Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir kuyu gibi değil, bir ip gibi değil, belki bir soru çanı, bir yanıt gibi daha çok, bakarım insanların yüzlerine. Ya gözlerini indirirler, ya durmadan konuşurlar. gecikmiş misafirlere benzer hepsi, gelseler de gelmeseler de size yalnızlığınızı duyumsatan.
Sayfa 28
Abdülhakim'in Hak Yolculuğu
Kur'an'ın neyinden etkilendin? Bu konuyu biraz daha açar mısın? - Kur'an okumadan önce zihnimde cevaplanması gereken bir çok soru vardı. Okuduğum kitaplar bu sorulara cevap veremiyordu. Fakat Kur'an, hem sorularıma cevaplar verdi hem de kalbime büyük bir sükûnet indirdi. Kur'an'dan bu denli etkilenmemin bir başka sebebi de, Kur'an'ın insanın hayatını baştan aşağı yeniden düzenlemesiydi. Kur'an insanın yaşam sürmesi için ihtiyaç duyduğu her alana birtakım kurallar koyuyor ve insanı yeni bir hayatla tanıştırıyor. Böyle bir durumu ne İncil'de, ne de Tevrat'ta gördüm. Ayrıca düşünen bir insanın Kur'an okuyup da iman etmemesi imkânsız. Mesela Kur'an'da, "Allah bütün her şeyi sudan yarattı." diye bir ayet var. Bilim bütün mahlûkatın sudan yaratıldığını daha yeni keşfetti; fakat 1400 sene önce gelen bir kitap bilimin yıllar sonra keşfettiği bir bilgiyi size haber veriyor. Bu nasıl olabilir?
Sayfa 19 - Pınar yayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Benim anlayabileceğim bir şey söylemedi ama neden bahsettiğini düşünsel bir örneklemeyle anlattı. Buna Sonsuz Koridor deniyor." Kahvesinden bir yudum daha alan profesör biraz durdu. Langdon'ın konuşmasına fırsat vermeden Winston, "Evet, faydalı bir örnek," diye atıldı. "Söyle ki: Uzun bir koridorda yürüdüğünüzü hayal edin. O kadar uzun bir koridor ki, ne nereden geldiğinizi, ne de nereye gittiğinizi görebiliyorsunuz." Edmond'ın bilgisayarının sahip olduğu bilgi haznesinin genişliğinden etkilenen Langdon başını salladı. Winston, "Arkanızdan seken bir top sesi duyuyorsunuz," diyerek devam etti. "Döndüğünüz zaman topun size doğru zıplayarak geldiğini görüyorsunuz. Gittikçe yaklaşıyor ve sonunda sizi geçip yoluna devam ediyor. İlerleyerek gözden kayboluyor." Langdon, "Doğru," dedi. "Burada sorulacak soru şu değil: Top zıplıyor mu? Çünkü topun zıpladığı açık. Bunu gözlemleyebiliriz. Soru şu: Neden zıplıyor? Zıplamaya nasıl başladı? Birisi tekme mi attı? Zıplamaktan hoşlanan özel bir top mu? Bu koridorda, topların ebediyen zıplamaktan başla seçeneği bulunmadığına dair bir kural mı var?" Winston, "Gould'un anlatmak istediği şu: Sürecin nasıl başladığını öğrenecek kadar geriye bakamayız," diyerek anlatımı tamamladı.
Benim sinemam anarşist bir sinema.Ahmet Uluçay
Sinemanızı Türk sineması içinde bir yere koymak gereği duysanız nereye koyarsanız? Hiçbir yere... İşte size bir Türk filmi sinopsisi: "Biri şair diğeri ressam karı - koca... Evlerine ara sıra uğrayan bir heykeltıraş... Heykeltıraş şairin karısını becerir"in filmi yapıldığı, sanat diye dayatıldığı bir ortamda, beni bu filmlerimi yakından tanıyan biri olarak bir soru da ben sorayım, benim sinemamın yeri olabilir mi hiç? Travestilerin, fahişelerin, lezbiyenlerin bunalan aydınların film çekemeyince lohusa yataklarına düşen yönetmenlerin, hilkat garibelerinin bitip tükenmeyen resmi geçidine bu ülkede "sinema" deniyor. Bu böylesine açık, böylesine net... Bu adamların hangi dertleri var , hala anlayabilmiş değilim. Dertsiz sorunsuz beyin kanamaları ndan yürek sancılarından uzak bir sinemanın içinde olmak istemiyorum. içinde de değilim. böyle bir gereksinim de yok .sık sık duyarız. bunlar başarısızlıklarının suçunu teknik yetersizliğe, filmlerini sesli çekemediklerini vs. yıkarlar. beyni gelişmemiş bir sinemanın tekniğini geliştirirsiniz ne yazar? Benim sinemam anarşist bir sinema ,bir başkaldırı sineması.
°şimdi size dostça bir tavsiye: bu yazının başlığında yer alan "soru işareti" nin (?) yerine "nokta işareti" (.) koymayı deneyin; ve "ilim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı" tesbitini sakın aklınızdan çıkarmayın!
Sinan ilk mimari eserini kırk sekiz yaşında meydana getiriyor. Şaşırtıcı geliyor değil mi? O zamana kadar bu vasfıyla bilinmemiş. Peki soru: Kırklı ellili yaşlarına kadar ne yaptı dersiniz? Marangozluk. Evet evet, marangozluk yapıyor. Bir marangozhanede kendini geliştirmek için yıllarını veriyor. Bugünkü tabirle ekmek parasını oradan kazanıyor.
Reklam
Şu var ki, sizin yargınız her gün karşılaştığınız gerçeklere hiç de uymuyor. Gerçek bizim görüşümüzden mi ibarettir yalnızca? Bir zamanlar inandığımız şey, günün birinde kocaman bir soru olarak karşımız çıkmaz mı? Siz, yargınızı değiştireceğinize, gerçekleri, binlerce gerçeği bu yargıya uydurmaya çalıştınız belki de. Ne zor bir iş! Üstelik ne boşuna gayret! Siz şimdi bütün bu çabanızı haklı çıkaracak bir yardımcı arıyorsunuz. Yazık ki, size yardım etmeyeceğim.
Dininizin, ideolojinizin ya da dünya görüşünün dünyayı yönetmesini istiyorsanız soracağım ilk soru şudur: “Dininizin, ideolojinizin ya da dünya görüşünüzün düştüğü en büyük hata neydi? Neyi yanlış anladı?” Ciddi bir şey bulup çıkaramazsanız, kendi adıma size de güvenmem.
Tüm ki­taplarımız, tüm edebiyatımız, herşey düşünceden ibaret. Ve bü­tün ilişkilerimiz de düşünceye dayanıyor. Bir düşünün! Karım, düşüne düşüne yarattığım bir imge. Bu düşünce, karı ile koca arasında olagelen bütün didişme ve etkileşimlerden oluşuyor: zevk, seks, iğnelemeler, dışlamalar, süregelen bütün ayırıcı öğe­ler. Düşüncemiz, ilişkimizin bir sonucu. Peki düşünce nedir? Evet, size bu soru soruluyor: “Düşünce nedir?” Lütfen, bir baş­kasının sözlerini tekrar etmeyin; kendiniz bulun. Kuşkusuz, dü­şünce, hafızanın bir tepkisidir. Hafıza bilgidir; hafıza beyin hüc­relerinde depolanan, biriktirilen deneyimdir. Yani, beyin hücre­leri bizzat hafıza hücreleridir.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.