"Asıl yüksekte olan aşağıda olur hep. Asıl hızlı olan yavaş kalır her zaman. Ziyadesiyle duyarlı olan donuk olur. Asıl güzel ve etkili konuşan suskun durur. Med ve cezir tek bir gelgittir. Klavuzsuz olan en güvenilir rehbere sahiptir. Çok büyük, çok küçüktür, Ve her şeyini verenin, her şeyi var demektir."
Terketmedi sevdam beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terk etmedi sevdan beni…
Suskun kaldığımda, yıldırımlara
Bakıyorum; beni anlar mı diye
Şimşekler izimi buluyor, heyhat
Birden tükeniyor, usanıyor
Neden sararıyor geçtiğim yerler
Elimin değdiği her şey mustarip
Bu kadar mı zormuş yürümek sana
Hangi gece, nerde uyursam, garip
Yine aynalarda uyanıyorum
Meryem, yalnızlığımızda aklımıza gelip yalnızlığımızı dayanılır kılan kadın. Çilemizi onunla çözüp feraha erdiğimiz kadın, suskun zamanların bilinmezlerinden bize bakıyor. Bize sabrı öğreten kadın hep tebessüm ediyor. Onu anlamamızı, tanıyıp çoğaltmamızı istiyor. Şu çivisi çıkmış dünyada tek yol, Allah aşkına adanmış o güzel insanları tanıyıp onlarla doğrulmaktır. Onlarla beraber olmak, insana huzur ötesi bir şevk verir. Onun kadim hikâyesinden ruhumuza akan katreler sayısınca selam olsun Hz. Meryem'e. Allah'ın selamı ve bereketi Meryem Validemizin, oğlu İsa Mesih'in ve onları sevenlerin üzerine olsun...
Tutkuların evinde savaş kırıkları var;
Kül olmuş bir bütün'ün yonga yanıkları var.
Eski özlemlilerin yeni bahçelerinde,
Anı kuyularının suskun çığlıkları var.
Orada oturuyordu, orada pencerenin önünde, yüzünde kendinin olmayan bir fotoğraf,düşünceler yazıyordu onu, hiç yazılmamış o romanı arıyordu,aşkın romansı susmuştu artık onda!Gitmek istiyordu,kendi koyduğu uzaklara gitmek.Hep gitmek istiyordu,hep kalıyordu.Susmak bir yaşam kavramı gibi düğmelerini ilikledi ona.Böyle yalnız, suskun,elleri dua eder gibi kımıltısız…
O, herkese eşit mesafede durmak istiyordu. Her görüşe değer veriyor, her fikre saygı duyuyordu. Zaman zaman arkadaşları bu tutumunu acımasızca eleştirseler de O, bu düşüncesinden vazgeçmiyordu. Yüksek sesle yapılan politik tartışmalardan kaçınıyordu. Kimseden çekindiğinden değil, arkadaşlarına saygısındandı geri duruşu… Halbuki birçoğundan daha fazla okuyor, gündemi takip ediyor, ancak güvendiği ortamlarda fikrini söylüyordu… Tartışmanın tırmanmayacağından, kırıcı olmayacağından emin olduğu ortamlarda. Bu suskun hali bazı arkadaşlarını rahatsız ediyor, O'nu "renksiz" olmakla suçluyorlardı. Kendisi bana bunları hiç anlatmadı. Bu gibi konuşmalar geçtiğinde orada olan bazı arkadaşlarından duydum, nasıl üzüldüğünü… O'nun üstüne geldiklerinde, yüzünde tebessümle dinliyor, cevap vermeden oradan ayrılıyormuş. Bence önemli konuların, yani memleketimizi ilgilendiren konuların bu üslupla tartışılmasından yana değildi. Ne politika, ne futbol, ne de masada oturanların herhangi bir konuda savunduğu fikirleri küçümsemek, O'na uygun bir davranış değildi! Sabrı, O'nu sonradan pişman olacağı sözler söylemekten koruyordu...