Ne garip...
Bazıları yarım kalmaktan korkar, bazıları yarına kalmaktan... Her ikisinde de "ötesini yaşa(ma)mak" kaygısı tükenmez...
Ne garip...
En son ne zamandı yarın? Sen sor, ne manaydı yarım? Ne çok sus'amışsın susmalara...
Yüreğim Yâr,
Yar yüreğim...
Geçit vermez bilirsin, hem neylerim... Heyhât.!
Ne garip...
Yarım kalmak
Oblomov, şehrin en kalabalık ve canlı caddelerinden birinde yaşayan, hayatını ailesinden miras kalan çiftliğin geliriyle sürdüren bir karakterdir. Evinin dışında akıp giden hareketli yaşamın aksine o hep odasında oturur, günlerini hiçbir şey yapmadan yatarak geçirir. Hayattaki amaçsızlığı, hiçbir beklentisinin olmaması, ona verilmiş yaşam hakkını
Şubat 2019... İstanbul bembayaz bir kar örtüsünün altında dinleniyor... Bugün çok daha az kişi ayak basıyor sokaklara, kaldırımlara... Daha az araba geçiyor, daha az korna çalıyor caddelerde... Bir Pazar günü... Dışarıdaki beyaz örtüyü üzerime çekip şehir gibi dingin, sessiz sedasız yaşamak istiyorum bugünü... Böyle bir günde yapılacak iki güzel
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Merhaba, hikaye yazmak üzerine konuşmak istiyorum bugün.
Ben hikaye yazmayı seviyorum. Daha önce yazdın mı ya da bu ne ukalalık diyenleriniz çıkabilir. (Şimdi düşündüm de böyle bir girişe bu ne ukalalık diyen birisinin benden daha ukala olacağı kesindir.) Evet, bir kaç hikayem var, ama bunlardan bahsedecek değilim size. Sadece hikaye yazmayı
"Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok, burada dursun."
Birhan Keskin, fakir kene
"Sabahları kitap mürekkebinin kokusunu içime çekmeyi severim."
Bir şiire satır olsam
Kendime yazılsam
Usulca masmavi bir cümlenin,
En kuytu huzurunda okunsam..
Saatler kurulmuş hep yaşa(n)maya,
Bir satırda okunmak sayılmaz mı yaşamaktan?
Hep daha’yı yazmaktan,
Daha fazlasını aramaktan,
Adımlarımız hep koşar adım,
Bir satır değil mi oysa aradığımız
Bir an’da yaşam değil mi gitmek dünyadan?
Kendine bakmaktan daha çoğu değil ki hayat..
Bırakmak geçmişi, ölmek yarına ve kalmak bugüne..
Üç kelime, tek anlam..
b.t.
(Ocak ayı öykü etkinliği)
Büyük Patlamanın üzerinden 13 milyar yıl geçmiş. Halbuki daha dün gibi. Ne kadar hızlı geçiyor zaman. Sanki o andan beri eskimekteyim. Fizik, büyük patlamayla başladığını söylüyor zaman kavramının. Doğarken maruz kaldığı bu yoğun şiddet yüzünden mi bu kadar gaddar bize karşı. Tik tak tik tak tik tak... Allahın cezası
Çoğumuz, dünün pişmanlıklarıyla yarının belirsizliği arasında sıkışıp kalarak bugünümüzü heba ederiz. Umutla hezeyanın savaşıdır bu. Yenilirsek kendimize yeniliriz. Binlerce ihtimal, bir o kadar da planımız vardır yarına dair. Geçmişin keşkeleri inancın alevini söndürmek için uğraşıp dursa da, kayıp anahtar, sadece bu anda gizlidir. Öyle ya,
Yalnız kalmak sadece, tek başıma iyi geliyor. Hep öyle tek degil mi? Herkes üstüme geliyor. Artık bir şey diyesim yok. Havalar zaten soğuk kaç mevsimdir. Bahar görmedim. Anlayışsız insanlar içinde kendime doğru insanlar gerçek doğru arıyorum. Bilmiyorum düzelir mi?. Pes etmeden puslu yola olta atmışım bekliyorum. Zaten bende pes yoktur. Sonucu ne olursa olsun. Beni anlamayın. Kimse anlamadı zaten. Yarınlar çok pus dolu fakat yaşanır. Tecrübeler ,yarınlar için var. Bu yorgun beyinle yarına kafa atmak bu. Sadece vazgeçme bu hayat senin sen devam et.
EmreAKSOY