- Sen hayatında her şey yapmış bir kadınsın. Fakat hiç birine alışamamışsın, hiç birinde ihtisas kazanamamışsın: Evlendin, fakat tam mânasıyla zevce olmadın; sevdin, fakat yekpare bir aşkın olmadı, birçok hâdiseler en büyük ihtirasın billûrunu kırdı; seyahat ettin, fakat sende bir seyyah melekesi teşekkül etmedi; birçok hafiflikler yaptın, barlarda, balolarda, tiyatroların kulis aralarında yaşadın, fakat bir kokot pişkinliği elde edemedin; tercemeler yaptın, fakat bir satır yazı neşretmedin; çocuklara bayılıyorsun, fakat ana olmadın; her emelin, her gayenin büyüklüğünü ve güzelliğini anlıyorsun, fakat hiç bir emelin ve gayen yok; bir çocuk saflığıyla en basit yalanlara inanabilirsin, fakat hiçbir şeye iman etmiyorsun.
Birdenbire avucunu ağzıma kapadı:
-Sus! dedi, seni Makbet'teki cadılara benzetiyorum. Tüylerim ürperiyor... Zekânın aynasında kendimi korkunç görüyorum.
-Ben senin gibi insanlar tanımadım değil. Hatta kadınlardan daha çok. Bunlar bizim memlekette âdeta bir sınıf teşkil ederler. Hem de hepsi asil dediğimiz ailelere mensupturlar.
-Sus! Ben yalnız olmak isterdim.
-Hiç kimse bir zümreye mensup olmaktan kurtulamaz. Bununla beraber içlerinde en tipik örnek sensin. Çok hızlı gidiyorsun sen.
-Bizim sonumuz ne olur?
Fakat cesur bir cevabımdan o kadar ürktü ki hemen gözlerini sımsıkı yumdu:
-Söyleme, dedi, haydi, içelim.
(...)
Annemin öldüğü gece kazıdım kafamı!
Kazıdım kafamı kafatasıma kadar!
Siyah bir tişört giydim, siyah bir pantalon
siyah çoraplar ve siyah botlar
Simsiyah bir palto giydim! Simsiyah bir gece giydim yüzüme!
Sana geldim yas tutar gibi
Sana geldim yağmur altında, bütün atları yaralı bir posta arabası gibi
Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
'Beni annemin yanına gömme sakın' dedim sana
'Beni hiç gömme, ben hep burada kalayım'
'Bu evde çürüyeyim senin ıhlamur kokan yatağında'
'Bu evde dökülsün etlerim
yaz'ı kırarak sonbahara başlayan bir ağacın döktüğü yapraklar misali'
Annemim elini öper gibi öptüm yine seni dudaklarından
sonra alnıma götürdüm dudaklarını ince ince, kibarca
''Affet beni anne' dedim
'Affet, tüm bunlar bir ölünün hayatta kalma heyecanından!'
SENİ ANLATMAK
Benden seni anlatmamı istiyorlar
Ne desem ki
Ne denir ki
Anlatmamı istiyorlar seni
Anlayabileceklermiş gibi senin eşsizliğini
Ben anlatamıyorum seni
Ne zaman söze başlasam gözlerim doluyor
Adını söyleyemiyor dilim
'O' diyorum düğümleniyor kelimeler boğazımda
Kelimeler nefes aldırmıyor bana
Nefesim oluyorsun bir anda
İçime çekiyorum ismini
İsminle birlikte seni
O an dünya üzerimi örtüyor
Siyah ötesi oluyor her şey ve her yer
Yine o an yok oluyor herkes
Sorular yok oluyor cevaplar da
Şimdi benden seni anlatmamı istiyorlar
Anlatamıyorum
Anlat diyorlar
''O'' diyorum
Kayboluyorlar!
Çok öskedim seni. Öskedim, bizim doğu dialektinde özledim
demektir. Neyini, nereni, hangi halini desem ki?
Sesini öskedim örneğin. Yüzünü, şeytan çocuk gülüşünü,
öfkeni, yeryüzünü ve kaskatı canımı ısıtan varlığını.
Şükür varsın. Oturup “nasılsın” diye açabilir insan.
Sevinebilir, övünebilir, ağlayabilir insan. Ne tuzsuz
şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan
ettin beni. Yemeyip-içmeyip, yatmayıp-uyumayıp, seni
anlatmalı bu yürek. Senden bir ricada bulunucam ama
en iyisi şimdilik susmak. Mâdem sen sözünde durmadın
ben de sürpriz yapıcam! Şaşırtıcam seni! Hem
böylesi şeyler gevezeliğe gelmez, tadı kaçar sonra...
Gene de ödeyemem. Böylesi daha güzel. Sana mahkûm
kalmak güzel. Gözlerinden öperim. N’olur yaz.
Anlattıklarını dinledim ve her kelimesini hafızama işledim. Sanki insan rüzgara kapılan bir yaprak veya dağılana kadar gökyüzünde dolaşıp duran bir bulutmuş gibi başına gelenlerden dolayı kaderini sorumlu tutuyorsun. Fakat ben aynı kanaatte değilim. Allah sana güçlü bir vücut ve zeki bir kafa vermedi mi? Lokman'a rastladığın zaman bu meziyetlerini nerede bırakmıştın? Aklın başında değil miydi? Yoksa bir ruh hastalığına mı tutulmuştun? Veya derin bir uykuda mıydın? Böyle bir durum seni kurtarabilirdi. Aksi halde ise...
İlişkide olduğunda her şey çok güzel başlıyor, tıpkı bir rüya gibi ama sonra içini bir korku kaplıyor: “Kaybetme Korkusu”
- Ya benden sıkılırsa?
- Ya beni aldatırsa?
- Ya beni eskisi kadar sevmiyosa?
Sonrasında birden rüya bitiveriyor. Sanki sevgiline bir büyü yapılmış gibi birden bire sana karşı ilgisizleşmeye başlıyor. Sana değer veren,
"Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum."
...Sana bu parayı veriyorum, çünkü beni artık mutlu eden pek bir şey yok, sadece sen varsın.
Beni tanımanın sana acı ve hüzün getirdiğinin farkındayım. Umarım bir gün bana daha az öfkeli ve kırgın olduğunda sadece bu yaptığımdan başka yapacak bir şeyim olmadığını, bunun gerçekten iyi bir yaşama sahip olmana, benimle tanışmasaydın sahip olacağın hayattan daha iyi bir hayata sahip olmana yardımcı olacağını da anlarsın.
... İşte böyle. Kalbimde bir iz bıraktın Clark. Komik kıyafetlerin, kötü esprilerin ve en küçük bir duygunu bile saklamak konusundaki beceriksizliğinle odamdan içeri girdiğin ilk andan itibaren bende bir iz bıraktın. Sen benim hayatımı, bu paranın senin hayatını değiştireceğinden çok daha fazla değiştirdin.
Beni o kadar sık düşünme. Seni sulu gözlü bir şekilde hatırlamak istemiyorum. Sadece iyi yaşa.