Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Her şey hızla değişmeye durdu apansız sevgiler, bekleyişler, umutlar da öyle Hızla değişmekte yaşamak denilen şey o sonsuz akışın gürültüleriyle Çınarlar devrilip sular kabarırken kuduruyor pusuya düşürülen doğa ve tam bu anda hınzır ve hayın bir el apansız çekiyor ihanetin tetiğini bir çatışma alanına dönüyor kalbimiz
Sayfa 33 - Everest yayınları
Duyusal etkinlikler aracılığıyla dış dünya konusunda algıladığımız ve kendilerine tepki gösterdiğimiz bütün olaylar Ben'de geçer; ayrıca içgüdüler, dürtüler, sezgiler vb. gibi ruhsal derinliklerden bilinç alanına çıkıp bir boşalıma kavuşturulmalarını bekleyen tüm içeriklerin de yine değerlendirmelere konu yapıldığı yer Ben'dir.
Reklam
SEZGİ ve MANTIK...
- " (...) İfâde ve sezgi dünyasının üzerinde, zihnî, rasyonel, mantıkî bilme dünyası yükselir. Sezgi bilmesi, yâni ifâde dünyası tamamen bağımsız ve muhtardır; zihnî dünya olmadan da olur. Buna karşılık , zihnî bilgi, sezgi bilmesini şart koşar. Evvelâ sezeriz, hissederiz, ondan sonra fikrederiz. Başka türlü söylersek, kavramlar olmadan sezgiler olabilir, fakat sezgi ve ifâde olmadan kavram olmaz. Bütün teorik" geist-ruhîlik", bu sezgi ve kavramdan ibarettir. Bunun yanında, sezgi kavramdan ayrı olduğu gibi, sezgi alanına kavramla da girilemez. Croce'ye göre, genel olarak estetikçilerin düştükleri hata, zihin ve mantık elemanlarıyla "sanat" alanına girmelerinden olmuştur. Oysa, nasıl ki sezgi elemanlarıyla zihnî sahaya girilemezse, aynı şekilde zihin elemanlarıyla da sanat sahasına girilemez. Yâni estetik ve mantık alanları birbirlerine karşı sınırlanmıştır; her ne kadar bunlar arasındaki alâkalar inkâr edilemeseler de, Croce, "bunların kesin olarak ayırdedilmesi, ikisinin de hayrınadır!" der. Yalnız "teorik faaliyet" in bu iki biçimi arasında değil, aynı zamanda "teorik faaliyet" in "pratik faaliyet" karşısındaki sınırları da kesin olarak çizilmeli ve birbirlerinden kesin olarak ayrılmalıdırlar. "Değerler" plânında söylersek: Güzel ve doğruyu birbirinden ayırmak gerektiği gibi, bu ikiliyi, "faydalı" ve "iyi" ikilisinden de ayırmak icabeder.
Sayfa 415 - Benedetto Croce İBDA YayınlarıKitabı okudu
“Yaratıcı çalışma, yaşama eyleminin üzerine geçirilmiş bir deli gömleğidir. Yaratıcı faaliyet, insanı çıldırmaktan, intihar etmekten alıkoyar. Rilke bir şair adayına, ancak yazmaktan kendini alamadığı takdirde şair olabileceğini söylemişti. Yaratma bir dürtüdür, bir gereksinimdir. Tek kişilik, bireysel bir çabadır. Yaratıcı yaşamını paylaşmaz. Kendisini hapseder. Sonunda, yarattığı nesneyi sergiler. Her yaratıcı düş kurabilmek, derinlere inebilmek için kendi sığınağına kaçar. Başkalarından uzaklaşarak kendi bireysel mekanına sığınır.”
Peygamberin Doğumuyla İlgili Olağanüstü Olayların Aslı
12. Hz. Peygamber'in doğumuyla, dünyada meydana gelen harikuladelikleri anlatan rivayetler mevzudur. Kisrâ'nın sarayının çökmesi gibi. (41) Rasülullah'ın doğum gününün kesin olarak tespit edilememiş olması bu tür rivayetlerin uydurma olduğunun en büyük delillerindendir. Hz. Âmine'nin hamile olduktan sonra hiç gebelik sıkıntısı çekmediğini
Sayfa 26-27
I. - Oturmamış içgüdüler, hasara uğramış inançlar, takıntı ve mızmızlanmalar. Romalar'ı ve Atinalar'ı kollayan genç Alaric'lerin karşısında, her tarafta emekliye ayrılmış fatihler, kahramanlık rantiyeleri; her tarafta hantalların paradoksları. Eskiden salon nükteleri ülkeleri katediyor, sersemleri ya şaşkına çeviriyor' ya da inceleştiriyordu.
Reklam
Bir insanın nasıl olup da bir başkasını etkileyebileceği sorusuna bireysel psikolojinin verdiği yanıt, burada da yine birbiriyle ilişkili durumların rol oynadığı yolundadır. Tüm yaşamımız, insanların birbirini karşılıklı etkileyebileceği varsayımına bağlı olarak akıp gitmektedir. Söz konusu etkileşim, bazı koşullarda, örneğin öğretmen ve öğrenci,
Say Yayınları
Bediüzzaman kâinata, bakmayı ve görmeyi, yorumlamayı, sonuçlara varmayı doğuracak şekilde bakar. O kâinatı ve insanı bir mekanik canlı olarak göstermekle mekanik kurguların düzeni ile insan vücudu arasındaki mekanik düzen benzerliğine dikkati çeker. 0 anlaşılmaz kâinat birdenbire düzenli bir mekanik durum kazanır. Meselâ şu örnekte dünya bir fabrikadır: ”Bu kâinat ve bu küre-i arz daim işler bir büyük fabrika, ” (Külliyat, Lem’alar, s. 797) ”Hem şehir ve memlekettir. Şu kâinat öyle bir saraydır ki o sarayda mütemadiyen tahrip ve tamir içinde çalkanan bir şehir var. Ve o şehirde her vakit harp ve hicret içinde kaynayan bir memleket var” (aynı eser, 5. 800). Örnek daha netleşir: ”Kâinatın mevcudatı envaları en muntazam bir fabrika çarkları gibi birbirine muavenet eder, birbirinin vazifesini tekmile (tamamlamaya) çalışır. " (aynı eser, 5. 806) "Hem hayat bu kâinatın tezgah-ı âzamında öyle bir istihale (eşyanın mahiyetini daha iyi bir mahiyete değiştirme) makinasıdır ki mütemadiyen her tarafta tasfiye yapıyor, temizlendiriyor, terakki veriyor, nurlandırıyor” (a. g. e. , s. 812) ”Bahar mahzen-i erzak (erzak hazinesi) bir vagondur, gaipten gelir” (Külliyat, Sözler, s. 20) ”İşte gel bak: Bu muhteşem şimendiferler, tayyareler, techizatlar, depolar, sergiler, icraatlar gösteriyorlar ki, perde arkasında pek muhteşem bir saltanat vardır. ” (a. g. e. , s. 21) Bediüzzaman o koca kâinatı bir sanat eseri, bir mekanik canlı olarak göstermek suretiyle bir delil suretine getirir. Bir gözlem alanına, bir inanç |aboratuvarina dönüştürür.
Her şey hızla değişmeye durdu apansız sevgiler, bekleyişler, umutlar da öyle Hızla değişmekte yaşamak denilen şey o sonsuz akışın gürültüleriyle Çınarlar devrilip sular kabarırken kuduruyor pusuya düşürülen doğa ve tam bu anda hınzır ve hain bir el apansız çekiyor ihanetin tetiğini bir çatışma alanına dönüyor kalbimiz
Acıyla dolarken günlerin sarnıcı
Hisirtilar karışırken rüzgarın sesine Hircinlasiyor gürültüler de büsbütün Kapanıyor bütün dağ geçitleri sonra Bir ölüm burgacina dönüyor dağ dedikleri Herşey değişmeye durdu apansız Sevgiler, bekleyişler, umutlar da öyle Hızla değişmekte yaşamak denilen şey O sonsuz akışın gürültüsüyle Çınarlar devrilip sular kabarırken Kuduruyor pusuya düşürülen doğa Ve tam bu anda hınzır ve hayin bir el Apansız çekiyor ihanetin tetiğini Bir çalışma alanına dönüyor kalbimiz
Reklam
Çoğunlukla şairlerden ve roman yazarlarından çalınarak her tür ihtiyaca ve kullanımına göre uyarlanan, hazır alınan sevgiler yine de sanatın alanına, hayatın güzel biçimlerine tembel ve büyüleyici bir tatmin edicilikle geçiyordu.
Acıyla dolarken günlerin sarnıcı
II Her şey hızla değişmeye durdu apansız sevgiler, bekleyişler, umutlar da öyle Hızla değişmekte yaşamak denilen şey o sonsuz akışın gürültüleriyle Çınarlar devrilip sular kabarırken kuduruyor pusuya düşürülen doğa ve tam bu anda hınzır ve hayın bir el apansız çekiyor ihanetin tetiğini bir çatışma alanına dönüyor kalbimiz
Sayfa 35
Bir ringa martısı, yuvasına kırmızı bir yumurta koyacak olur­sanız, çılgına döner. Kırmızı renk bu kuşta saldırganlığı, yumurta­nın şekli de kuluçka davranışlarını tetikler. Hayvan sonuç olarak bir yandan yumurtaya saldırırken bir yandan da kuluçkaya yatma eğilimine girer.İki program aynı anda çalışınca geçerli bir sonuç üretemez. Kırmızı yumurta, martının beynine birbiriyle mücadele eden iki derebeylik olarak kazınmış ve hem özerk hem de birbirine aykırı iki programı birden harekete geçirmiştir. Rekabet ortadadır ama kuş, düzgün bir işbirliği sağlayacak arabuluculuğu yapma be­cerisinden yoksundur. Benzer biçimde dişi bir dikenli balık, erke­ğin alanına girerse erkek saldırma ve kur davranışlarını aynı anda sergiler ki, dişiyi tavlamanın yolunun bu olmadığı gayet açıktır. Zavallı erkek dikenli balık, basit kilit-anahtar girdileriyle {Sınır ih­lal edildi! Dişi!) tetiklenen bir zombi programlar yığınıdır adeta ve çalışmakta olan alt programlar da uzlaşmanın yolunu bulamamış­lardır. Bu veriler, bana göre ringa martısı ve dikenli balığın bilinçli diyebileceğimiz bir durumda olmadıklarını söyler. Çatışan zombi sistemler arasında başarılı bir arabuluculuk ger­çekleştirme kapasitesinin, yararlı bir bilinç göstergesi olduğunu düşünmekteyim.
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.