Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Händel onların yüzüne dostça baktı. Kendisine sıcak ilgi göstermiş olan bu kenti çok sevmişti ve bu nedenle kendisinden istenileni bütün kalbiyle yerine getirirdi. Seve seve, diye gülümsedi. Siz bana bağışın hangi kuruma yapılacağını söyleyin yeter, dedi. Ak saçlı ve iyi kalpli olanı, "Çeşitli hapishanelerde bulunan mahkûmlara yardım için," dedi. Ötekisi de, "Ayrıca Mercier Hastanesi'ndeki hastalara," diye ekledi. İyi niyetle yapılan bu cömertçe bağış, kuşkusuz ilk gecenin geliri için geçerliydi, daha sonrakiler üstadın olacaktı. Händel bu öneriyi hemen geri çevirdi. "Hayır," dedi yavaşça, "bu yapıtım için tek kuruş bile almak istemiyorum. Ben onu bir başkasına borçluyum. Bu yapıtımdan elde edeceğim bütün gelirim hastaların ve mahkûmların olsun, çünkü bir zamanlar ben de hastaydım ve bu yapıtım sayesinde sağlığıma yeniden kavuştum. Benim de bir mahkûmdan farkım yoktu ve bu yapıt beni kurtardı. "
"Aslında Greklerden aldığımız bilgelik, bilginin ancak çocukluk çağına benzer ve çocuklara özgü özellikleri taşır; konuşabilir, ama soyunu çoğaltamaz; tartışmalar bakımından verimlidir, fakat yapıt bakımından kısırdır."
Reklam
Lysippos şaşkınlık içinde, sessizce kralını dinliyordu; nasırlı büyük elleri kımıltısız bedeninin yanında sarkıyordu. İskender onun ellerini tuttu; "Bu eller mucize yaratabilir, biliyorum. Üstesinden gelemeyeceğin hiçbir şey yoktur, yeter ki iste. Sen benim gibisin Lysippos; bu nedenle senden başka hiçbir heykeltıraş benim heykelimi yapamaz. Biliyor musun, Mieza'daki evimizde benim ilk portremi yaptığın gün, Aristotales ne demişti? "Tanrı varsa, Lysippos'un ellerine sahiptir.' Şimdi şehit arkadaşlarımı tunçta canlandıracaksın. Bunu yapacak mısın?" "Yapacağım İskender ve bu dünyayı hayrete boğacak bir yapıt olacak. Sana yemin ediyorum."
"Kolların her zamanki gibi çok güçlü, efendim." Kampaspe'nin kulağına bu sözleri fısıldayışındaki eda üç gün önce ölmüş bir insanın bile kösnüllüğünü uyandırırdı. "Belki unutmuş olabilirsin, ama kollarım kadar güçlü başka şeylerim de var," dedi İskender gene fısıldayarak. Apelles utançla öksürerek: "Efendim bu tablo yüzyıllar boyunca yaşayacak bir yapıt olmalı. Hatta bu tablolar demeliyim, çünkü iki resmini yapmak istiyorum." "İki mi?" diye sordu İskender. "Sen kabul edersen elbette." "Söyle bakalım." "İlk resim Zeus gibi şimşek fırlatmak üzereymişsin gibi ayakta dururken çizilecek. Argos hanedanının simgelerinden biri olan kartal bulunacak."
Sonra doğum gelir. Bir dönem içinde taşıdığı, onunla yatıp onunla kalktığı, yer yer tıkandığı, acı çektiği yapıt, yazarından çıkmıştır artık. Bu nedenle de cinsiyeti ne olursa olsun her yazar dişildir.
Ne acayip. İnsan özgür sanıyor kendisini. Sonra bir anda.. Yok. Nerede başlıyordu özgürlük ? Nerede sona eriyordu? sahte tablolar yapmakta özgür müydü? Tuhaf işler. Küçük bir Giottino tablosu. Müneccim krallar İsa'ya hürmetlerini sunuyor. Melkior, Balthazar, Gaspar. Bunu teslim edersin. Sonra yola devam. Sonra hayatının vazgeçilmezi olur, her hangi bir yapıt karşısında gösterilen bu dirayet, bu sabır ve bu manyakça ayrıntıcılık dışında bu dünyadaki her şey silinip gider. Cezanne, Gauguin, dünya silinir.. Sonra da duvara asılır: Gaspar Winckler, sahteci. Bir kelebek gibi iğnelenir. Gaspar Winclerianus. Bütünüyle, temelden, açıkca, mutlak surette, tamamen tamamlanır. Bazen seni baştan sona anladığımı düşünüyorum. Sahteci, başka ne olabilirsin ki ? Düpedüz sahteci. Joni Icilio Sahteci, Jerome Quentin Sahteci, Gaspar Winckler Sahteci. Koskoca bir S. Sahtenin S.'si. Ölüm gibi, zaman gibi...
Reklam
'Kuyruklu piyano -bu geceden itibaren bana artık zamanda yapamayacağım şeyler olduğunu hatırlatıyor. ' Benim sessiz itirazım karşı çıktığı zamanlarda olduğu gibi gözlerini kapatıp 'söz konusu olan önemsiz küçük sevinçler ve tozlu sıcakta bir bardak suyu mideye indirmek gibi küçük zevkler değil .Söz konusu olan inanın yapmayı ve yaşamayı istediği şeyler ,çünkü ancak onlar insanın kendi hayatının,o çok özel hayatı bütünleştirebilirler,çünkü onlar olmadan hayat eksik kalır,tamamlanmamış bir yapıt ve sıradan bir parçadır.' Ama öldüğün andan başlayarak hayatta olmayacaksın ki,dedim ona,bu tamamlanmamışlığa katlanmak zorunda kalmayacak eseflenemeyeceksin. Evet ,tabii dedi Jorge-Önemsiz bir şeyi duyduğu zamanlarda olduğu gibi sinirli çıkıyordu sesi-,ama söz konusu olan,hayatın tamamlanmadan ,küçük parçalar halinde ve umduğu ahenge kavuşmadan kalacağını şimdi şu anda bilmesiydi.Kötü olan bunu bilmekti işte,yani ölüm korkusu. ....................................................................................................................................................................Kendi hayatının şimdiki eksikliğini bilincinde olmak başlı başına bir felaketse,hayatında bir şeylerin eksikliğini hisseden herkes hep mutsuz olurdu.Tam tersine,cansız değilde ölmüş bir hayatın söz konusu olmasının koşulu bilinçli bir şekilde dürüst olmaktır.Demek ki mutsuzluğu doğuran başka bir şey olmalıdır:O eksikleri giderici ,bütün olmayı sağlayıcı deneyimleri yaşamanın gelecekte de mümkün olamayacağını bilmek.
Sayfa 193Kitabı okudu
Sekiz yıllık saltanında Osmanlı topraklarını iki buçuk milyon kilometrekareden altı buçuk milyona çıkaran Yavuz Sultan Selim, tarihin kaydettiği en büyük cihangir sultanlarındandır. Hani bazen sinemaya gidersiniz de şöyle iki buçuk saatlik mükemmel bir dev yapıt seyredersiniz, çıkışta "nasıldı?" sorusuna "baş döndürücü!" diye cevap verirsiniz ya... İşte Yavuz Sultan Selim'in 8 yıllık saltanatına sığdırdıkları gerçekten de baş döndürücü olarak nitelendirilebilir.
Sayfa 47
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.