Bir roman düşünün; hem bir cinayet romanı hem de kült eserlerle, klasiklerle metnini besliyor. Doğrusu böylesine bir birleşimi Kore edebiyatında görmek hem şaşırttı hem de mest etti. Yıl 1944, şehir Japonya, yer Fukuoka Hapishanesi. Mahkûmlara şiddet uygulayan 'Kasap' lakaplı Sugiyama öldürülüyor. Cesedinin cebinden kimin yazdığı bilinmeyen bir şiir çıkıyor. Cinayeti araştırmak ise genç edebiyat öğrencisi, inzibat Vatanabe'ye düşüyor. Vatanabe, cinayet soruşturması boyunca mahkûmları sorgularken öylesine akılcı bir şekilde taktiksel sorular yöneltiyor ki ağzım açık kaldı. Üstelik kurduğu cümlelerde edebî yön ve hepimizin adını sıkça duyduğu yazar ve eserlerini de ekliyor. Bir cinayet soruşturmasında edebi eserlerin ne işi var demeyin, beni en çok etkileyen ve büyüleyen bu yönü oldu. Araştırma sürecinde yanlış kararlar verdiği de oluyor, birleştirdiği ipucu ile yönünü şair Yun Dongcu'ya çeviriyor.
Yazılan şiirleri de metin içerisinde okuma imkânı yakalıyor okur. Özgürlüğü elinden alınan ve insanlığını kaybeden, umut etmenin yaşama tutunmanın tek çözümü olduğunu vurgulayan hayatlara yazılmış eser. Vatanabe, sorguladıkça gerçeklerin ve olayların iç yüzünün görünenden bambaşka olduğunu fark ediyor. Bu gerçekler onu şaşırtmakla birlikte karakterinde de değişimler gözlemleniyor. Yıldızlara Değen Rüzgâr, Koreli şair ve muhalif Yun Dongcu'nun yaşamöyküsünden ilham alınarak yazılmış ve The Independent gazetesinin Yabancı Kurgu Ödülü'ne aday gösterilmiş. Doğrusu beni çok etkiledi ve büyüledi. Bir cinayet romanından çok daha fazlası, favorilerim arasında.