıcak bir külkedisiydi. Zaten kız kısmının da böyle olması lâzım geldiğini içimden tasdik etmez değildim. Fakat o yirmi yaşına yaklaşan ve sivri uçlu incecik dudakları üstünde incecik bıyıkları çıkmaya başlayan koskocaman Kâmran’a ne oluyordu? Kız ayağı gibi küçücük ayaklarında beyaz podösüet iskarpinleri, ipek çorapları, yürürken ince bir dal gibi sallanıyor zannedilen narin vücudu, sadakor gömleğinin açık yakasından çıkan uzun beyaz boynu ile erkekten ziyade kıza benzeyen bu çocuğa son derece içerledim. Erkek akrabalar ve konu komşu tarafından ikide birde ballandırılan meziyetleri fena halde kanıma dokunuyordu. Kaç defa koşarken ayağım kaymış gibi yaparak üstüne düştüğümü, kitaplarını yırttığımı, sudan bahanelerle kavga çıkartmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Fakat Allah’ın kulu, bir gün bir parça canlan, kız, aksi bir şey söyle de kedi gibi boynuna atılarak seni tozun, toprağın içine yuvarlayayım; saçlarını çekeyim; yılan gözlerine benzeyen yeşil gözlerini parmaklarımla tehdit edeyim. Ayağına taş atarak onu kıvrandırdığım günü hıncımdan, zevkimden titreyerek hatırlarım. Fakat o kendini ermiş, yetişmiş bir insan sayarak bana tepeden bakar, gözlerinde hain bir gülümsemeyle: “Ne zamana kadar bu çocukluk Feride?” derdi. -Peki ama sende de ne zamana kadar bu pısırıklık, bu görücüye çıkan eski zaman kızı naz ve edaları?!... Bu sözleri ne de olsa söyleyemem tabii... Yaş, maşallah on üç, on dört... Bu yaşta bir kız, yaptığı bir kabalığı bu kadar nezaketle karşılayan bir delikanlıya daha fazla sataşmaz.
Sayfa 25 - Feride-Kâmran
Ve onun omuzları da giderek Korinthoslu diğer erkekler gibi katılaştığında ne kadar üzüldüğümüz. Onun buna tasalanmaktan vazgeçişini. Sarayın adamı oluşunu hatırlıyorum. Sizin için, dedi. Senin için ve çocuklar için. Seni buradan göndermemeleri için. Siz demişti artık bir kez, bir daha biz demeyecekti, bu yol ayrımıydı. Dinmek bilmeyen bir acı.
Sayfa 80 - MedeaKitabı okudu
Reklam
"Senin sayende." Ellerimi boynuna dolayıp onu biraz daha yakınıma çektim. "Sen bana bakıyorsun ve ben kendimi dünyadaki en kıymetli şeymişim gibi hissediyorum. Var olduğunu hatırlıyorum. Görünebilir olduğumu." "Şimdi seni öpmeme izin verecek misin?" Başıma gökyüzüne kaldırıp kıkırdadım. Yeniden ona bakıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım.
-Oğlum, sen nasıl oldu da bana casusluk iftirasında bulunabildin? Bu hususta seni zorladılar mı? Eziyet mi ettiler? Talebemin gözleri yaşarmıştı. Bana melul melul bakıyor, bir şey söylemiyordu. Nihayet şunu söyleyebildi: -Hocam, çıkmıyor bu can... Bir haftadır Cenabı Hakk'a yalvarıyorum, ya Rabbi al şu emanetini diyorum almıyor. Akşamdan dövüyorlar... sabahleyin kendimi beton üzerinde buluyorum. Demek istiyordu ki: Sana yaptığım iftirayı kabul ettirmek için beni bir haftadan beri o derece dövdüler ki, akşamdan dövülmeye başladığımı hatırlıyorum. Ötesini bilmiyorum. Çünkü bayılıyorum. Sabaha kadar ayılamıyorum. Bir de sabahleyin ayıldığımda bakıyorum ki, beni soğuk taş üstüne, beton üzerine atmışlar. Çünkü soğuk taş dövülen vücudun hararetini alırmış..
Sayfa 105Kitabı okudu
"Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm Önce sesin gelir aklıma Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli Sonra cumartesi günleri gelir Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak. Kırk kere söyledim bir daha söylerim Savaşta ve barışta, karada ve denizde, Düşkünlükte ve esenlikte Zamanımız apayrı bize göre Yan yana olduk mu el ele Aç kalsak ağlamayız biliyorum. İçim güvercinleri okşamış gibi rahat Sen yanımdayken ister istemez Geniş meydanlarda akşam üstleri Üst üste üç kere deniz, üç kere çınarlar. Sen yanımdayken ister istemez Uzak ırmakları hatırlıyorum. Ara sıra düşmüyor değil aklıma Yabancı kadınların sıcaklığı Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım Yanında ihtiyarlamak istiyorum..."
Sayfa 689Kitabı okudu
Bir acıya tahammül edebilmek ancak ondan daha büyük bir acıyla yüz yüze gelmekle mümkün olabilirmiş................ Seni unutmak için yaşadıklarımı, yaşadığım şeyi unutmak için de seni hatırlıyorum. Ama mümkün değil hiç birini unutamıyorum.
Sayfa 393Kitabı okudu
Reklam
Yoruldum ama paylaşmaya devam...
‘Seni çok seviyorum. O kadar ki; öldürebilirim.’ derdim. Yani overdose sevgiden. Seve seve de öldürür bir insan diğerini… Çok sevdik birbirimizi. Belki de çok sevmemeli insan! Her şeyin bokunu çıkarmaya gerek yok ki. Elimde bıçakla deli gibi bir o yana bir bu yana koşturuşumu hatırlıyorum da. Evet, evet, hatırlıyorum… Her şey, her dakika gözümün
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
“Her şey daha dün gibi, senin sesini ilk duyduğum, seni ilk gördüğüm saati hatırlıyorum. Yoksa nasıl olurdu; benim için hayat ilk o zaman başlamadı mı? Sabret biraz, başından sonuna kadar her şeyi anlatmama izin ver. Beni dinleyeceğin bu zaman içinde yorulma, çünkü ben, seni bütün hayatım boyunca sevmekten yorulmadım.”
Sayfa 11 - Bildiğin Kitap YayınlarıKitabı okudu
- Zavallı Tolgonay, iyi hatırlıyorum, o yıl saçların bembeyaz olmuştu. Oysa eskiden ne güzel kara saçların vardı! Saç örgülerin ne kadar sık, ne kadar ağırdı! O yıl pek sessiz, pek ağır başlı idin. Buraya gelir, dudaklarını sıkar ve hiçbir şey söylemeden giderdin. Ama ben seni anlıyor, gün geçtikçe her şeyin daha zor, dayanılmaz hale geldiğini gözlerine bakıp görüyordum. -Evet Toprak Ana, insan istemeden düşüyor o hallere. Bari o dayanılmaz acıları çeken yalnız ben olsaydım, başkaları çekmeseydi! diyorum. Ama, savaşın kanlı pençesini boğazına geçirmediği bir tek aile, bir tek insan yok! Hele o kara haberi, ölüm haberini bildiren o kâğıtlar yok mu, insanı canevinden vuruyor, öfke ve kin bakışlarını donuklaşırken, yüreğini parça parça ediyordu. Bir günde iki-üç kara haber birden geliyordu köye. İki-üç haneden birden hıçkırıklar, kargışlar, yürek paralayan ağıtlar yükseliyordu. İşte öyle zamanlarda, o kara günlerde, ekipbaşı olduğum için bugün gurur duyuyorum. Kendi felaketimi, kendi acılarımı, halkın acılarıyla bir tutup, acıyı, açlığı, dondurucu soğukları paylaşıyordum köydeşlerimle. Ben bunun için dayanabildim, bunun için ayakta kalabildim. Başkaları için de dayanmam gerekiyordu. Öyle olmasa, çoktan eriyip gider, çiğnenip gider, toza toprağa karışmış olurdum. Bir savaşın haklısı, galibi olabilmek için, sonuna kadar savaşmak ve yenmekten başka çare olmadığını ben işte o zamanlar anladım. Ya savaşacak, yenecektik, ya da ölecektik! İşte, sevgili toprağım, seni rahatsız etmemek için buraya binek atımla gelir, acılarımla acılandırmamak için seni sessizce selamlar ve yine sessizce dönüp giderdim.
511 öğeden 331 ile 340 arasındakiler gösteriliyor.