Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
“Ben seninle mutlu olmak istiyorum”
“Bir süredir eşimle ciddi boyutta tartışmalarımız oluyordu. Küçük küçük sorunların birikintisi üzerine büyük problemler de gelince tam bir çıkmaza girdik. Sürekli eşimden beni anlamasını bekler olmuştum. Çünkü sürekli kalbimi kırıyor; bir önceki hatasını telafi etmeden bir yenisini daha yapıyordu. Elbette benim de hatalarım vardı ancak o süreçte kendime yapılan yanlışlara bakmaktan özeleştiri noktasına gelemiyordum bile. Uzun bir küslüğün ardından eşimle bir akşam yeniden konuşmaya -aslında tartışmaya- başladık. Sonuç yine hüsran; ne o beni anlamaya çalışıyordu ne de ben onu. İkimiz de sustuk; atılacak adımın kalmadığını düşünüyorduk. Birbirimizi tüketmiştik. Sonra sırf Allah rızası için eşime son bir cümle söyledim: ‘Ben seninle mutlu olmak istiyorum.’ Bu cümle âdeta aramızda bir köprü oldu. Eşim bana, ‘Ben de mutlu olmak istiyorum. Fakat sürekli tartışıyoruz, birbirimizi dinlemiyoruz, en iyisi yaşananları bir süre unutalım’ dedi. Kabul ettim. O günden sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi davrandık birbirimize. Evet, ikimiz de yaşadıklarımızı unutmamıştık, ama affetmeyi seçtik. Birbirimizi suçlamaktan vazgeçtiğimiz bu süreçte özeleştiri yaparak kendi hatalarımızı görebildik. ve biliyorum ki bu bizi yeni kırgınlıklardan da korudu. Zaman zaman hâlâ tartışıyoruz, hâlâ anlaşamıyoruz. Ama o gün büyük bir mesafe katettik evliliğimizde.”
Sayfa 134 - 2. Baskı, Haziran 2021
Reklam
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı ga­zetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlan­dı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere
Yavaşça defterin yapraklarını karıştırdım. İçimde mukavemet edilmez bir merakın gitgide büyüdüğünü hissediyordum. Tek çizgili sahifelerde, iri ve intizamsız harfler, gayet acele yazıldığı belli satırlar vardı. İlk sahifeye bir göz attım, serlevha filan yoktu. Sağ tarafta 20 Haziran 1933 tarihi ve hemen bunun altında şu satırlar vardı: -Dün
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Öğretilen İki Yanlış Değer: Budun (Millet) ve Aktöre (Ahlak)
MİLLET 1. Türk milletinin mütalaası; Türk milletinin teşekkülündeki amiller 2. Türk dili 3. Türk yurdu 4. Türklerin menşei, teşekkülleri tarzı, Türk tipi 5. Ahlâk hakkında mütalaa, millî his 6. Medenî his 7. Diğer milletlerin teşekkülleri tarzını mütalaa 8. Bu münasebetle Türk camiasının terkibini tetkik 9. Milletin umumî tarifi
İnsancıklar
Yüzüne karşı övülen yazarın mahcupluğunu duyuyordum. O anda onu öpmek istiyordum; fakat yakışık kalmazdı. Nelly bir zaman sustu. Sonra, derin bir kederle beni süzerek: -Neden, neden öldü?.. diye sorup gözlerini yere indirdi. -Kim öldü? -O genç… veremli… hani kitaptaki… -Ne yapalım, öyle gerekliydi Nelly. -Hiç de gerekli değildi. Bunu fısıltı halinde, adeta kızar gibi, sertçe söyledi. Somurtarak yere bakmaya devam etti. Bir dakika geçti. Kolumun yenini hırsla çekiştirmeye devam ederek: Peki, o… şey, onlar… O kızla ihtiyar ne olaca? diye fısıldadı. Beraber oturacaklar mı? Fakirlikten kurtulacaklar mı? -Hayır, Nelly, kız uzaklara gidip bir derebeyiyle evlenecek, ihtiyar da yalnız kalacak. Üzüntüyle konuşuyordum. Teselli verici bir şey söyleyemediğim için gerçekten üzülmüştüm. -Aaa… neden öyle? Demek böyle… Öylesiniz! Artık okumayacağım o kitabı.
Sayfa 193Kitabı okudu
Reklam
— E yeter, bırak ama Liza, ne kitabından bahsediyorsun; anlattıklarımla hiç ilgim olmadığı halde bana dokundu. Hoş pek de ilgisiz sayılmam ya. Tüm bunlar yüreğime dokundu işte... Yoksa, yoksa sen bunalmıyor musun burada? Anlaşılan hayır, alışkanlığın büyük tesiri var! Alışkanlığın insanı ne hallere getirdiğine şaşmamak mümkün değil doğrusu. Yoksa
_Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız; enerji, frekans ve titreşim cinsinden düşünmelisiniz. _3, 6 ve 9 sayılarının azametini bilseydiniz evrenin anahtarını elde edebilirdiniz. _Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi. _Evren enerjiyle doludur. Nesiller sonra makinelerimiz, evrendeki herhangi bir noktadan
“Bir adam ki, ihlâslı olduğu halde bir konuda yanlış bir hükme varsa ve yanlış bir iş yapsa, Rahman ve Rahim olan yüce Mevla ona merhamet edebilir. Ve fakat bir adam ki, bir konuda doğru bir hükme varıp doğru bir iş yapsa, velâkin kalbinde ihlâs olmasa, Allah katında onun bir kıymeti olmaz?” Sustu. Soluklandı. Bakışları minderdeki yaprak
Sayfa 194 - İz YayınlarıKitabı okudu
Lâle’nin sert maskesinin altında bir alay av köpeğinin muhasara ettiği ve kaçacak delik bulamayınca dövüşerek ölmeye karar veren bir tilki yavrusunun pat pat atan kalbi var. Av köpekleri onun için Yediler... Birer kurt kurnazlığıyla onu pusuya düşürmüşler, tahkir ve tezlil etmişler, yüzüne karşı “Tatarcık” diyerek ona Poyraz Köyü’ndeki bunca senedir yalnız şuurunun altında hissettiği bir yabancı, bir sığıntı mevkisini hissettirmişler. Tatarcık! Bunda ta babasıyla başlayan, babasının hayatını zehirleyen bir mâna var. Ve bunu hem de aralarından en sevimlisi, en nazik görünen Recep’e söyletmişler... Haşim’in menfur, menhus kara gözleri nasıl zaferle parlamış, Zehra nasıl sinsi sinsi onunla alay etmiş... Böcekler, kurbağalar yorulmuş gibi sustu. Güneş erimiş, hava erimiş, dünya gevşemiş... Ağaçların arasına lal rengi, hüzünle taşan bir akşam inmiş... Bülbüller yer yer dem çekiyor... Âdeta kalbi kırık, gözyaşıyla dolu akşam içini çekiyor gibi. Yaprakların arasından, üstüne menekşe moru, çiçek rengi gölgeler dolaşan firuze renginde yorgun, dalgın bir deniz uzanıyor.
Reklam
Yahudi Padişah'ın Taasubu
Yahudiler arasında, Hz. Îsâ (a.s.) düşmanı ve hristiyanları öldüren zâlim bir hükümdar vardı. Halbuki peygamberlik zamanı ve nöbeti Hz. Îsâ’ya gelmişti. Hz. Mûsâ (a.s.) devri geçmişti. Öyle olmakla beraber o Mûsâ’nın, Mûsâ da onun rûhu gibi idi. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” (Bakara Sûresi, 285) O şaşkın
Abdülmuttalib ve Kureyş İleri Gelenleri
"Ey abdülmuttalib! Bu babamız İsmail'in kuyusudur. Onda bizim de hakkımız var. Bizi de bu işe ortak et" dediler. Abdülmuttalib, "Hayır, yapamam" dedi. "Bu iş sadece bana tahsis edilmiş ve aranızdan ancak bana verilmiştir!" Abdülmuttalib'in bu kesin cevabı, kureyş ileri gelenlerinin hoşuna gitmedi içlerinden Adiyy b. Nevvel şöyle konuştu: "Sen yalnız bir adamsın. Tek oğlundan başka dayanacağın bir kimse yok. Nasıl olur da bize karşı gelir, bize boyun eğmezsin?" Bu söz Abdülmuttalib'in adeta içini yaktı. Çünkü Kureyşliler, onu kimsesizlikle küçümsüyorlardı. Bu anlayıştan fazlasıyla rahatız olduğunu haliyle de belli etti. Bir müddet üzüntü içinde sustu.. Sonra içini şöyle döktü: "Ya, demekten beni yalnızlık ve kimsesizlikle ayıplıyorsun, öyle mi?" muhatabından hiçbir cevap gelmeyince, bir müddet düşündükten sonra, ellerini açarak yüzünü semaya doğru çevirdi ve "Yemin ederim ki dedi Allah bana 10 erkek çocuğu verirse bunlardan birini Kabe'nin yanında kurban edeceğim!!" abdülmuttalib'in bu sözleri, hem bir dua, hem bir yemin, hem de bir adak idi.
Sayfa 35 - Nesil yayınları
65 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.