Yıldırım’ın ölümü onu çok ürküttü. Zekasını işe değil, kendi güvenliğine çevirdi, daha kötüsü, kontrolünü kaybetti. Korku zekasını ele geçirdi. Şimdi yalnızca güvenli­ğini tehdit edebilecek tehlikeler üzerine düşünüyor. Çok da hızlı düşündüğü için bazen olasılıklan gerçekmiş gibi görme­ye başlıyor. Onu sakinleştirmenin bir yolunu bulmalı.
Sayfa 119Kitabı okudu
Anlamı kültürel donatımla kavranılabilen bedenimiz sadece insana has bazı özellikler yardımıyla "insan varlığı" denilebilecek bütünlüğe kavuşabiliyor. Bu özellikleri günümüzde sahip olduğumuz bilgiler çerçevesinde altı ana başlık altında topluyoruz. Altı özelliğin üçü insanın hükümranlığına imkân tanır; diğer üçü de tabiyetini kaçınılmaz kılar. Düşünce ve duygu, bağımsızlık ve bağımlılık, ümit ve korku... İnsan bunlardan ne birine ve ne de diğerine raptedilmiş değil. Varlığını her iki yaka arasında gide gele oluşturuyor.
Sayfa 21 - istifade edilirse müthiş bir anlatım..
Reklam
Bilmiyorum ne düşünsem, ne desem kendime, öyle deliyor yüreğimi korku ve ümit.
Sayfa 266 - YKYKitabı okudu
İnsan ruhundaki korku ve ümit eğilimleri, diğer eğilimlerden hem daha köklü hem daha geniştir. Çünkü insan ruhunda ilk karşılaşılan duygusal eğilimdir ve insanın kendi ‘ben’ ine en yakın olanıdır.
Din dışında hiçbir şeyin karşılamadığı HAYATİ İŞLEVLER
Dinin en azından şimdiye kadar başka hiçbir şeyin, yani ne sanatın, ne bilimin, ne siyasetin veya felsefenin bu kadar başarılı bir biçimde karşıla­madığı bazı en temel, en hayati işlevlerini birkaç ana başlık altında ifade edebilirim: 1) Din, birinci olarak veya her şeyden önce insanın yaşama­sının, hayatını sürdürmesinin en temel koşulu olan toplumsallığı, yani insanın başka insanlarla bir araya gelmesini sağlamakta, yani toplumu kurmaktadır. 2) Din insana bilimin henüz ortaya çıkmadığı, çıkmasının da mümkün olmadığı çok uzun çağlar boyunca içinde yaşadığı dünya, bu dünyanın yapısı, işleyişi hakkında bilgi vermekte, onun bilgi ihtiyacını karşılamaktadır. 3) Din, toplumu kurmak üzere bir araya gelen insanla­ra, onu devam ettirmek ve geliştirmek üzere kendileriyle işbirliğine, iş­ bölümüne girmek ihtiyacında, zorunda oldukları daha başka insanlarla da barış ve güvenlik içinde yaşamalarını mümkün kılmak üzere hukuk ve ahlak kuralları, normları vermektedir. 4) Din, insanın sevdiği varlık­ları, yakınlarını kaybetmesi olayı ve kendisinin de bir gün öleceği bilinci karşısında hissetmemesi mümkün olmayan korku ve çaresizliğin yarattı­ğı depresyonu, travmayı önlemek üzere kendisine ümit verici bir gelecek sunmakta, acılarını ve hayal kırıklıklarını azaltmaktadır.
Sayfa 301 - Eksi KitaplarKitabı okudu
Ve en eski düşmanlık hikayesi böyle başladı...
Onları, dedi. yeteri kadar kendine sadık bulamayacaksın. Sağdan, soldan, önden, arkadan, yani her halden, her meşrepten, her mizaçtan, her lisandan bir yol bulacağım. Sımsıkı bağlarını gevşetip açacağım. Ümit vereceğim, korku salacağım. Güzellikle kandıracağım, güzellikle olmazsa şiddetli nefreti sokacağım araya. Elimden geleni ardına komayacağım. Doğru olanı yaptıklarına inandıracağım. En fazla da onları ben’den caydıracağım. Yok, diyecekler, şeytan diye bir şey. Benim ismimi telâffuz ederken dudakları titremeyecek. Benizleri atmayacak, kanları çekilmeyecek. Korkmayacaklar şerrimden. O kadar ileri gideceğim ki olmadığıma neredeyse ben bile inanacağım. İşte o zaman onları Sana geldikleri dosdoğru yoldan çekip çıkaracağım. Yani ben kazanacağım.
Reklam
Üstat “Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç diyor.” Hayır! Ümit ve korku arasındayız ama ümitvar olmalıyız.
Sevenler ne için korku duyarlar ve ne için ümit ederler Şems? — Kalplerinin geçmiş günlerde elde ettiğini kaybetmekten korkarlar. Sonra her sevenin kalbinden ayrılmayan bir korku nedeniyle endişe ederler. Sevgilinin, onlara ihsan ettiği nimetlere gereğince şükretmeyip bu nimetlerden mahrum kılınmaktan korkarlar. Böylece korku onların kalbine iyice yerleşince ve nefisleri umutsuzluğa düşmeye başlayınca, Allah’ın rahmetinin genişliğini hatırlayarak ümitleri kuvvetlenir. Sevenlerin ümidi hakikate ulaşmak ve vesilelerle O’na yaklaşmaktır. Böylelikle (korku ve ümit arasında olduklarından) O’nun hizmetinden ve O’na itaatten uzak düşmezler ve tüm işlerinde O’nun emrine göre hareket ederler. Zira bilirler ki O, kendilerine hoşgörü ile bakacağına kefil olmuştur. Allah’ın şu âyetini işitmedin mi? “Allah kullarına lütfedicidir.” (Şura,19).
Yahya bin Muaz şöyle söylemiştir: İnsanoğlu ne de miskindir! Fakirlikten korktuğu kadar, Allah'tan korksaydı, cennete girerdi.
İnsanlar neden dine ihtiyaç duyarlar;
Dinin en azından şimdiye kadar başka hiçbir şeyin, yani ne sanatın, ne bilimin, ne siyasetin veya felsefenin bu kadar başarılı bir biçimde karşıla­madığı bazı en temel, en hayati işlevlerini birkaç ana başlık altında ifade edebilirim: 1) Din, birinci olarak veya her şeyden önce insanın yaşama­sının, hayatını sürdürmesinin en temel koşulu olan toplumsallığı, yani insanın başka insanlarla bir araya gelmesini sağlamakta, yani toplumu kurmaktadır. 2) Din insana bilimin henüz ortaya çıkmadığı, çıkmasının da mümkün olmadığı çok uzun çağlar boyunca içinde yaşadığı dünya, bu dünyanın yapısı, işleyişi hakkında bilgi vermekte, onun bilgi ihtiyacını karşılamaktadır. 3) Din, toplumu kurmak üzere bir araya gelen insanla­ra, onu devam ettirmek ve geliştirmek üzere kendileriyle işbirliğine, iş­ bölümüne girmek ihtiyacında, zorunda oldukları daha başka insanlarla da barış ve güvenlik içinde yaşamalarını mümkün kılmak üzere hukuk ve ahlak kuralları, normları vermektedir. 4) Din, insanın sevdiği varlık­ları, yakınlarını kaybetmesi olayı ve kendisinin de bir gün öleceği bilinci karşısında hissetmemesi mümkün olmayan korku ve çaresizliğin yarattı­ğı depresyonu, travmayı önlemek üzere kendisine ümit verici bir gelecek sunmakta, acılarını ve hayal kırıklıklarını azaltmaktadır.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.