bizi yalnız sevgi alt edebilir
şimdi mesela yani peygamber
yağmurun altında kim bilir ne güzeldir
peygamber yağmurda ıslanırken ne güzeldir
peygamber ıslanırken yağmur ne güzeldir peygamber'i çay içerken keşke görebilseydim
peygamber'le oturup çay içebilseydim
peygamber'le birlikte zeytin yiyebilseydim
peygamber'le oturup kalkmak ne güzeldir
peygamber'le oturup kalkmak en güzeldir
Sevinmek gerekiyordu, oysa neşe yoktu ortada. Ama saatler de neşesiz çalışır, yağmur neşesiz yağar, bununla birlikte o ne dengedir... Tanrı'nın evreni ne kadar güzeldir, o evrende her şey nasıl adilce düzenlenmiştir!
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN
Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı.
– Üşüdün, dedim.
Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım.
– Neden böyle oldun, dedim.
Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Bir aralık kız bir tütüncüden Fransızca bir mecmua alıyor. İçime bir Fransızca konuşma arzusu geliyor. Fransızca konuşmayı, hele Beyoğlu'nda olursa, hele iki Türk arasında, iki Türkiyeli arasında olursa gayrikabili tahammül bulurum. Hatta bazan çirkin, ayıp bulduğum da olur. Öyle olduğu halde ben de Fransızca başlıyorum:
– Hiç başınızı
Felaketin estetiği, öznenin zevk aldığı hazzın estetiğine karşı koymaktadır. Felaketin estetiği, hadiselerin estetiğidir. Felaket getiren şey, göze çarpmayan bir hadise, bir yağmur damlasının döndüre döndüre yükselttiği beyaz bir toz, şafak vakti sessiz bir kar yağışı, yaz sıcağında bir kaya kokusu, "Ben"i boşaltan, içselliğinden ve öznelliğinden eden, dolayısıyla mutlu kılan boşluğun hadisesi olabilir. Bu hadiseler güzeldir çünkü "Ben"e el koyar. Felaket, kendi kendisine yapışmış oto-erotik özne için ölüm anlamına gelir.
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki... Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı... Kimsenin kimseyi anlamadığı bir
" Diğer kızlar nasıldır biliyor musun Zaiden? " Sesim tıslarcasına çıkmıştı. Öylesine öfke doluydum ki bu Zaiden'ı bile şaşırtmışa benziyordu.
" Nasıldır? " diye sordu bir adım geri çıkarak. Mesafesini koruyordu.
" Diğer kızlar zekidir " doğrularak sert bir darbe indirdim. Zaiden bir adım daha geri çıktı.
" Diğer kızlar güzeldir " karşı çıkmasına izin vermeden bir hamle daha yaptım.
" Naziktir " kılıcını yanlış tarafa yönlendirerek dengesini bozdum.
" Asildir " telaşla savunmaya geçmeye çalışıyordu ancak izin vermiyordum.
" Samimidir " bir darbe daha.
" Çalışkandır " artık Zaiden'ın gözlerindeki endişe ve hüsranı görebiliyordum. İçi içini yiyip bitiriyor olmalıydı ancak bu beni yıldıramazdı.
" Durdurulamazdır " tekrar öne atıldım ve kılıçtan kaçması için bir saniye bile bırakmadan onunkini ellerinden kurtulmasını sağladım. Zaiden'ın talim kılıcı metrelerce öteye saplanırken Zaiden acı ve gururu sebebiyle homurdandı.
" Diğer kızlar güçlüdür " diyerek talim kılıcımı tam göğsüne, kalbinin yalnızca birazcık üstüne bastırdım. Onu öldürecek kadar değil, yalnızca onu korkutacak kadar.
Güneş ısıtıp , yağmur ıslattıkça dağda da menekşeler açar.
Pencere önü menekşeleri neden dağdakilerden daha güzeldir bilir misin?
Çünkü onların sevenleri vardır...
Bilmiyorum, neden "At soylu hayvandır, güvercin güzeldir." derler?
Ve neden hiç kimse yarasayı kafese koymuyor.
Yoncanın ne eksiği var kırmızı laleden.
Gözleri yıkamalı, başka türlü görmeli.
Kelimeleri yıkamalı.
Kelime rüzgar olmalı, yağmur olmalı.