Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mari'nin akıl hastanesindeki arkadaşlarına veda mektubu
Genç bir avukatken bir İngiliz şair tarafından yazılmış dizeler okumuş, çok etkilenmiştim. "Taştan fışkıran bir pınar ol, suyu tutan bir kuyu olma." Bu sözlerin doğruluğuna inanmamıştım o zaman. Çünkü taşmak tehlikeliydi, taşan suyun sevdiklerimizin bulunduğu alanı basması olasılığı vardı, onları sevgi ve coşkumuzla boğabilirdik. Hayatım
belki bizler, yani bu toprakların yetiştirdiği şu ya da bu çeşit değerler, soyutlaşmaya başladığımızı bu kadar çabuk fark etmeseydik ve bu kadar çabuk korkuya kapılmasaydık, bizlerden de büyük matematikçiler yetişir ve ansiklopedilerde taş basması resimleri çıkardı.
Reklam
Suyun kenarına gelip timsahlardan korkarak su içen bir ceylanın ölümle susuzluk arasında yaptığı tercihte susuzluğun daha ağır basması ve ölürken bile "buna değer " dediği suyu içmeye çalışması gibi bütün kemiklerin un ufak olurcasına sarılmak...
..."Yunan'ı Anadolu'nun göbeğine getirenler padişahlarla softalardır" ...Kelâmi Baba'nın Sarıovalılar gözünde öyle bir ehemmiyeti vardı ki bulunduğu tarafa yataklarının ayak ucunu çevirmezlerdi. Halk bütün hacetlerini ondan isterler, her başı sıkışan ilk önce onun mukaddes örtüsüne yüzünü sürerdi. Hükümete ve mahkemelere verilecek arzuhaller evvela ona götürülür, himmet ve yardımı rica edilirdi. Dâvalarını kazananlar, hapishaneden çıkanlar, bir kazadan sağlam kurtulanlar ellerinde mum desteleriyle ona koşarlardı. Hâsılı, Kelâmi Baba türbesi hükümet üstünde bir hükümetti. Himmeti hazır ve nazır olsun, koca bulamayan kızlardan, şifasız dertlere uğrayan hastalardan, kiracısız kalan evlere, müşterisi az dükkân- lara kadar her işle uğraşırdı. Sonra, kasabayı düşman şerrinden, zelzele, yangın, su basması gibi bütün âfetlerden koruyan da o idi. Biraz evvel uzaktan onun kandillerine karşı ellerini açtıktan, kendilerini onun himayesine ısmarladıktan sonra uykuya dalanlar türbeyi ateş içinde görünce âdeta çıldırdılar.
Maddi faktörün şu ya da bu sebeple ağır basması, bir an için asıl amacı unutturabilir ya da geciktirebilir. Ama bu geçicidir. Tatminden sonra insan yine arayışına döner ve asıl amacı buluncaya kadar da aramaya devam eder.
Sayfa 9 - Diriliş Yayınları
Aynalı baba pek neşeliydi.
Bu aşırı derecedeki neşesini sordum, cevaben dedi ki: - Bizim berber Hacı Molla’yı bilirsin. Kedisi doğurmuş, hem de pamuk gibi beyaz ve sevimli pek sevimli bir yavru. Hayretle: - Af buyurunuz azizim. Hacı Molla’nın Pamuk kedisinin doğuruşundan bu derece sevinmenizin sebebini kestiremiyorum. - Halbuki mesele pek basit. Pamuk’un sağ ve Salim doğum yapması münasebetiyle biz de bugün şenlik yapacağız. … - … Nihayet yavrunun ismini “Zararsız” koyduk. Tebessümle: - Ve şenlik kararlaştırıldı, bir kedi yavrusu… - Azizim, insanlar mantığı ne dediklerini ayırt etmek için değil, her dediklerini mantığa uydurmak için icat etmişler. Şimdi sana desem ki falanca kralın oğlu dünyaya gelmiş, o millet şenlik yapıyor. Bu sözlere hiç şaşırmaz ve belki de bunu pek doğal bulursun. Fakat bir kere düşün, düşün ki: Evvela çocuğun yaşayıp yaşamayacağı bilinmez; İkincisi, iyi adam olup olmayacağı bilinmez; Üçüncüsü, insan olduğu için iyiden ziyade kötüye meyledeceği pek muhtemel; Dördüncüsü, kral oğlu olduğu için kibirli, zorba, bencil ve … biraz cahil olması da öngörülebilir. Şimdi şu özelliklere sahip olan bir çocuk için bir şenlik yapılışına ses çıkarmazken, Zararsız’ın aleme ayak basması iki kişinin sevincine değmez mi?
Sayfa 73 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sana acıklı bir olay anlatmak istiyorum. Termitleri biliyorsundur kuşkusuz, Afrika’da yaşayan akkarıncaları, bir­ kaç metre yüksekliğinde, taş gibi sert, etkileyici karınca tüm sekleri oluştururlar. Akkarıncaların gövdeleri yumuşak olduğu, başka böcekleri koruyan keratin kabuktan yoksun oldukları için, karınca tümsekleri, kendilerinden daha iyi silâhlanmış bazı düşman karıncalara karşı toplu kalkan iş­levi görürler. Ama zaman zaman bu tümseklerden biri bir su basması ya da bir filin üstüne basması sonucu yıkılır (filler, karınca tümseklerine sürtünmekten hoşlanırlar). İşçi karıncalar yı­kılan kaleyi yeniden yapmak için hem en işe koyulurlar. Ko­caman düşman karıncalar da saldırıya geçerler. Asker ka­rıncalar kabileyi savunmak için dışarı çıkarlar, düşmanı durdurmaya çalışırlar. Ne boyları ne de silâhları bakımın­ dan bu karıncalarla baş edemeyecekleri için, saldırganlara sımsıkı kenetlenirler, ellerinden geldiğince ilerlemelerini engellemeye çalışırlar, bu sırada düşman karıncaların ya­banıl kıskaçları onları parça parça eder. Ancak, işçi karıncalar ayağına çabukturlar, az önce yıkılmış olan karınca yuvasını kapatmaya çalışırlar... ama böyle yaparak, başkalarının kur­tulması için kendilerini kurban eden zavallı, yiğit asker ak­karıncaları dışarıda bırakırlar. Bunların bir madalyaya olsun hakları yok mudur? Yiğit olduklarını söylemek hakça ol­maz mı?
Şimdi sorarım size: Böyle garip nitelikleri olan insanoğlundan ne beklenebilir? Önüne dünya nimetlerinin hepsini serseniz, başı kaybolana, hatta su yüzüne ufak ufak kabarcıklar çıkana kadar saadet deryasına gömseniz, çalışmaya ihtiyacı olmayacak derecede refahını sağlasanız da, sırf ballı çörekler yiyip yan gelip yatması, bir de insan neslinin
Akıbeti Meçhul Sovyet Vatandaşı
Sovyetlerin, uzay üssü yapıp dünyaya güç gösterisinde bulunduğu yıllarda bir Sovyet vatandaşının, devletin en tepesindeki isme yazdığı bir mektubunu hatırlıyorum. Mektubunun en can alıcı ifadesi aşağı yukarı şu mealdeydi: "Benim karnım rahat doyuyor mu? Hayat standartlarım iyi mi? Aldığım maaş, ihtiyaçlarımı karşılamaya yetiyor mu? Beni bunlar ilgilendiriyor büyük yoldaş! Yoksa ülkenin uzay istasyonu kurması ve uzaya ayak basması hiç umurumda değil..."
Sayfa 106 - Ferfir Yayınları, 2013. 11. Baskı.Kitabı okudu
Bizim araç olarak gördüğümüzü, materyalistler amaç olarak görürler. Marksizm, ayrıca, bu amaca belli bir yöntemle varmayı şart koşar. İnsanın iyi bir evde oturmak istemesi, yemesi içmesi ve benzerleri bir amaç değil, bir araçtır. İnsan, yaşamanın anlamı ve amacı olana varmak için fiziksel varlığını sürdürmek zorundadır. Bu yüzden de bu araçlara sahip olmak ister. Fakat, bunlara sahip olmak isterken buna o kadar dalar ki, araç olduklarını unutur; onlar amaçlaşır onun gözünde. Paylaşımın adaletsiz olduğu ve kesimlerin bu araçlara sahiplikleri bakımından aralarında uçurum belirdiği yerde, daha çok kızışma olur; işin içine kavga, öç alma, yakma yıkma da girebilir. Elbet, nüfusun aşırı artışı da bunu kamçılayan sebeplerden biridir. Maddî faktörün şu ya da bu sebeple ağır basması, bir an için asıl amacı unutturabilir, ya da geciktirebilir. Ama bu geçicidir. Tatminden sonra insan yine arayışına döner ve asıl amacı buluncaya kadar da aramaya devam eder.
Sayfa 9
Reklam
İnsanların davranışları hakkında yorum yaparken acele etmeyin ve bilinçaltınızda yatan nedenlerin ve dış faktörlerin değerlendirmenizde etkisi olup olmadığını düşünmek için kendinize zaman tanıyın. O gün uykunuzu almamış olmanız, banyonuzu su basması veya zorlu bir çocukluk geçirmenize neden olan dominant annenizle tartışma yaşamanız gibi negatif olayların, kararlarınıza nasıl bir etkisi olacağını düşünün.
Sayfa 142Kitabı okudu
Şimdi bir an için insanların aptal olmadığını farz edelim. (Aslına bakılırsa insan için böyle bir şey söylemek imkânsızdır, hiç olmazsa şu sebepten: İnsanı aptal kabul edersek kime akıllı diyeceğiz?) Ama insanoğlu aptal olmasa bile dehşetli nankördür. Nankörün nankörüdür. Hatta bana göre en uygunu, insanı iki ayaklı nankör bir mahlûktur diye tarif
Belki bizler, yani bu toprakların yetiştirdiği şu ya da bu çeşit değerler, soyutlaşmaya başladığımızı bu kadar çabuk farketmeseydik ve bu kadar çabuk korkuya kapılmasaydık, bizlerden de büyük matematikçiler yetişir ve ansiklopedilerde taş basması resimleri çıkardı..
Gerçek şu ki, küreselleşmenin bozukluklarını idare etmek için gerekli yerel ve küresel stratejilerimiz yoktur.Bu nedenle ticaretin sosyal maliyetinin dar çaplı ekonomik kazançlardan ağır basması ve daha kötü bir küreselleşme tepkisini ateşlemesi riskiyle karşı karşıyayız.
300 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.