Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

cle

güzel anlara dair beklentimiz kalmamıştı, kötü olanlarıysa dilemek istemiyorduk. bir şey bekliyorduk ama ne beklediğimizi bile bilmiyorduk. bir geleceğimiz yoktu. yaşamaya dair bildiğimiz her şey geçmişte hapsolmuştu.
Reklam
"ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır." hayatımızı yaşayarak, ölümü besliyoruz.
bir suçlu için en tehlikeli şeyin kendi vicdanı olduğu görülür.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
ölüyorum ve bunun bilincinde olma cesaretine sahibim.
her geçtiği yerde ardında gözyaşı bırakan ama bu gözyaşları arasında hiç kendi gözyaşı bulunmayan birinden bu kadar çok şey beklenemez
Reklam
ölüm bizim hakkımızda her şeyi bilir, belki hüzünlü olmasının temelinde de bu yatmaktadır. evet, doğrusu ölüm hiç gülmez ama gülmek için dudakları da yoktur, o halde bu anatomi dersinden çıkaracağımız sonuç da sanılanın aksine gülümsemenin dişlerle ilgili bir eylem olmadığıdır. birtakım münasebetsizler çıkıp ölümün yüzünde hiç silinmeyen bir gülümseme olduğunu söyleyebilirler ancak bu doğru değildir, görülen ve bir gülümsemeye benzetilen hareket esasen bir acı ifadesidir, acı çekmesinin nedeni de bir ağzı olduğu, ağzında bir dil olduğu, dilinde tükürük bulunduğu günlerin anısının sürekli olarak onu takip etmesidir.
insan canı yandığında Tanrı'ya dua eder ancak acısı daha da katlandığında şeytana bile çılgınca yalvarmak isteyebilir
yarın yine aynı olacak. mutluluk asla gelmeyecek. bunu biliyorum. ama bir gün mutlaka gelecek, yarın sabah gelecek diye inanarak uyumak daha iyi değil mi ?
demek ki bu evrende her şey bir şarapnel. ve genişlemekte olan, aslında bir şarapnel bulutu...
"araba kullanırken bazen sana baktığımda direksiyonu yana kırmak istiyorum. o zaman ölürdük değil mi?" "kesin ölürdük. saatte seksenle gidiyoruz." "benimle ölmek istemezsin sanırım?" "ölmek için daha güzel yollar hayal ediyorum."
Reklam
uzunca bir zaman, karşılaştığım ve karşılaşabileceğim her soru için bir cevabım olmasını önemsedim. şimdi kendime ait soruların varlığıyla yetinmeyi öğreniyorum. anlıyorum ki bu dünya, cevap verebileceğim türde açık ve anlaşılır sorular barındırmıyor. vazgeçtim cevaplardan. ellerimi cebime koyup, yerdeki çizgilere basmamaya gayret ederek yürüyorum. cevaplar için sürekli başkalarının yardımına ihtiyaç duyuyordum, oysa kafamda o kadar çok soru var ki artık etrafımda kimsecikler olmasa da olur. kutsal bir yalnızlığa yürüyorum şimdi.
korkuyorum. hayattan veya ölümden veya hiçlikten değil, hiç var olmamışım gibi o ışığı harcamış olmaktan korkuyorum.
hayat gitgide artan acılar demek; artan bir hızla en dibe, en korkunç acılara doğru uçmak demekti. işte ben de uçuyorum...
aklı başında olan herkes, insan gözünün iki nedenden dolayı şaşkınlık geçirdiğini ve iyi göremediğini bilir. Birinci neden, insanın aydınlıktan karanlığa geçmesi, ikinci neden ise karanlıktan aydınlığa çıkmasıdır. Bu, beden gözü için olduğu kadar akıl gözü için de geçerlidir. Bu gerçeği idrak eden kişi, kafası karışmış ve görüşü zayıflamış bir kişiyle karşılaştığında onun durumuna gülmemeli ve şu soruyu sormalıdır: Bu adamın akıl gözü daha aydınlık bir dünyadan geldiği için mi alışkın olmadığı karanlığı yadırgamaktadır, yoksa karanlıktan aydınlığa geçtiğinde karşılaştığı yoğun ışıktan dolayı mı körleşmiştir? Bunların ilki mutlu olunacak ve beğenilecek, ikincisi ise acınacak bir durumdur, zira karanlığı yadırgayan göz, aydınlık bir dünyadan gelmiş demektir. Dolayısıyla, ona gülen kişinin asıl kendisi gülünç duruma düşer, ama karanlıktan aydınlığa geçtiği için iyi göremeyen bir kişi başkalarının ona gülmesini hak etmiştir. Eflatun, Devlet
sen bulanık bir gölgeden, sert bir kayıtsızlık çekirdeğinden, bakışlardan kaçan nötr bir bakıştan başka bir şey değilsin.
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.