Artık aldırmıyorum söylenen hiçbir söze
Hatta binilen trenlerin
Hangi kente ve nasıl gideceğine bile
Yıllar boyu hep aynı yılgın sesler
Soldu dediler
Öldü dediler
Bitti dediler
Her şeyi dediler ya demesi ne
Yaşayan kimdi bütün bu yangınları
Söylemediler
Gözlerine düşmüş gözlerimi bile göremediler
(Defalarca okunmalık dizeler...Kalem ne denli yakışmış kağıda)
Aldırma ağlamışsam, ardından için için,
Sorma ufkumu saran, ahlar ve vahlar niçin,
Her güneşin batışı, ağır bir kâbus oldu.
Sen gittin ya güzelim, o açan güller soldu...
Tüm hevesim sendeymiş, gittin, onlar da gitti,
İçimde sevgiymişsin, kalmadı hepsi bitti.
İsyanlar öyle derin, inan çekilmez oldu.
Şu kocaman dünyanın, dört yanı birden soldu...
Yaralı serçe gibi, şimdi dallardan indim.
Hatır-gönül soran yok, yalnızlığıma sindim.
Acımasız hüzünler beşle çarpılır oldu,
O güzel gözlerinde, aşkın ziyâsı soldu...
Koynumda bıraktığın hasreti gör, büyüdü.
Senli anılarımı kor alevler bürüdü.
Hele başak saçlarım gümüş vitrini oldu.
Sen gittin ya güzelim, günüm, güneşim soldu...
Artık aldırmıyorum söylenen hiçbir söze
Hatta binilen trenlerin
Hangi kente ve nasıl gideceğine bile
Yıllar boyu hep aynı yılgın sesler
Soldu dediler
Öldü dediler
Bitti dediler
Her şeyi dediler ya demesi ne
Yaşayan kimdi bütün bu yangınları
Söylemediler
Gözlerine düşmüş gözlerimi bile göremediler
Derken, Neş'e sararıp soldu ve yoruldu; çünkü benim kalbimden başka hiçbir kalp onun güzelliğini görmedi, benim dudaklarımdan başka hiçbir dudak onun dudaklarını öpmedi.
Sonunda, Neş'e yalnızlıktan öldü.
'İnsanlıktan emekli Coşkun Ermiş'in sesi
Tarih öğretmeniydi, Ahmet Cemal Lisesi
Bütün eski emeller gözünde soldu birden
Bir hiç olmak isterdi ve her şey oldu birden'
Onu dinleyenler birbirlerinden korkarak birbirlerinin yüzüne bakmaktan kaçınırken, Peder Hooper sırtüstü yatağına yığıldı, bu peçeli ölünün dudaklarında belli belirsiz bir gülümseyiş kaldı. Peçesini çıkarmadan tabutuna koydular ve peçeli ölüsünü toprağa verdiler. O mezarın üstünde yıllar boyunca otlar boy attı ve soldu, mezar taşını yosun bürüdü ve Bay Hooperımızın yüzü toprak oldu; ama bu yüzün o Siyah Peçe'nin ardında çürüdüğü düşüncesi hâlâ korku salar yüreklere!
Rüzgâr tatlı tatlı esip tenimi okşuyordu. Gecenin altında bu kadar normal olmak bir an kendimi çok iyi hissetmeme neden oldu. Ta ki başımı çevirdiğimde dönme dolabı görene kadar. Yüzümdeki mutlu tebessüm yavaş yavaş soldu. İçimi kötü bir haber aldığımız zamanlarda oluşan o bunaltıcı his esir aldı.
Dönme dolap kabini.
"En çok beni sevdiğinden emin olmak istedim."
"Elbette en çok seni seviyorum."
"Birileriyle benim aramda kalsan beni seçerdin yani."
"Seni seçerdim."
"Aferin kızıma."
İkimiz de o kabinlerden birinin içinde gökyüzüne doğru yükselirken aslında hayatımızın nasıl ilerleyeceğini konuşmuşuz. Gökyüzüne yaklaşmışız ama birbirimizi kaybetmişiz. Oysa o gün bana nasıl içten gülümsediğini hâlâ hatırlıyordum. Bütün dünyana beni ortak ettiğin yıllarını hatırlıyorum. Senin için belki bir savaşta değil ama sıradan hayatımızda kaç kişinin karşısına geçip seni koruduğumu hatırlıyorum. Sen köşede tek başına oturan sessiz kızdın, sessiz kızları kolay sevmezler, önce tanımaları gerekir, daha önce tanımak istemeleri. Ben herkesle arası çok iyi olan eğlenceli kızdım. Ben seni herkese anlatırdım. Doğarken yalnız bırakılmış o kız bir daha yalnız kalmasın diye çok uğraştım. Köşedeki sessiz kız olmak istemediğini de seni gördüğüm ilk anda anlamıştım. Sesini duyurabilmen için uğraştığım onca zamanın ardından merak ediyorum, neden bağırmak için benim sesimin kesilmesini bekledin?
Sen artık köşedeki sessiz kız değilsin, uzaktaki bir diyarın en çok ses getiren vârisisin.
Bense senin sesinin yankısıyla bir köşeye savrulmuş ve sessiz kalmak zorunda kalmışım.
...
Sesini yakalamıştım bir güzel kuşun
Tam da taşırken şiirlerime
Öldü dediler
Sustu bir anda bütün ezgiler
Ardında geleceksiz umutlar
Ardında peş peşe mühürlenen konutlar