Her şeyi tam olsa da, utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır. Çünkü, diri olmak Allah önünde utanmak demektir. Utançsız insan paslıdır. O zaman da Ona Allah'ın nuru vurmayacak demektir. Allah'ın nurunun vurmadığı insan ise diri değildir. Yahudi, bütün inancını kaybetmiş bir eski zaman kalıntısıdır. Peygamberlerin önünde utanmayıp seslerini yükselttiklerinden bu yana, her şeye sahip olsalar da bu tarihî ukde yüzünden mutsuzdurlar. Utançsız adam mutsuzdur. Komünizm, bir inançsızlık ve ona bağlı olarak utançsızlık dinidir.
Müslümansa her şeyden önce Allah'tan utanır. Yaratılmış olmaktan utanır. Daha doğrusu, yaratılmış olma şanının hakkını verememekten korkusu ve utancı vardır. Allah'ta yok olmak, insanın ruhuna bütünüyle utancın yerleşmesi ve başka her türlü duygunun kovulmasıyla gerçekleşir.
Bir romanı bitirince içimdeki ukde de kaybolmuştur artık. Ukde.. şu düğüm yani. İnsanın kaderi belirlenmiştir, sonuna gelmiştir: insanın ve o insanın içinde yaşadığı dünyanın kaderi tamamlanmıştır.
Kulun hasletlerinden Allah katında en sevimli olanı, kulun Allah'a kavuşmayı sevmesidir. Kulun Allah'a en yakın olduğu an, kapanıp Allah'a secde ettiği andır.
Kimimiz yasını olduğu gibi yaşar, kederlenir, öfkelenir, anlatır, ağlar, paylaşır.
Kimimizse kendi içinde yaşar yasını. Paylaşmaz, paylaşamaz belki, ama onun yokluğunun farkındadır. Yokluğun getirdiği ağrıyı, ağırlığı tüm hücrelerinde hisseder.
Kimimizse o süreci ve o sürecin getirdiği duyguları yok sayarak, içinde soğuk ve gri bir zırh oluşturur, hayatına öyle devam etmeye çalışır.
Zamanla o zırhı neden oluşturduğunu unutur.
Zamanla o zırhı nasıl, neye karşı oluşturduğunu da unutur.
Zamanla o zırhın varlığını bile unutur.
"Ah bu gerçekleşmemiş istekler, niyetler! Ne zaman, nasıl tepeceği belli olmayan bir ukde gibi siner insanın içine, böyle yalnızlığın ortasında bocaladığı bir anda da varlığını duyuruverir."