Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çocukluk: Sıkıntılar İçinde Bir Memur Ailesi Bizim yaşlarımızda, çocuk yaşta, en çok giyilen şey, cızlavet lastikler vardı. Başka türlü ayakkabı falan alamazdık. Ama amcam bize zaman zaman bayramda ayakkabı alırdı. Doktor amcam... Zaten elini öperdik amcamın bayramlarda. 5 lira, 2,5 lira falan para verirdi. Onları da getirir koşa koşa annemize
Reklam
LILIANA, TERZI, YAŞI VE SOYADI BILINMIYOR
Ben hiç yerimde duramam, hep tezcanlı biri oldum. Çok çalışıyorum, oğluma çok vakit ayırıyorum, çılgınlar gibi dans ediyorum, hat sanatını öğrendim, satış kurslarına gidiyorum, kitap delisiyim, durmadan okuyorum. Ama bence bütün bunlar o hiçbir şeyin olmadığı anlardan kaçmanın bir yolu, çünkü o boşluklar bana içinde sevginin kırıntısı olmayan mutlak bir boşluk duygusu veriyor. Annemle babam benden hiçbir şeyi esirgemediler, ama ben onları hep hayal kırıklığına uğrattım. Oysa burada seninle birlikteyken, doğayı ve Yüce Ana'yı coşkuyla kutlarken, o boşlukların dolmaya başladığını fark ettim. Davulcunun davula yeniden vurmak üzere elini kaldırdığı andaki duraklamalara dönüştüler. Sanırım artık gidebilirim.
Sayfa 125 - Can yayınlarıKitabı okudu
Nüfus 13 milyondu, 11 milyonu köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 37 bininde okul yoktu. 30 bin köyde cami yoktu. Traktör sayısı sıfırdı, biçerdöver sayısı sıfırdı. Ayçiçeği üretimi yoktu, şeker üretimi yoktu. Ekmeklik un ithaldi, pirinç ithaldi. Bütün memlekette sadece beş bin hektar alan sulanabiliyordu. Bitle başa çıkılamıyordu. Beş bin köyde
Konunun ehemmiyeti gayet açık!!
Nüfus 13 milyondu, 11 milyonu köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 37 bininde okul yoktu.30 bin köyde cami yoktu. Traktör sayısı sıfırdı, biçerdöver sayısı sıfırdı. Ayçiçeği üretimi yoktu, şeker üretimi yoktu. Ekmeklik un ithaldi, pirinç ithaldi. Bütün memlekette
_Rüyamda bir kelebek olduğumu mu gördüm, yoksa şu an insan olduğumu düşleyen bir kelebek miyim, bilmiyorum. Chuang Tzu _Mükemmel bir insanın zihni ayna gibidir. Hiçbir şeyi kavramaz ve hiçbir şeyi ummaz. Böylece mükemmel insan hayatın içinde hiçbir çaba harcamadan hareket eder. ****** _Kalpteki incelik sevgi yaratır; sözlerdeki incelik güven
Reklam
_Tanrı, "Işık hızından daha hızlı gitmeyeceksiniz!" deseydi mesela. Halk da, bu buyruğun ne hakkında olduğunu bilmiyoruz ama tüm diğer buyruklar gibi ona da uyuyoruz mu diyecekti? Anlamadan körü körüne bir şeye bağlanmak bağnazlıktır. Gelecekte karşımıza Maxwell çıkar ve bizi manyetizma ve ışık hızı hakkında aydınlatır mı diyeceklerdi?
İşte bu yüzden, iyi ruhlu insanlar gençliklerinde saf görünüşlü olurlar. İçlerinde kötülük taşımadıklarından, neyin kötülük olduğunun farkında olamazlar ve dürüst olmayan insanlar tarafından hemen kandırılırlar.” “İşte sen de aradığın cevabı bulmuş oluyorsun. İyi bir yargıcın iyi bir ruha sahip olması gerekiyorsa, iyi yargıçlar ancak iyi insanlardan çıkacaktır. Öteki, şu kendini kurnaz ve uyanık sanan, feleğin çemberinden geçmiş, yoldan çıkmayı marifet sayan bir insan, kendisi gibi insanlarla karşılaşınca ustaca önlem almayı bilir, çünkü onların ne yapabileceğini içindeki kılavuz örneklere bakarak anlayabilir. Fakat yaşı ilerlemiş, deneyimli, akıllı, becerikli insanlarla karşılaşmaya görsün, hemen afallayıverir, şüpheciliğinden ötürü ahmaklığı açığa çıkar. Dürüst bir insanın kim olduğunu, onun nasıl davranabileceğini anlayamaz, çünkü kendi içinde bunun örneği yoktur. Ne varki, böyle bir insan, dürüst ve akıllı insanlardan çok, kötü insanlarla ilişki kurduğundan etrafındaki kötü insanları ve kendisini ahmak değil de çok bilgili bir adammış gibi görür.” 3. Kitap 409 a-c
İnsan Hakları Eğitimi: Kimlerle ve Nasıl?
İnsan haklarının sık sık ihlal edildiği günümüzde, son yıllarda, insan hakları eğitimi ve onunla ilintili olarak vatandaşlık eğitimi gibi konular öne çıkmaya başladı. İnsan hakları eğitiminin eğitsel kazanımları olarak, bilgi, beceri ve tutum üçayağı anılıyor. Becerilerden kasıt, şunlar: “- Aktif dinleme ve iletişim: farklı görüşleri
"bu bir pipo değildir!"
"Bir cümlenin altını çizmek... Neden? Kitabı bir daha elimize aldığımızda nerelere öncelik verdiğimizi hemen görebilmek için mi, başkalarına ödünç verdiğimizde (işin garibi bunu da pek yapmayız) altını çizdiğimiz cümlelere bakarak bizi daha iyi tanımalarını sağlamak için mi, içine girdiğimiz kurmaca dünyanın haritasında izler bırakabilmek için mi yoksa yazarın eşit uzaklıkta durduğu cümleler arasındaki dengeyi bozabilmek için mi? Belki de hepsi... Biz neden kitap okurken bazı cümlelerin altını çiziyoruz? Kimi zaman bir cümleyi, özenli bir el yazısıyla defterimize aktarıyoruz. Nasıl da düşkünüzdür o defterlere değil mi? Başkalarının kaleminden çıkmış bir defter dolusu cümleye neden gereksinim duyuyoruz? Yazarın dünyasının temize çekilmesi mi gerekiyor? Hayır! Okur olmanın, bütün o cümlelerin asıl sahibi olmak anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz." "Okursun sen. Kitaplarına yoldaş olacak nesnelerden öğreniyorsun birçok duyguyu. O kalemler, defterler, ayraçlar çoğu arkadaşından daha yakın sana. Kaybolan bir kaleminin ardından tuttuğun yası anlamayanla sohbete oturmuyorsun." "Kitap sayfalarının arasında unuttuğun kuru bir çiçeksin sen. O konser bileti, not kâğıdı, eski sevgilinin fotoğrafısın." "Yine de gitmeden bir gerçeği paylaşmalıyız; bütün o cümlelerin asıl sahibi okurlardan biri olarak, bana ait olmayan o cümlelerin bir kez daha altını çizmeni istiyorum. Ya da kendi dünyana hapsedebilmek için defterine not etmeni..."
Sayfa 11 - Yekta Kopan'ın yazısıKitabı okudu
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.