Son derece güzel bir Perry Mason romanı. Della ile yolda giderken esmer kızların beklediğini gören Mason merak eder ve kızlardan biri ile görüşür. Konu ilgisini çektiğinden o kızı takip eder. Kız birinin yerine geçecektir. Ancak sonradan işler karışır ve bu işe aracılık eden Hines adındaki adam öldürülür. Kızın hamisi olan Adele adındaki kadına ait bir tabanca ile vurulan bu adam ile ilgili olarak esas kızın ve Adele'nin avukatlığını Mason üstlenir. Katil son derece sürpriz biridir. Son derece güzel bir roman. Mutlaka okunması gerekenlerden.
Oldukça güzel bir Perry Mason romanı. Mason, ofisinde uyurken birden uyanır ve bir çift güzel bacak görür. Kadının elinde bir tabanca vardır ve bir şekilde tokat atarak oradan kaçar. Bu arada Garvin adlı bir adamın vekaletini üzerine alır Mason. İlk karısı Ethel kendisinden boşanmamıştır ve ikinci evliliği ile ilgili olarak zorluk çıkarmaktadır. İkinci evliliğin yasal sayılması için Meksika'ya giderler ve bu arada Ethel öldürülür. Şüpheli Edward Garvin'dir ve acaba Mason katilin kim olduğunu bulup müvekkilini kurtarabilecek midir? Muhasebeciler, kadın avcıları ve daha niceleri. Mutlaka okunması gerekenlerden.
Bir kaç gün intihar eden yazarları paylaşmak istiyorum ((
İlk yazarımız:
Heinrich Von Kleist: Alman şair ve romancı.Bir sonbaharda Wannsee nehri kıyısında tabanca ile önce sevgilisini ardından kendini öldürdü. İntihar mektubunda şunları söyledi. 'Yeryüzünde artık öğrenip edineceğim hiçbir şey kalmadığı için ölüyorum. Elveda! '
Cebeci'deydim okurken, Bentderesi'nde, Elmadağ'da, bi ara ne oldu anlamadım Kuzguncuk'ta buldum kendimi. Bir kadının, birbirini imha edemeyen iki grubu nasıl yokettiğini gördüm, bir kahvede kurulan sinema hayallerini yan masadan izledim ve nicesi. Nihat Genç ne yapmış böyle?! Aşırı küfürlü olmasına rağmen üslup lezizdi. Hikayeler can alıcı, hatta kısmen bir yakın tarih tablosuydular, başlı başına film senaryoları. April'in aşırı abartılı bulduğum tanıtım yazısı meğer pek de abartılı değilmiş. Ne diyelim, helal olsun.
Tek TabancaNihat Genç · April Yayıncılık · 201469 okunma
"Yaratılmış efsaneler, Adem ile Havva arasında bir aşktan söz etmez. Elma var, yılan var, cennetten kovulma var, aşkın kalıntıları yok. Bu yüzden sadece aşk, 'şeytansız' tek hikâyemizdir!"
“Dostoyevski epilepsi hastası, homofobik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. Oğuz Atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşanıp sevdiği kadının kocasıyla arkadaş oldu evlerine daha sık gidebilmek için böyle bir arayışın içine girdi. Salinger ise yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi. Yusuf Atılgan Türk Edebiyatının kilometre taşları sayılabilecek iki büyük eseri yazdıktan sonra (Anayurt Oteli ve Aylak Adam) insanlara küstü, bir köye yerleşip otuz yıla yakın neredeyse tek bir satır bile yazmadan çiftçilik yaptı. Althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı Helen’i bir sabah yanıbaşında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. Stephan Zweig’de tıpkı Althusser gibi yaptı, tek farkla, o tabanca kullandı karısı ve kendisi için. İnsan ırkına duyduğu güvensizlik Walter Benjamin’i Fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. Hemingway yalancının tekiydi, Jean Genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. Kierkegaard çok sevdiği nişanlısı Regine Olsen’i terk etti, çok sevdiği için. Ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. O kadar çok seviyordu ki Regine’i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine ‘maruz kalmasına’ izin veremezdi!..
En sevdiğim yazarlardan bir kaçının kısa yaşam öykülerini anlatmaya çalıştım. Bir yerlerde bir terslik var ama nerede bilemiyorum..”
Geniş toprakları paylaşamayan iki zengin dövüşecek otomobilleriyle ortaya şereflerini koymuşlardı. Çakır Yakup'un bir güvendiği vardı. Çilli Hoca, Buick için bir muska yapmıştı. Herkes biliyordu, bu muskayı üzerine takanın, savaşa bile girse vücuduna mermi, şarapnel, top işlemezdi. Değil Buick, Alman tankı olsa işlemez..
Çakır Yakup Buick'e son bir kez daha baktı. Çilli hocanın verdiği muska gizlediği yerde duruyordu.
Bu Çakır Yakup besbelli herkesi sersem sanıyordu. Elin yabandan gelmiş Çakır Yakup'u , şeyh sülalesi ocak olmuş Çilli Hocayı bilir de, bu memleketin eşrafı Rıza Bey Çilli Hocayı bilmez mi? Cadillac'ın radyatörünün içinde de Çilli Hocanın bir muskası vardı.
İşaret verecek adam tabanca elinde ortaya çıktı. İki şoför de hazır olduklarını bildirdiler. Tabanca patladı. İki yandan iki homurtu duyuldu. Bütün olan biten bir dakikanın içinde olmuştu. İki araba, iki dövüşken horoz gibi birbirinin üzerine atıldı. Bir çarpışma ... İki motorun homurtusu ...
Seyirciler bir çığlık koyuverdiler, kimisi başını iki elinin arasına aldı. Sanki iki araba son hızla birbirine çarpınca başka bir şey mi olacak sanıyorlardı? Ne Buick, ne Cadillac kavgadan kaçmıştı. Şimdi iki araba da parça parça olmuş, birbirlerinin içine girmişti. Yamru yumru olan iki karoser, parçalanan motorlar yere serilmişti.
Çakır Yakup Bey,
-Eyvah şerefim!.. Ama onunki de ... diye söylendi.
Server Tanilli evrensel bir bakışla, üç ana başlık altında (Batı,Sosyalist ve Üçüncü Dünya) anlatmış uygarlıkların tarihini.Dili de son derece yalın.
Komünizm propagandası suçlamasıyla yargılandığı DGM'deki savunması da aynen kitabı gibi ders niteliğinde:
' Çağına ve topluma karşı görevini yerine getirmiş bir hocanın huzuru içindeyim şu anda. Yazdıklarım yazılması gereken şeylerdi. Bugün yazmaya kalksam, -en azından- gene aynı şeyleri yazardım. Hiçbiri hakkında en ufak bir pişmanlık duymuyorum. Kalemimden çıkmış her cümlenin, -cümle ne demek- her kelimenin ve hecenin altında, entelektüel şeref ve haysiyetim yatmaktadır. İnsanım, hayatta dönebileceğim şeyler olabilir. Ama entelektüel şeref ve haysiyetimden – ölüm pahasına da olsa- dönemem. Attila İlhan'ın o yeni ve unutulmaz şiirlerinden birinin son mısraları geliyor aklıma:
O sözler ki kalbimizin üstünde
Dolu bir tabanca gibi
Ölüp ölesiye taşırız
O sözler ki bir kez çıkmıştır ağzımızdan
Uğrunda asılırız.'
Uygarlık TarihiServer Tanilli · Cumhuriyet Kitapları · 2009618 okunma
ÖYLE GÜNLER GÖRDÜM Kİ
Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
Uyanan taş duvarlar iniltimi
Ameliyata girmeden önce göğsünde bir kurşun ile alt geçitte kendi kanının ortasında cenin pozisyonunda yatar şekilde,yanında bir Glock tabanca ve seyahat çantası ile bulunan bilim adamı John Show'un şüpheli olan ölümü kafaları karıştırmıştı.Olayları araştıran adli psikiyatrist Clevenger olayın derinlerine indikçe karmaşalar ile dolu bir geçmiş ile karşılaşır...