"İçinde bir şeyler hayır diyorsa, sen de hayır demelisin. Biliyorsun, ben senin hayatını, özgür bir insan olmanı, mesleğini seviyorum. Fakat bugün bana 'Benim öbür tarafta gitmem ve silahımla hak aramam lazım,' dersen ve ben bunu gerçekten yapmak zorunda olduğuna inanırsam, o zaman sana 'Git!' derdim. Fakat bir yalan uğruna, kendin bile inanmadığın bir şey için, sadece güçsüz ve korkak olduğun için, arada kaynayıp kurtulurum umuduyla gideceksen, o zaman seni hor görürüm, evet seni hor görürüm. İnsanlık adına gideceksen, inandığın bir şey uğruna gideceksen seni tutmam. Fakat canavarlar içinde bir canavar, köleler içinde bir köle olmak için gitmek istiyorsan, karşında olurum. İnsan bir amaç uğruna kendinden vazgeçebilir, fakat başkalarının çılgınca fikirleri uğruna değil. Bırak vatan için ona inananlar ölsünler..."
Bir pazartesi günüydü. Günler, şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi... Yap bakalım hesabını!.. Hey gidi pazartesi hey! Kaldı on altı saatin. Bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy, yemeye
Yirminci yüzyılın ilk yarısı
Ölüm çağı oldu
Zulüm çağı oldu
Yalan çağı oldu.
Yirminci yüzyıl insanları
Asıp kestiler
Kesip biçtiler
Tepeler gibi ölü yığıp
Deryalar gibi kan içtiler.
Çocukları ağlattılar
Kadınların ırzına geçtiler.
Yirminci yüzyıl, insanların
Ağlamasın da kimler ağlasın!
Cahit Külebi