Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gençliğimde, İslâm’ın ilk asırlarında fethedilen ama Islâm’a girmeyen halkların soyundan gelen çok sayıda Suriye kökenli Hıristiyan gördüm: On­lar bile, erken Müslüman döneminden bir altın çağ olarak, Halife Ömer b. Hattab (ra)’dan da kendi dinlerinin koruyucusu ve kollayıcısı olarak sözediyorlardı. Folklor, bazen yazılı tarihten daha fazla aydınlatıcı olabiliyor. Yine de yazılı tarihte küçük bir araştırma yaptığınız zaman bile, Hıristiyanlar, her zaman hoşgörülebilecek kadar kolay bir tebaa olmasa da, Haçlı Sa­vaşlarından sonra bile Sünnî Müslümanların Hıristiyanlara karşı fanatikçe tavırlar takındığına dâir hemen hemen hiçbir hâdiseye rastlayamayacağınızı keşfedeceksiniz. Oysa Hıristiyanların pek çoğu, İslâm dinine kamuoyunda hakaret etmeyi dînî bir görev olarak telâkki ediyorlardı; o yüzden liderlerinin de kışkırtmasıy­ la Müslümanlara karşı “şehit” olmak için, savaşmak için can atıyorlardı. Çe­şitli ülkelerde çeşitli zamanlarda Müslümanlara karşı bu tür bir dînî histeri, hoşgörüsüzlük ve husûmet salgın hâlini alıyordu; ama Müslüman yöneticile­rinin bunlara karşı sükûnetle, duyarlı bir şekilde tavır takınmaları İslâm tari­hinin en muazzam ve en muhteşem hâdiselerinden biriydi.
ABD iki nedenle Suriye'de kalmaya devam ediyor. Birincisi IŞID'in geri dönmeyeceğinden emin olmak. İkincisi; Esad ve Rusya'nın toprakların kontrolünü sağlamasını önlemek. Güneyde, Al Tanf'ta da aynı şeyi yapıyoruz. Burada pek bir IŞİD varlığı yok ancak İran, Esad ve Rusya'nın topraklarda kontrol sağlamasını önlüyoruz. Böylece Suriye'deki savaşa diplomatik bir çözüm için bulunması için baskı yapıyoruz.
Reklam
Hz. Ömer
Hz. Ömer, Hicri 21 yılında başlayan ve sürekli takviye edilen seferlerle Azerbaycan ve Ermenistan da dahil olmak üzere, Horasan'a kadar bütün İran topraklarını İslam devletinin sınırları içine kattı. Diğer taraftan sahabelerden Amr b. el-As, Mısır" feth etmeyi başarmış, Müslümanları Mısırdan geri püskürtmek için İskenderiye'de hazırlıklara girişen Bizanslıların üzerine yürüyerek burayı ele geçirmişti. Böylece Suriye'den sonra, Mısır da Bizans'ın hakimiyetinden çıkmış oldu.
İstanbul' un Fethi Hadisi
Bunların dışında kalan ve bugün de hâlâ birçok tarihçinin ferans aldığı tek rivayet, “İstanbul mutlaka fethedilecek, onu fetheden komutan ne büyük komutan, onu fetheden asker ne büyük asker” şeklindeki hadis-i şerif'tir. Şehrin fethinin kendilerine sağladığı prestijin de etkisiyle olsa gerek, muteber kaynakların hiçbirinde geçmeyen söz konusu hadis özellikle Türkler arasında büyük kabul görmüştür. Ama ilim adamı olmak bazen Ahmet Yaşar Ocak'ın da dediği gibi arı kovanına çomak sokmaktır; peki o zaman soralım: Hakikaten böyle bir hadis var mıdır? Bu noktada yardımımıza bir ilahiyatçı, İsrafil Balcı yetişecek ve titiz bir çalışmayla sur olmasa da hakikat borusunu. üfleyecektir. İstanbul'un fethiyle ilgili rivayetlerdeki birçok çelişkiye ve tarihi gerçeklere aykırı olgulara dikkat çeken Balcı, yukarıda belirtilen hadisin güvenilir kaynakların hiçbirinde yer almadığının ve tam da bu yüzden klasik İslam tarihçilerinin bu rivayete itibar etmediklerinin altını çizmiştir. Bu durumun tek istisnası olan Zehebi bile rivayetin meçhul biri tarafından aktarıldığını belirtmekten kendini alamayacaktır. Kaldı ki İslam'ın ilk yüzyılında İstanbul iki kere kuşatılmıştır, böyle bir hadis neden o zaman gündeme gelmemiştir? İktidarı şaibeli bir şekilde ele geçiren Muaviye gibi birinin böyle bir hadisin yaratacağı meşruiyeti siyasi emellerine alet etmemesi mümkün müdür? Yine Hz. Ömer'in Anadolu ile Suriye arasındaki geçitleri doğal sınır kabul edip daha ileri gitmemesini nasıl açıklayacağız?
Sayfa 205 - Kronik Kitap 8. Baskı
ABD şunu anlıyor: Türkiye İdlib 'de var olmak için HTŞ ile resmi olmasa da bir şekilde ilişki içinde olmak zorunda. Başka türlü orada olamazsın, çünkü onlar kuvvetli bir güç. Biz (ABD) bu yüzden HTŞ ile bir tür ilişkiniz olmadan İdlib'de var olamayacağınızı anlıyorduk; en azından birbirinizin işine karışmıyordunuz.
Suriye'de kürtler organize oluyorlar
Suriye'de kürt yoğun bölgelerin büyük kısmında kontrolü ele geçiren pyd/ypg Temmuz 2013'te Toplumsal Sözleşme (Charter of Social Contract) adlı bir anayasa hazırlamakta olduklarını duyurdu. 96 maddeden oluşan bu belgede lisanı, başkenti, savunma güçleri başta olmak üzere her yönüyle egemen bir yapının amaçlandığı görülmekteydi.
Reklam
s.204-206
Bir başka önemli tartışma da İstanbul'un fethinin Hz. Muhammed (sav) tarafından müjdelenip müjdelenmediğidir. Şanlı tarihimizi aynı zamanda kutsal da yapan böyle bir hadisin varlığının muhafazakâr bir tarihçilik için önemi ortadadır; bakalım şık olan aynı zamanda gerçek midir? Hadis mecmuaları arasında Konstantiniyye'nin Müslümanlar tarafından
Sayfa 206 - Kronik Kitap
Diğer mesele, İran'ın konferansa davet edilip edilmeyeceğiydi. BM, İran'ı toplantıya davet etmişti ancak muhalefet, İran katıldığı takdirde konferansa gelmeyeceğini açıkladı. ABD başta olmak üzere bazı ülkelerden de itirazlar geldi. Sonuçta İran'ın geçiş dönemi hükümeti formülünü içeren Birinci Cenevre Konferansı bildirisini belli bir süre içinde kabul ettiğini açıklaması durumunda toplantıya davetin geçerli olacağı duyuruldu. İran belirlenen süre içinde açıklamayı yapmadığı için davet geri çekildi.
Müslümanların Yahudilere Muamelesi
Müslümanlarla yaptıkları anlaşma ihanet etmekle suçlanan Yahudiler'in Medine'den kovulmasına rağmen, başta Halife Ömer olmak üzere dört halife döneminde ve ardından Emevî ve Abbasî yönetimlerinde Arap yarımadasında (Vädilkura, Hayber Yemen), Müslümanlar'ın kontrolüne geçen Suriye, Mısır, Filistin toprakları ile Irak bölgesinde ve Endülüs'te Yahudiler'in dini ve sosyokültürel açıdan teşkilatlanıp gelişmelerine imkân tanınmıştır. Roma döneminde Kudüs'ten sürülen Yahudiler'in uzun bir aradan sonra şehre tekrar kabul edilmeleri, bölgenin Hz. Ömer tarafından fethiyle gerçekleşmiştir (637). Kudüs Yahudi cemaatinin Haçlılar tarafından kıyıma uğratılmasının (1099) ardından şehirde yeni bir Yahudi yapılanması ise Selahaddin-i Eyyübi'nin bölgeyi fethinden sonra olmuştur (1187). Çeşitli Müslüman yönetimleri tarafından getirilen kısıtlamalara ve istisnai de olsa din değiştirme baskısına rağmen (Muvahhidler-XII-XIII. yüzyıl) İslam dini başından itibaren Yahudiler'e zimmi statüsü altında yaşama ve dinlerini icra etme hakkı tanımış, ilmi ve sosyal seviyede Yahudi-Müslüman ilişkilerine zemin hazırlamıştır. Yahudiler'in Müslümanlar'ın yönetiminde yaşadıkları en parlak dönemlerin başında "Yahudi altın çağı" şeklinde tanımlanan Endülüs Emevi döneminin yanı sıra (X-XII. yüzyıl) Bağdat merkezli Abbasi yönetiminin ilk dönemi (VIII-IX. yüzyıl), Mısır merkezli Fatimi dönemi (X-XII. yüzyıl) ve Osmanlı Devleti'nin yükseliş dönemi (XV-XVI. yüzyıl) gelmektedir.
Peygamber Hz. Muhammed’in Halefleri
Ümmetin siyasi yönetiminde hilafet, Müslümanların yaratıcı dehasının ürünüdür. Kuran’da yer alan veya Peygamber tarafından verilmiş ve rehberlik sağlayacak herhangi bir talimat olmamasına rağmen, birkaç saat içinde, altısı Arap hanedanları yönetiminde olmak üzere, neredeyse on üç yüzyıl sürecek olan bir kurum yaratılır. Peygamberin en yakın dostu
Sayfa 132Kitabı okudu
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.