Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
28.04.2024
Konuşmak ne kadar tuhaf değil mi? Herkes her şeyi konuşur. Her şeyi konuşur ama ne konuşuyor? Keşke bazen insanlar konuştuğu kadar dinlemeyi de bilse. Herkes dinleyemez herkes herkesi dinleyemez. Dinleyen de zaten anlamaz. Belki çok insanı dinler seni ama çoğu da anlamaz. Acı çekmeyen insan anlama yetkisine sahip değildir ne kadar çok konuşursan konuş belki seni dinler ama seni anlayamaz. İnsanlar dinlenmek için değil anlaşılmak için konuşurlar. Bazen sevgiden çok anlayış önemlidir. Beni sev beni çok sev ama beni anlamadığın sürece sevgin beş para etmez. Beni say bana çok saygı duy ama anlattıklarımı anlamıyorsan, düşündüklerimi anlamıyorsan saygın beş para etmez. Ama işin kötü yanı da şu değil mi zaten: İnsan bazen öyle bir seviyeye gelir ki değil anlaşılmak sadece dinlenmek ister. Hatta bazen dinlenmek bile değil sadece konuşmak ister. Yargılanmadan, sözü kesilmeden, yaptıkları yüzüne vurulmadan sadece konuşmak ister. Ve bazen konuştuğu kişinin bir insan olmasının önemi olmadan.
Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: ‘Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir.’ Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Reklam
Düşünceler gibi duygular da gelir, bir süre oyalanir ve gider.
''Başkalarına çok tanınmış, ama kendince hiç tanınmamış olarak ölmek, insana çok ağır gelir.'' DESCARTES
96 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"KULAK VER SÜKÛTUMA" "Ömür ile ölüm arasındaki ayraçtır insan. Zamanın naif özgürlüğü sarar insanın bedenini. Ölene kadar unutur güzel ahlakı, sevgiyi, sevilmeyi. Asıl mesele zor gelir insana. Unutur da yaşar bir ömür boyunca gelip geçici işlerle. Hapsolur bulunduğu çıkmaz dairenin içine. Ve bir gün ölüm ile dünya uykusundan
Kulak ver Sükutuma
Kulak ver SükutumaMetehan Baltacı · Bengisu Yayınları · 202323 okunma
Ama sadece kendisini taşımak zor gelir insana! Çünkü çok fazla yabancı şey yüklenir omuzlarına. Develer gibi diz çöker ve yükünü güzelce yükletir sırtına.
Reklam
"ve sen, bir kitapla nasıl aynı nefesi alabilirsin, benimle. sen, bir milyon yıldır ölmüş bir yazarın kelimeleriyle konuşursun ve onlar sana hala aitmiş gibi gelir." - christopher morley
"Sıkıntılar misafirdir !.. Gelir ve gider ... Önemli olan gönderenin hatırına misafire sabretmektir ." Hz. Mevlana
56 syf.
8/10 puan verdi
·
24 günde okudu
Çiftçinin Oğlu Hükümetmeye Kalkarsa
Oidipus Thebai Üçlemesi'nin ilk kitabı, Oidipus, babasının soyunun lanetine uğramıştır. Ve bir kehanete göre, oğlu onu öldürecek ve annesiyle yani karısıyla evlenecektir. Bu kehanetin gerçekleşmemesi için annesi, onu öldürmesi için bir çiftçiye verir. Çiftçi de onu başka birine verir. O da, başka bir ülkenin kralına verir. Çocuk büyür ve bir
Kral Oidipus
Kral OidipusSophokles · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20198,7bin okunma
+ Şiirin aşkı yok etme yeteneğini ilk kim keşfetti merak ediyorum doğrusu! - Şiiri hep aşkın gıdası olarak düşünürdüm + Sağlıklı, güçlü, iyi bir aşk için doğru olabilir. Zaten güçlü olan bir şeye her şey iyi gelir. Ama eğer zayıf, cılız bir eğilimse tatlı bir sone açlıktan öldürür onu..
Reklam
İnsanın var olduğu üç şey
“Sevgili kız kardeşlerim istemek, istemesini bilmek büyük bir şeydir. Çünkü yapmak daima istemekten sonra gelir. Çalışmanın sonucu da çoğunlukla başarıdır. İnsan şu üç şeyle vardır: İstemek, çalışmak ve başarılı olmak.”
Sayfa 16 - Parola YayınlarıKitabı okuyor
Beş duyumuzla algılayamadığımıza göre Tanrı bir izlenim değil, bir fikir olmalıdır. Tanrı hafızamızın bir parçası olmadığına göre, o zaman Tanrı fikri de bir olguya dayalı olamaz; öyleyse fikirlerarası bir ilişkiden kaynaklanıyor olmalıdır. Ama tüm fikirler deneyimlerden gelir ve bizi Tanrı'ya inanmaya itecek hiçbir deneyim yoktur. O halde Tanrı yoktur.
Sayfa 381
"Insanlarin cogu mutluluktan korkar. Onlar için bu sozcük alışkanlıkların bir bölümünü degistirmek ve kimliklerini yitirmek anlamina gelir. Çogu zaman basimiza gelen iyi seylere layik olmadigimizi sanırız. Onlan kabul etmeyiz çünkü kabul edecek olursak Tann'ya borçlanmis olacagimiz duygusuna kapılırız. Şöyle düşünürüz: 'En iyisi mutluluk kupasindan su içmemektir, yoksa boşaldığı zaman korkunç acı çekeriz.' Küçülmek korkusuyla, büyümeyi unuturuz. Aglamak korkusuyla, gülmeyi unuturuz."
Kadınların kederlenmek için her koşulda erkeklere göre daha çok nedeni vardır ve erkeklerden daha çok ıstırap çekerler. Erkeğin gücü vardır ve gücünü kullanır, harekete geçer, gidip gelir, uğraşır, düşünür, geleceği kucaklar ve onda teselliler bulur.
Sayfa 135Kitabı okudu
Ne kadar tanıdık, ne kadar tanıdık!..
Okullarda tevazuun, davranış normlarının ve akademik dürüstlüğün yerini (gençlik üzerindeki artan kontrolle birlikte) yaygın hukuksuzluk ve hilekarlık alırken, endişelerle dolu er­ genlik döneminde flört normlarının yerini "gecelik ilişkiler" ve tamamen tensel hazdan ibaret olan cinsel ilişkiler alır. Ölene ka­dar süren istikrarlı evlilik normunun yerini evli olsun olmasın bi­reylerin özerkliğini güvenceye alan düzenlemeler alır. Çocuklar giderek artan bir şekilde bireysel özgürlüğün önünde bir sınırla­ma olarak görülür, bu da liberalizmin kürtaj özgürlüğüne verdiği desteği güçlendirir. Ekonomik alanda yatırımın ve mutemetliğin yerini çoğu zaman sürekli çabuk kazanç elde etme talebinin bes­lediği çabuk kar dürtüsü alır. Doğal dünyayla ilişkimize gelince, çocuklarımızı tarım toprağı ve içilebilir su sıkıntısı gibi sorunlar­la karşı karşıya bırakacak olsa da dünyanın armağanlarını kısa zamanda tüketmek doğuştan hakkımız haline gelir. Bu faaliyet­lerin kısıtlanması kültürel normlardan doğan gelişmiş bir kendi kendini yönetimin sonucu değil, (tabii eğer mümkünse) devletin pozitif hukuk uygulama alanı olarak görülür.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.