Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Konuyla ilgili araştırmalarda iki temel problemle karşılaşılıyor: İlki, Arap-İslam kültür dünyasında yaşanan ve sekiz yüz yıl kadar süren bilimsel gelişme döneminin, bu alandaki modern tarihçiler tarafından takdir edilmek bir yana hala fark bile edilmemesidir. Bu yüzden Arap-İslam kültür dünyasının evrensel coğrafya ve kartografya tarihindeki yerinin değerlendirilmesi için gereken önkoşul hala mevcut değildir. İkinci önemli problem ise, Arap coğrafyacıları ile haritacılarının, kendi kültür dünyalarının gerçekleştirdiği büyük başarılardan bize çok az ve tesadüfi haberler ulaştırmış olmalarıdır. Onların birçok önemli keşif ve yenilikleri, devirlerinin tarih yazımı içinde ya geç yer bulmakta ya da hiç yer almamaktaydı. Şu gerçeği gözde bulundurmalıyız ki, Arap- İslam denizcileri ve kartografları sağladıkları başarıların dünya tarihi açısından taşıdığı öneminin farkında değillerdi. Tarihçiler ve kronikçiler-ki, bu bütün kültür çevreleri için geçerlidir- kendilerine geçmişten ulaşan haberlerin önem ve doğruluğu üzerinde bir dereceye kadar bir hüküm verebililir ve onları kültür tarihi açısından tasnif edebilirlerdi, ama çağdaş çözüş ve icatların önemini kavramak ve layıkıyla değerlendirmek, onlar için her zaman kolay olmuyordu. Haritaların başka bir problemi vardı; o da şu ki, onlar herhangi bir kitabın çerçevesine alınmamış oldularsa uzun zaman yaşama şansı bulamamışlardır ve bu sadece Arap-İslam kültürü için geçerli değildir.
Peki, eğer ölüm kaçınılmazsa, eğer tüm yapıtlarımız, hatta tüm güneş sistemi bir gün yok olup gidecekse, dünya tesadüfi ise ( yani, her şey pekala başka bir türlü de olabilir idiyse ), eğer dünyayı ve o dünyanın içindeki insani düzeni insanlar kurmak zorundaysa, o zaman yaşamın ne gibi bir kalıcı anlamı olabilir?
Sayfa 20 - Remzi Kitabevi
Reklam
Bununla birlikte hepimiz, içimizde uyuyan güçten uzaklaşarak, ranrısallığımızdan koptuğumuz için bir boşluk ve yalnızlık hissederiz. Bu yalnızlıktan kurtulmaya çabalamamıza ve hayatı mızı yüzeysel şeylerle doldurmamıza şaşmamak lazım. Bizi derinden etkilemeyen ve asla mutlu edemeyecek hedeflerin peşinde koşmamızın sebebi de budur. Yaratıcılığımızdan uzaklaştığımız ve evren üzerindeki gücümüzü reddettiğimiz sürece hayat anlaşılmaz ve görünürde tesadüfi. olaylarla üzerimize gelecektir. Lakin burada da yaşamımızı bu şekilde yönlendiren yine biziz. Acı acı yakındığımız bu durumu, biz meydana getiriyoruz. Dünya üzerindeki hiçbir şey, bu enerji olmadan mevcudiyetini devam ettiremez.
Başarısız kişilerin, başarısızlıklarından dolayı suçu dünyaya yükleme eylemlerini anlamak güç değildir. İşin dikkate değer yani şu ki başarılı kişiler de, her ne kadar ileri görüşlülükleri, metanetleri, parlak yetenekleri ve başka "kıymetli nitelikleri" ile övünseler de, aslında başarılarının, koşulların tesadüfi bir bileşimin sonucu olduğuna inanırlar. Sürekli başarılı olanların özgüveni bile asla mutlak değildir. Başarılarını oluşturan etkenlerden her birini ayrı ayrı bildiklerinden asla emin değildirler. Dış dünya onlar için hassas ve tehlikeli bir şekilde dengelenmiş bir mekanizmadır ve bu mekanizma onların lehine işlediği sürece onu kurcalamaktan korkarlar. Dolayısıyla, değişime direnç ile değişime duyulan ateşli arzu aynı inançtan doğmaktadır. Söz konusu direnç de arzu da çok şiddetli olabilir.
Günümüzün materyalistik görüşleri arkaik düşüncede de görebileceğimiz bir eğilime sahiptirler. İkisi de bireyin sadece bir sonuç olduğu noktasına varırlar; birinci görüşe göre insan doğal nedenlerin sonucudur, ikinci görüşe göre ise tesadüfi olayların. Her iki hesapta da, insan bireyliği kendi hakkına sahip bir şey değildir, nesnel dünyada bulunan güçlerin tesadüfi bir ürünüdür. Bu düşünce, insanın asla eşsiz ve kendine özgü kabul edilmediği, her zaman yerine bir yenisinin konabileceği, kolay vazgeçilebilinir bir şey olarak düşünen arkaik dünya kav- ramı kanalıyla gelmiştir. Nedenselliğin dar perspektifi nedeniyle, modern materyalizm arkaik insanın bakış açısına geri dönmüştür. Ama materyalist daha radikaldir, çünkü ilkel insandan daha sistematiktir
insan bireyliği kendi hakkına sahip bir şey değildir, nesnel dünyada bulunan güçlerin tesadüfi bir ürünüdür. bu düşünce, insanın asla eşsiz ve kendine özgü kabul edilmediği, her zaman yerine bir yenisinin konabileceği, kolay vazgeçilebilinir bir şey olarak düşünen arkaik dünya kavramı kanalıyla gelmiştir. nedenselliğin dar perspektifi nedeniyle, modern materyalizm arkaik insanın bakış açısına geri dönmüştür. ama materyalist daha radikaldir, çünkü ilkel insandan daha sistematiktir. ilkel insan daha tutarsız olma avantajına sahiptir; mana kişilik istisnasına sahiptir.
sayfa 37-38, benlik ilhan yayınları
Reklam
Renklerin Savaşından Kadınları Dışlamaya: Pembe ve Mavi
“Pembe-Mavi” ayrıştırması, kadınla erkek arasındaki (erkekten yana) eşitsiz farklılaşmanın, bunu “norm” haline getiren ataerkil sistemin ve bu sistemi pekiştiren erkek cinsiyetçiliğinin bilinçdışı ama en etkili şartlandırmalarından biridir. Dünya üzerinde en çok göze çarpan renk hangisi sorusunun cevabı açık: Yeryüzünün dörtte üçünü oluşturan
Sayfa 109-110
İslâmın dünya tasavvurunda da her şeyin, her olayın, her ilişkinin, her etkinin arkasında sadece tek bir varlık var: Tanrı ve onun gücü, “la hükme illa lillah,” yani Tanrı’dan başka hiçbir egemen, Tanrı’nın kudretinden başka hiçbir kudret yoktur. Peki bu aynı zamanda ateşin yakma, kılıcın kesme gücünün olmadığı anlamına gelmez mi? Gelir. İslâm kelamının hâkim akımı olan Eş’ariliğin doğayı, nedenselliği, nedenselliğe dayanan doğa yasalarını vb. reddetmesi böylece tesadüfi değildir.
Halk Fırkası, dunya görüşü olarak, İttihadçılıkla aynı yaklaşımları paylaşmıştır. Buna karşılık parti içi işleyiş açısından daha disiplinli olmasının nedeni, örgüt yerine lider külcünü ikame etmesi, merkeziyetçilikteki artış, hiyerarşdekı katılık ve şefin mutlak egemenliğinden kaynaklanmıştır. Bu farklılıklar bir kenara bırakılırsa, Halk Fırkası, “tek şefli” bir “ulus-devlet İttihad ve Terakki"si karakteri taşımıştır. Mustafa Kemal'in İttihad ve Terakki'yi model alan bir parti kurma tercihinin önemli nedenlerinden biri, “hürriyeti ilân ettiği için” kendisini “cemiyet-i mukaddese" olarak nitelendirerek yarışmacılığı reddeden, tüm toplumu kapsama iddiasıyla süreç içinde fiili tek partiye dönüşen bu yapı gibi, yeni fırkanın da siyaset tekeli aracı olarak kullanılmasının arzulanmasıdır. Bu açıdan yaklaşıldığında, liderin, Halk Fırkası hakkında, “halka hürriyet ve hâkimiyet te'min eden” “mukaddes bir cem'iyet” tanımı yapması tesadüfi değildir.? Bu ikinci “kutsal örgüt” de siyasette rakip istememiş, gerekliyse muhalefetin içinde yapılmasını, aşağılayıcı bir kavramsallaştırma olarak kullandığı “fırkacılık”a yönelinilmemesini istemiştir.
Sayfa 774Kitabı okudu
200 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.