Cemal 'in (Süreya), Kürtler yalan söylemek zorunda / Arnavutlar doğru dizelerini, şöyle söylemek de olanaklı: "Arnavutlar doğru söylemek zorunda / Kürtler yalan."
Belli ki Arnavutluğunu her yerde çığlıklamış olan (Cemal 'in deyişiyle "edebiyatımızın mareşalı") Buyrukçu 'ya (Muzaffer) karşı kendi haklı nedenlerini bu iki dizede dile getiriyor. Cemal 'in, Buyrukçu 'ya şöyle dediğini duyar gibiyim: Ben sürgün olduğumu saklamak zorundaydım, Kürt olmak nedir bilincine varmadan daha. Sen ise Arnavut olduğunu saklayamazdın da. Arnavut olduğunu çığlıklamaman için bir neden de yoktu. Çünkü Arnavutlar bu ülkede "göçebe" dir, ama Kürtler değil. Ya da bu ülkede "sürgün" olan Kürtlerdir, Arnavutlar göçebe.
Hemen burada söylemek bir paradoks gibi algılanabilir. Cemal, kendini "göçebe" olarak algılar. Öyle gezgin anlamında, yani coğrafya göçgünü göçebe değil. Bu, kendini bir yere oturtamamış olmaktan kaynaklanan göçebeliktir: "... ben hangi şehirdeysem / yalnızlığın başkenti orası".
Cemal için "Gurbet garba düğşmektir" aynı zamanda ve kendisi her zaman bu "gurbet" dediği Garpta olacaktır. Bilecik 'te, İstanbul 'da, Ankara 'da, Paris 'te. Hepsi onun Doğusuna (Şark 'ına) göre, gurbettir.
Sadece bir kere okuyarak Risale-i Nur'dan Sözler kitabını eleştirmek ne haddime ? Aşağıdaki konferansı okursanız şayet, Üstad ve Risale-i Nurlar hakkında genel bir bilgi edinmiş olacaksınız. Kendinize bir şans verin. Bu kitap okuduğunuz kitaplar gibi değildir. Okuyarak zaman kaybetmiş olduğunuz tüm kitaplara lanet okutur,
" -Ama size bu emri hainler kentten çıkıp gitsinler diye mi verdiler?
-Öyle de olabilir, hainler sürgün hükmü giymediler mi?
-Peki kim vermiş bu emri?
-Kim verecek, hükümet tabii.
-O da hain öyleyse.
-Ben onu bilmem.
-Bu sizin yaptığınız da hainlik.
-Benim mi?
-Evet sizin.
-Ha,bakınız o zaman,iyi anlaşalım burjuva baylar. Kime ihanet ediyormuşum ben?
Devlete mi? Böyle bir şey düşünülemez çünkü onun verdiği emri yerine getiriyorum.
(...)
-Hükümete gidelim, milletvekillerini bulalım, yürüyün haydi.
Tilly gidenlerin arkasından mırıldandı:"Gidin, hükümetten tasarladığınız alçaklık için izin isteyin, bakalım verecekler mi?"
Yiğit subay, hükümetteki görevlilerin onuruna güveniyordu, haklı olarak, onlar da onun askerlik şerefine güvenmemişler miydi..."
siper edip gövdemi
seni içime alsam,
telsiz duvaksız gölgene sığınsam...
kırmızı olsam, sarı, biraz leylak,
kış kıyamet sana tutsak...
kalbini açık tut sevgilim.
ne zor sana ulaşmak,
ne zor sana sürgün olmak.
adını sen koy gülüm,
nedir aşk?
''Nedir bu dünya?Üzerinde gezinip durduğumuz bomboş bir duyarsızlık kütlesi,içinde insani hiçbir şey barındırmayan soğumuş bir güneş parçası;toprak,su ve sessizlik.''
YERYÜZÜNÜN İNCİNMİŞ HATIRALARI
"Hayat olsa olsa bir incinmedir"
Parmaklarının izinden sürülüyor bir kadın, geçmişinin yaralarına. Sesinin buğusundan, yüzünün kederinden ve başının örtüsünden tanınıyor bir kitlenin gözünde. Unutmak fiili ile yan yana hapsolmanın kapısında bekler en çok kadın. Unutacak ne çok şey vardır hayatta, yarında,
"Üç şair,
Üçü de yaşamda değil.
Birini görmedim (Nazım Hikmet).
Biriyle fakülte yıllarında arkadaş oldum.
Biri, gece Ulus'a gelmiş, "Ben Ahmed Arif, kurban!" demişti."
Ben şiir kitapları okumadan önce şairlerin hayatlarını, hangi akımdan veya şiirlerini yazarken neyden etkilendiklerini araştırdıktan sonra şiirlerini okumaya
"Popüler kültür" dediğimiz kavram, vahşi kapitalizmin neyi satmak, neyi pazarlamak istediği ili doğrudan bağlantılıdır. Peki kapitalizm nedir? "Yeni dünya, yeni düzen ve yeni çağ" kavramlarını mutlaka duymuşsunuzdur. İşte kapitalizm, hastalıklı ruhların amaçladığı şeye ulaşması için uydurduğu bir sistemdir. Apple isimli firmayı hepiniz biliyorsunuzdur. Ne yapar bu şirket? Telefon, bilgisayar gibi teknolojik aletler üretir. Önce 6s üretir, bir kaç ay sonra 7 üretir, daha sonra 7s üretir ve daima insanlar Apple isimli firmanın ürettiği şeyleri almak için daha fazla çalışır, daha fazla mesai yapar yada zor şartlarda çalışmasına rağmen bu zor şartları "Biraz daha katlan yeni çıkacak Iphone'yi almak için dayanmak zorundasın" diyerek görmezden gelir. İşte kapitalizm ve popüler kültür arasındaki bağlantı buradan gelir.
Bu arada Apple şirketinin logosu nedir? Isırılmış bir elmadır. Peki elma ile ilgili hangi ilahi hikayeyi hatırlıyorsunuz? Adem ve Havva elmayı ısırdığı zaman Dünya'ya gönderildiği anlatılır değil mi? Tabii Adem ve Havva'yı elmayı ısırması için kandıran Şeytan(Lucifer)'de onlarla birlikte Dünya'ya sürgün edilir. Bir çok dini inanca göre elma 'Yasaklı meyve' olarak nitelenir. Peki bu Apple isimli firmanın ilk sattığı bilgisayar kaç dolardı biliyor musunuz? 666,66 dolar!
Hasta ruhlu insanlar tarafından yönetiliyoruz beyler, bayanlar. Çırpına çırpına var olmaya çalışıyoruz. Ne için? Onların yarattığı bu sistemin devamlılığını sağlamak için! Şimdi biranızdan ve sigaranızdan bir yudum alın ve kendinize şu soruyu sorun "Ben ne yapıyorum a...na koyayım?"
Bursa ovasına yavaştan bahar iniyor.
İki sürgün arkadaşız. Kirayla kaldığımız
evden çıktık mı, çarşı karakoluyla
Setbaşı arasındaki asfalt yol üzerinde
tir tir titreyerek gidip geliyoruz.
Çarşı karakoluna her akşam gidip
oradaki defteri imzalıyorum.
Bir akşam karakoldan çıktım.
Arkadaşımın yanında birisi var.
Yirmisinde var yok.
(ANNE-BABA olan arkadaşlar, MUTLAKA OKUYUN...)
DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ
"Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar. Yanıbaşımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen onbinlerce insan
İstanbul’un yabancı işgali altında kaldığı yıllarda Türk halkını kalbinden yaralamış, ona olaylardan sonsuz acı çektirmiş bir olay da Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamıydı. Mesleğe genç ve idealist bir vatansever olarak giren Kemal Bey, birçok değerli görev yaptıktan sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında Boğazlıyan kaymakamlığı ve
Kimlikleri sorgulanmamış, sürgün nedir bilmeyen, toprak ve kültürleri baskı görmemiş olanların, tek ve tanınan bir kimlik yaratmak için köklerini aramaya ihtiyaçları yoktur.