Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Girdilerdeki küçük küçük farklar çıktılarda yerini hızla, akıl almayacak büyüklükteki farklara bırakabiliyordu- bu da ‘Başlangıç Durumuna Hassas Bağlılık’ adı verilen bir olguydu. Mesela, hava söz konusu olduğunda, bu olgu yarı şaka yarı ciddi 'KELEBEK ETKİSİ’ olarak bilinen -bugün Pekin'de kanatlarını çırpan bir kelebeğin havada oluşturduğu dalgaların gelecek ay New York'ta fırtına sistemlerine dönüşmesi kavramı- olarak ifade edilmektedir.
Rıfat Ilgaz'ın hastaneye yatışı ile ilgili, Başdan gazetesinin, 28.1.1949 gün ve 25. sayısında şu haber verilmiştir: "... hastaneden çıkan Ilgaz, on gün kadar savcılıkta ifadeler ve muhakemelerle meşgul olmuş ve tekrar hastalığı arttığından yatağa düşmüştür. Rıfat'ı para ile yatıracak bir hastane dahi bulunamamış, nihayet Vali Vekili Haluk
Reklam
dönemin yazarlarından Ruşen Eşref Ünaydın da Atatürk'ü anlamak için çok önemli saydığı bir açıklamayı yaparken, O'nu en iyi tanıtacak olan yine O'nun tuttuğu bir defterden şöyle söz eder: "Tarihin en uzun meydan muharebesidir dedikleri Sakarya'yı, böğrü sancıya sancıya, düşe kalka, bir sivil spor kıyafeti ile idare edip kazandıktan sonra,
“Solcuların başıyla sağcıların başı aşağı meydana, Vurallar’ın fırınının oraya insinler, mertçe dövüşsünler,” dedi Mevlut yarı şaka yarı ciddi. “Galip gelenin tarafı savaşı da kazanmış olsun.” “Öyle bir kavga olsa, Mevlut, sen kim kazansın istersin?” “Sosyalistleri tutarım,” dedi Mevlut. “Ben kapitalizme karşıyım.” “Ama ilerde biz de dükkân açıp kapitalist olmayacak mıyız?” dedi Ferhat gülümseyerek. “Aslında komünistlerin fakirleri korumasını seviyorum,” dedi Mevlut. “Ama Allah’a niye inanmıyorlar?”
Atatürk, yeni bulduğu varsayımın yeniliğini ve değerini biliyordu. Bunu savaş sırasında cebindeki küçük kırmızı kaplı defterine not etmiş, zaferden sonra kendisini Ankara’da karşılayan Ruşen Eşref Ünaydın’a da anlatmıştır. Bu hikâye Atatürk’ün bilim adamlığı yanını o kadar hoş, o kadar açık anlatır ki, buraya Ruşen Eşref’in kaleminden hepsini
Hüsn-i zan
Sözlerindeki net ama aynı zamanda neredeyse neşeli ton, beni öyle ferahlattı ki; istemeden o nesnel tavrını taklit ederek yarı şaka, yarı ciddi bir tavırla cevap verdim: "Devlet hukuku elbette böyle konularda benden daha sert bir tavır içinde karar verir; onun görevi, merhametten uzak bir şekilde genel gelenek ve görenekleri korumaktır. Bu da onu affetmek yerine yargılamak zorunda bırakır. Ama ben, bir birey olarak kendi isteğimle savcı rolünü üstlenmek zorunda olmamı kabullenmiyorum. Ben savunuculuğu yeğliyorum. İnsanları yargılamaktan çok anlamayı tercih ediyorum.
Reklam
3 MAYIS'I ÜÇ İSİMDEN DİNLEMEK Hakan Paksoy, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof. Dr. İskender Öksüz ve Sadi Somuncuoğlu Hakan Paksoy (HP): Millî Düşünce Youtube kanalı izleyicilerini selamlıyorum. Bugün önemli bir konuyu, Türk siyaset ve fikir hayatında ve devlet hayatında önemli olmakla birlikte çok da fazla üzerinde durulmayan bir olayı
Asker ve mahkûm ilkin, olan bitenlerden hiçbir şey anlamadılar, hatta başlangıçta olanlara bakmadılar bile. Mahkûm mendilleri almış olmanın sevincini yaşıyordu ama bu sevinç fazla uzun sürmedi, çünkü asker ani ve önceden kestirilemez bir hareketle, onları mahkûmun elinden kapmıştı. Bu kez mahkûm, askerin saklamak için palaskasının altına sıkıştırdığı mendilleri çekip almaya çalıştı ama asker tetikteydi. Böyle, yarı şaka yarı ciddi, didişiyorlardı. Ancak, subay çırılçıplak kaldığında ciddiyetlerini takındılar. Özellikle mahkûm, büyük bir dönüşümü sezmiş, bundan etkilenmişe benziyordu. Onun başına gelenler, şimdi subayın başına gelmek üzereydi. Herhalde infaz bu sefer tamamlanacaktı. Belki de yabancı gezgin bu konuda emir vermişti. Demek ki, bir intikamdı bu. Kendisi sonuna kadar acı çekmemiş olduğu halde, intikamı sonuna kadar alınıyordu. O anda, suratında sessiz, yayvan bir gülümseme belirdi ve bir daha da kaybolmadı.
349 öğeden 231 ile 240 arasındakiler gösteriliyor.