Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Babası Isaak'ı dolandıran ve kayınpederi Laban'ı soyan Yakup'un lütuflar görmesini nasıl haklı çıkarabilirsiniz? Bir merdivenin üzerinde Tanrı'nın belirmesini ve Yakup'un bir melekle düellosunu nasıl açıklarsınız? Ne kadar hoş, ne kadar ilginç! ... Sizin kudretli Tanrınızın rehberliğindeki ve (Tanrı ya göre) altı yüz otuz bin savaşçının başında bulunan Musa, yeni doğan bütün bebeklerin bizzat Tanrı tarafından öldürüldüğü Mısır'ı istila etmek yerine, halkıyla birlikte niçin kaçar?
Sayfa 51 - Versus KitapKitabı okudu
"Tanrı'ya inanmak için insanın aklını yitirmesi gerekir. Kimilerinin korkularının, kimilerinin zayıflığının meyvesi olan bu iğrenç hortlak, Eugenie, yeryüzünün sisteminde bir işe yaramaz: bu sisteme zarar verir, çünkü onun adil olması gereken istençleri doğa yasalarındaki temel adaletsizliklerle asla bir arada olamaz; onun sürekli olarak iyiliği istemesi gerekir, doğa ise kendi yasalarına hizmet eden kötülüğün karşılığı olarak iyiliği arzulamaktadır; onun sürekli hareket halinde olması gerekir, oysa bu daimi eylemi yasalarından biri kılan doğa onunla ancak daimi karşıtlık ve rekabet halinde olabilir."
Sayfa 37 - Versus KitapKitabı okudu
Reklam
Şu hayali Tanrı'ya inanmayı bırak artık çocuğum, asla var olmadı o. Doğa kendi kendine yeter; bir motora, devindirici güce hiç ihtiyaç duymadı.
Sayfa 38 - Fol KitapKitabı okudu
Ah dostum, senin vaaz ettiğin tanrının var olduğu doğru olsaydı, hükümdarlığını inşa etmek için mucizelere, şehitlere ve kehanetlere hiç ihtiyaç duyar mıydı? Senin dediğin gibi, insan kalbi onun eseriyse, kendi yasasının tapınağı olarak bu kalbi seçmez miydi? Adil bir tanrıdan kaynaklandığı için hakkaniyetli olan bu yasa, karşı konulmaz bir şekilde bütün kalplere kazınmış bulurdu kendini ve evrenin bir ucundan öteki ucuna, bu nazik ve duyarlı organ aracılığıyla birbirine benzeyen bütün insanlar tanrı kabul ettiklerine gösterdikleri hürmetle de birbirlerine benzerlerdi, hepsi de onu tek bir biçimde severdi, ona tapmanın ya da ona hizmet etmenin hepsi için tek bir biçimi olurdu, dolayısıyla ne bu tanrıyı tanımamak ne de ona ibadet etme yönündeki içten gelen eğilime direnmek mümkün olurdu. Bunun yerine evrende ne görüyorum, ne kadar ülke varsa o kadar tanrı var. Ne kadar farklı kafa ya da hayal gücü varsa bu tanrılara hizmet etmenin de o kadar farklı biçimi var. İçlerinden birini madden seçmenin benim için imkânsız olduğu bu kanaat çeşitliliği sana göre adil bir tanrının işi midir?
Sayfa 31 - Versus KitapKitabı okudu
Eğer Tanrı insan ruhunu şekillendirmişse, onu herhangi bir özden şekillendirmiştir; tinin ya da maddenin içinden çekip almıştır.
Doğada her şey birbirine bağlı olduğundan manevi duygular canlı resimlerde hareket yarattığında cisimlerin hareketleri ruhlar da duygulara neden olduğundan, dinsel kültür yerleştirmek ya da savunmak için bu varsayıma başvurulamaz. Sonuç olarak bize kendini gösteren nesnelerin algısını istiyoruz yalnızca. Algılar bize ancak organlarımızda yol açan hareket vesilesiyle geliyorlar. Dolayısıyla hareketin nedenini bizim irademizdir. Bu neden hareketin bizim içimizde yaratacağı sonucu bilmiyorsa, Tanrı fikri ne iğrençtir! Eğer biliyorsa onun suç ortağıdır ve onları sana göstermektedir; eğer bunu bilerek buna Rıza göstermiyorsa istemediği şeyi yapmak zorundadır, ondan daha güçlü bir şey vardır dolayısıyla yasaları izlemek zorunda kalır
Reklam
Tek kelimeyle, sonsuz eziyetler sizin varsaydığınız Tanrı'nın sonsuz iyiliğinden tiksindiriyorlar: ya beni buna inandırmaya çalışmaktan vazgeçin ya da sizin tanrınızı bir an benimsememi istiyorsanız, vahşi dogmanızdan sonsuz cezaları yok edin.
" Peki ya insanın özgür olduğunu varsayacak kadar saçma biri var mıdır? Her eyleme sürüklenen bizlerin, hiçbir şeyin efendisi olmadığımızı ve bu zincirlerle bağlandığımız Tanrı (varlığını kabul edersek , gördüğünüz gibi bunu tiksinti ile yapıyorum )evet, ne diyordum, bu Tanrı biz istemeden onun tutarsız elinin bizi zevkle içine soktuğu tersliklerin kurbanı olduk diye bizi cezalandırırsa varlıkların en adaletsizi ve en barbarı olduğunu göremeyecek kadar körleşen kimdir? "
_Benim ülkem Dünya’dır. Tüm insanlar benim kardeşimdir. İyiyi ve doğruyu yapmak benim dinimdir. _Her türlü yanlışa karşı en amansız silah Akıl’dır. Bugüne kadar başka bir silah kullanmadım, bundan sonra da kullanmayacağım. _Mantığı kullanmayı reddeden birisiyle tartışmak, ölüye ilaç vermeye çalışmak gibidir. _İktidar halktan korkarsa bu
( Zarif bir Hristiyanlık eleştirisi. )
_Oorroossppuu çocuğu, kahbenin evladı, ciğeri 5 para etmez, domuz ahırında doğan cüzzamlı yahudi piç’i Tanrınız yapmadınız mı? İğrenç şarlatan. Tanrı’yla bir kaltağın düzüşmesinden doğan bu soytarının kanını ve etini, şarap ve ekmek diyerek, meyhane yemeği gibi yiyip bağırsaklarınızdan geçirip, sıçıp tanrıyı boka dönüştürmediniz mi? _Bir boka
Reklam
Zayıflığın özelliği, ya gücü varsaymak ya da güçten ürkmektir. İnsan ruhu, kendisini şaşırtan bütün mekanizmanın iç gücünü oluşturan hareketin yasalarını doğanın bağrında bulamayacak kadar çocuk hâlâ; doğanın kendi kendinin motoru olduğuna inanmak yerine bu doğaya bir motor varsaymanın daha basit olduğu kanısında. Üstelik de bu devasa efendiyi inşa etmekte, tanımlamakta, eylemlerinin bize kanıtladığı kusurları ona atfettiği niteliklerle uzlaştırmakta daha fazla güçlük çekeceğini aklına bile getirmiyor. Evet, ne diyordum, onu şaşırtan şeyin nedenini doğayı inceleyerek bulmak ona daha fazla zahmet vereceğinden, bu ilk varlığı varsayıp ona tapacak kadar şaşkına döner ve körleşir. Bu andan itibaren, her ulus kendi geleneklerine, bilgi ve ortamına uygun olarak bu varlıkları yarattı. Bir süre sonra yeryüzünde ne kadar halk varsa o kadar din, ne kadar aile varsa o kadar tanrı ortaya çıktı. Bütün bu tiksinti verici putların altında, bu saçma hayaleti, insanın körleşmesinin ilk ürününü tanımak kolaydır.
Zayıflığın özelliği, ya gücü varsaymak ya da güçten ürkmektir. İnsan ruhu, kendisini şaşırtan bütün mekanizmanın iç gücünü oluşturan hareketin yasalarını doğanın bağrında bulamayacak kadar çocuk hâlâ; doğanın kendi kendinin motoru olduğuna inanmak yerine bu doğaya bir motor varsaymanın daha basit olduğu kanısında. Üstelik de bu devasa efendiyi inşa etmekte, tanımlamakta, eylemlerinin bize kanıtladığı kusurları ona atfettiği niteliklerle uzlaştırmakta daha fazla güçlük çekeceğini aklına bile getirmiyor. Evet, ne diyordum, onu şaşırtan şeyin nedenini doğayı inceleyerek bulmak ona daha fazla zahmet vereceğinden, bu ilk varlığı varsayıp ona tapacak kadar şaşkına döner ve körleşir. Bu andan itibaren, her ulus kendi geleneklerine, bilgi ve ortamına uygun olarak bu varlıkları yarattı. Bir süre sonra yeryüzünde ne kadar halk varsa o kadar din, ne kadar aile varsa o kadar tanrı ortaya çıktı. Bütün bu tiksinti verici putların altında, bu saçma hayaleti, insanın körleşmesinin ilk ürününü tanımak kolaydır.
...Bunun yerine evrende ne görüyorum, ne kadar ülke varsa o kadar tanrı var. Ne kadar farklı kafa ya da hayal gücü varsa bu tanrılara hizmet etmenin de o kadar farklı biçimi var. İçlerinden birini madden seçmenin benim için imkânsız olduğu bu kanaat çeşitliliği sana göre adil bir tanrının işi midir? Haydi, ahlâk dersi meraklısı, tanrını bana böyle tanıtarak ona hakaret ediyorsun, bırak da onu tamamen inkâr edeyim, çünkü eğer varsa, benim inançsızlığım senin hakaretlerinden daha az saldırıyor ona. Aklın yoluna gir, ahlâk dersi meraklısı, senin İsa'n Muhammed'den daha iyi değildir, Muhammed de Musa’dan, onların üçü de Konfüçyüs’ten daha iyi değildir. Filozoflar onları alaya almıştır, ayaktakımı inanmıştır.
( Büyük Patlama'dan Karadeliğe )
_Aziz Augustine, evrenin Yaradılış tarihi olarak Tevrat'a dayanarak M.Ö. 5000 yılını kabul etti. (İlginçtir ki bu tarihi, arkeologların uygarlığın gerçekten başladığı çağ olarak söyledikleri son Buzul çağının bitiminden –yaklaşık M.Ö. 10.000- o kadar uzak değildir) _Augustine, Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu diye soru soranlara,
623 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.