Oldukça uzun zaman önce İzmir'e bir deplasmana gitmştim , Efes Oteli'nin yakınlarında küçük ama vitrininde bana hitap eden kitaplar sergileyen bir kitapçıya girdim ve "Marcus Aurelius anıları" kitabını aldım . Çok ilgimi çekti. Aradan yıllar geçtikten sonra Marcus'u yerine tayin eden ve Edirne'yi kuran ünlü Hadrianus'un bu kitabını bulunca gerçekten büyük şevkle okumaya başladım . Önce, monolog şeklinde yazılması bu şevkimi kırdı . Ancak kitabın arka kapağında yazan metini okuduktan sonra kitaptan çok tat aldım.
( Hadrianus, Marcus'u, oğlunun kızı ile evlendiriyor ve cesar olma yolunda engelleri bu yolla kaldırıyor )
LY tarafından yazılmış metinin bir bölümünü buraya geçiriyorum;
"Ama ben bu büyük imparatorların nasıl adamlar olduğunu hep merak etmişimdir. Düşünsenize , dünyanın en büyük gücü elinizde. Ne yaparsınız? Kendinizi kaybedip, çılgınlığa mı kapılırsınız ?
Tek lafınızla adamların kaybolabildiği , keyif için şehir yaktığınız , herkesin ayağınıza kapandığı dönemlerden söz ediyorum. Hayal etmesi bile bana zor gelirken, işte çıkıyor biri, mesela Yourcenar, kalakalmış tüm tarihsel belgeleri ,bilgileri didik didik ediyor ve roman yazıyor.
Elbette Hadrianus bu değil. Bu Yourcenar'ın Hadrianus'u. Ve işte görkem burada başlıyor : Bir imparatorun günlük çilelilerini ,acılarını , düşüncelerini düşünmeye çalışan yazara eşlik ediyorsunuz. Stoacı felsefe izi var mı? Belki. Hele de Hadrianus'tan sonra imparator olacak olan , ve romanın bir mektup gibi kendisine yazıldığı Marcus Aurelius'un anılarını düşünürsek. Okuyun , imparator neye benzermiş , bir düşünün derim.