Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
hep yanıldık mı kimbilir inanmak gelmiyor içimden o yanlış tren bindiğimiz midir azala azala unutulduğumuz hani leipzig garı'nda biten yine yanlış mı yaşıyoruz karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek
Sayfa 79 - Yanlış Yaşamak
" Hayat bir tren garı, giden vagonlarda herkesin kendi içinde yol aldığı yaşamıydı. "
Reklam
Akşamlar erken çöker buralara... Karpuz, peynir gibi lezzetli, Tren garı gibi hüzünlü.. El ayak çekilmiş sanki sokaklardan, Ben gecelere düşman, Mum ışıklarında pervane gibiyim.. Şairin dediği gibi; "Noktaları takip et. Beni bulacağın yer, satır aralarıdır."
Sayfa 72
136 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Bu nasıl bir kalemdir?Nasıl ruha işlemektir?Acıyı buram buram göğsünüzde hissediyorsunuz.Etkisi uzun sürecek ve tekrar tekrar okunmak istenecek bir kitap. İddia ediyorum ki bu kitap herkes tarafından okunmayı haketmektedir.Burdaki herkesin altını doldurmak isterim.7 yaş ,70 yaş,evli,bekar,tahsilli,tahsilsiz,kadın,erkek,ev hanımı,doktor,çiftçi,tostçu ( bu liste uzar gider) ayırt etmeksizin herkes okumalıdır. Okurken yaşanılan acıyı pek hissedemedim diyen çıkmaz sanırım.Savaş kitabı olmasına rağmen savaşla ilgili tek bir sahne anlatmadan,savaşın geri planını öyle güzel işlemiş ki Aytmatov. 2.Dünya savaşının Almanya-Rusya cephesinde kaybettiğimiz nice Kırgız Türkü’nün ruhları şad olsun. Geride kalan Tolganay ve Alimanın yaşadığı acı ve acıyı kabullenme şekilleri beni derinden sarstı.Türk sineması izler tadında,okurken o tarla,tren garı,biçer dövere konulan çiçek,gelen şehit haberleri,doğum sahnesi hepsi o an ordaymışsınız gibi hissettiriyor. Günümüzde gelin-kaynana iliskilerine bakınca bu ne yüce gönüllü iki kadın diyeceğiniz Tolganay ve Aliman beni çoğu yerde ağlattı. İncelemeyi okuyan sevgili kitap sever hala eğer Toprak Ana’yı okumamışsan hiç bekleme hemen oku!Keyifli ,elden elden yayılan bir okuma olması dileğiyle…
Toprak Ana
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202261,2bin okunma
Sirkeci Station anno 1890
“Sirkeci Garı 1890’da açıldı. Ama en şaşaalı günlerinde bile hakkında birkaç kelime eden pek olmadı. Londra’nın St. Pancras ya da Budapeşte’nin Keleti Garlarında tren yolculuğu bir kreşendoyla, simballerin şangırtısıyla sona eriyordu. Oralarda vagon tekerleklerinin gıcırdayarak durduğu yüksek tavanlı muazzam garlar, daha da görkemli bina cephelerinin sıralandığı sokaklara açılırdı. Oysa Sirkeci daha ziyade pes perdeden bir finaldi. Trenler Osmanlı sınırına vardıklarında, kalitesiz raylar ve bakımsız hatlar yüzünden yavaşlar, kaplumbağa hızıyla gitmeye başlardı. Agatha Christie transkontinental ekspresle yaptığı yolculuklarından birinde, trenin hızının ‘allegro con furore’den ‘legato’ya dönüştüğünü gözlemlemişti. Amerikalı romancı John Dos Passos ise 1921 yazında İstanbul’a vardığında, önceleri trenin bir ara istasyonda durup başka bir trenin geçmesini beklediğini düşünmüştü. Sonra da şöyle demişti: ‘Yoksa burası mı? Yo hayır, evet.. burası Konstantinopl.”
# Yanlış Yaşamak #
Yanılmış bir kapıyım simsiyah Kendi üstüme kapanıyorum ... İçimi büsbütün daraltıyor Hiç bir mutluluğum kalmadı ... Hep yanıldık mı kimbilir İnanmak gelmiyor içimden O yanlış tren bindiğimiz midir Azala azala unutulduğumuz Hani Leipzig garı'nda bitten Yine yanlış mı yaşıyoruz
Kültür yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Okuyorum. Hastalık gibi bir şey bu. Elime ne geçerse, gözüm neye değerse okuyorum: dergiler, okul kitapları, ilanlar, sokakta bulduğum kâğıt parçaları, yemek tarifleri, çocuk kitapları. Kâğıda basılmış ne varsa. Dört yaşındayım. Savaş henüz başlamış. O zamanlar, tren garı hatta elektriği, suyu, telefonu bile olmayan küçük bir kasabada yaşıyoruz.
KEDER GARI 10 Ekim katliamında yitirdiklerimize... Garların da sonbaharı vardır. Belki de garların yalnız iki mevsimi vardır, biri ilk, diğeri son gelen, bahar. Kavuşmalar ilkine, ayrılıklar sonuna yazılır baharın. Ayrılıklar kavuşma- lardan çok olmalı ki garlar sanki hep sonbahar mevsiminde, güz kederinde. Demirden, çelikten, taştan olduklarına bakmayın, garla- rın da gören gözleri, duyan, acıyan, yanan, sızlayan yürekle- ri vardır. Her ayrılıkta, küçük bir çıtırtı duyuluyorsa, bilin ki gar da ayrılan kalplerle birlikte kırılmaktadır. Sonbaharı sevdiğimden mi ne garları da severim. Güz diyelim, daha şık durduğundan değil, sonbahar deyince keder koyulaşıyor, güzde birazdan geçer, sis dağılır, da- ğın dumanı kalkar, insanın acısı azalır gibi bir hissiyat ol- duğundan. Hem güzde bir resim tadı ve duygusu da var. Sanki yalnızca resimlerde bir mevsimmiş gibi güz, insanın gözleri dolar.
Sayfa 103Kitabı okudu
Buharlarla sarmalanmış mahzun bir tren garı gibi yılbaşı...
Yanlış yaşamak
seni görmeden öleceğim bir daha görmeden inge bruckhart zaten kaç yıldır yaşamıyorum hep yanıldık mı kimbilir inanmak gelmiyor içimden o yanlış tren bindiğimiz midir azala azala unutulduğumuz hani leipzig garı'nda biten yine yanlış mı yaşıyoruz karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek sen bir kadın ıssızlığına koşulmuş yarıdan fazla mavi gözlü eylülden eylüle gülümseyen ben görünmez raylara düğümlü garlarda yankılanan bir erkek değerinden eksiğine bozulmuş
Reklam
Son Hâlife'nin Özyurdundan ihracı
İsviçre'ye gönderilmesine karar verilen Abdülmecid 4 Mart sabahı oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşehvar, kadınefendiler, Mabeyncisi Hüseyin Nakıp Bey, doktoru Selahattin Bey, hususi katibi Keramet Nigår'la birlikte Çatalca tren istasyonunda uzun süre bekletildikten sonra Simplon Ekspresi'yle yola çıkarıldı. Hudut harici etmek için halkın galeyanından korkularak Sirkeci garı uygun bulunmamış, küçük ve uzak bir istasyon seçilmişti. Abdülmecid ile birlikte hanedan üyesi ve hizmetlilerden oluşan 234 kişi yurt dışına çıkartılmıştır. İsviçre'de fazla kalamayan Abdülmecid Nice'e (Fransa) taşındı. 1944 Ağustosunda Paris'te öldü ve Medine'de gömüldü."
Sayfa 259 - Yazar YayınlarıKitabı okudu
355 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.