Hadi itiraf edin!
Hepiniz en az bir defa ölmeyi düşünmüşsünüzdür hayatta.
Kim bilir, belki buna kalkışan, kıyısından dönenler de vardır aranızda!
Geçenlerde bir haber gördüm, "Dünyanın en mutlu ülkesinde intiharlar neden artıyor?" Farklı zaman diliminde ise ülkemize dair bir haber gördüm: "İntihar oranlarında artış %50'lere
"Özgür iradenin dolayısıyla zulmün ve kötülüğün de bulunduğu bir dünya, özgür iradenin bulunmadığı bir dünyadan daha iyidir."
-Leibniz
İradenin özgürlüğü denince gerekli olan şeylerden biri, eylemlerimizi denetleyebilecek bir yetkiye sahip olmamızdır. Öyleyse 'Özgür İrade' için kişinin eylemlerini, arzu, niyet ve amaçlarına göre kontrol
İzmir’e iki yıl önce gelmiştim. Bu aynı zamanda benim büyük şehre ilk çıkışım sayılırdı. İzmir’den önce 8 ay Ankara’da yaşamıştım. Tabi ne kadar yaşamak denirse. Mesleğe yeni başlamıştık, yoğun eğitim temposu eğitimden arda kalan zamanda da yoğun çalışmalar. Başımı kaldıracak vaktim yoktu. Bunların yanında Eryaman da yaşamış olmamın da büyük
Uzun zamandır inceleme yazmamış olmanın acemiliğini çekiyorum şu an. Yazım, anlatım, ifade zorluğu ya da yanlışlığı yaparsam affola :)
Öncelikle aslında Mesnevî incelemesi yazmayı düşünmüyordum ama en azından esere ya da düşünce tarzına bakış açımı ufak da olsa ifade etme ve farklı bir bakışla belki de biraz eleştirel yaklaşma ihtiyacı hissettim.
Şairler acıdan beslenir derler, ya da acı çeken şairler kendini daha iyi ifade eder.
Genelde çoğu şairin kitaplarındaki teması; ayrılık, hasret, gurbet, aşk acısı, ölüm, vatan sevdası olmuştur. Şükrü Erbaş'ın bu kitaptaki ana teması ise kendisine çok düşkün olduğu ve çok sevdiği anlaşılan, ama bu dünyadan terk-i diyar etmiş olduğunu
(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme
Yaşamanın bu kadar zor olduğu bir kitapla henüz tanışmamıştım.. Kitabın ismi ve içeriği gerçekten bir bütün oluşturuyor.Fugui yaşıyor evet, fakat buna yaşamak denirse..
Sanki bir gün ,bir tarlada Fugui’yle karşılaşan sizsiniz ve sizle sohbet edip ,size hayat hikayesini anlatıyor gibi. Ama nasıl bir hayat...İnsan okuyunca gerçekten 'yine mi acı?!' diyor içinden . Çünkü Fugui,bir insanın yaşamında başına gelebilecek hangi acı varsa neredeyse hepsini,hepimizin yaşamaktan sakındığı her türlü duyguyu yaşadı. Yeri geldi çok utandı,çok acı çekti ,korktu ve çok ağladı. Sizde onunla beraber bütün bu duyguları yaşıyorsunuz. Ama keşke biraz yüzü gülseydi. Kitabın bitiminde “Fugui yaptığı her kötü şeyin cezasını mı ödedi , yoksa hayat ona davranması gerektiğinden çok daha zalim mi davrandı ?" diye bir süre düşündüm. Cevabım kesinlikle hayatın ona karşı adil olmadığı yönünde. Umarım kitabı severek okursunuz. Edebiyatla kalın :)
Yaşamak ama nasıl acı nasıl ızdrap dolu ... Hayatında kaybedeceğin hiçbir şey yokmuş gibi davranırken hayat sana bunun acısını bütün sevdiklerini bir bir toprağa gömerek ödetiyor işte... Fu Gui'de böyle biriydi işte.Herkesten fazla yaşadı ama buna yaşamak denirse...
Acının,ızdırabın,yoksulluğun hikayesi bu. Kitabı okumayacaksınız iliklerinize kadar yaşayacaksınız hissedeceksiniz...
Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak...
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz...
Sokağa fırlayacaksınız...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da
Uzun zamandır okumak istediğim eserler arasındaydı
Jane Eyre. Nihayet artık ertelemekten sıkılıp okudum. Benim için eşsiz bir maceraydı.
Biraz kitaptan bahsedeyim sizlere. Yazarın yazdıklarının etkisinde kaldığı çok belli. Ana karakterimiz Jane Eyre. Jane, küçük yaşta anne babasız kaldıktan sonra teyzesi ve birbirinden şımarık üç çocuğu ile
Bir yol nereye gider diye sordu kendine. İnsan ancak adresi olmayan bir yolcuyu uğurladığında yolların bilinmezliğini keşfederdi diye fısıldadı gaiplerden gelen bir ses. Giden bir tek yola gidiyor, kalan sayısız pek çok yolun sır dolu düğümlerini çözmeye mahkûm oluyordu. Kendisinden ayrılanın ölümün yoluna mı, ihanetin yoluna mı, yoksa tekrar