"Ben toprağa otuz altı numara ayaklarıyla basan, biraz şaşkın bir kadınım" diyorsun Didem Madak. Düşünmeye koyuluyorum; otuz altı numaralı bir ayak kaç şiir taşıyabilir? Kaç metre kare toprağa denk gelir bir şiir; dünyayı kaplayan karalara mı, yoksa sulara mı denktir?
Yaşamın denklemi şiirin denklemine denk ise ve yeryüzünde yaşamın olmadığı bir kare dahi yok ise, karalar ve suların tümünün toplamına denk gelir. O zaman bir şiir tüm otuz altılı, yedili, sekizli, kırklı numaralı ayakların geçiş güzergahıdır desek. Sende cevabını vermiştin zaten, "yerde ne var yer boncuk, gökte ne var gök boncuk, işte ortasında ben varım." İşte bu kadar: yaşamın matematiksel karmaşık denklemini alt edip yaşam varlık gerçekliğinin şiirsel denklemiyle cevabını oluşturuyorsun. Ve ekliyorsun "bütün bu karışıklığın üstesinden gelmek için şiir yazıyorum"
Benim sana geç kaldığım, ama senin bizlere erken veda edişinin ardında Ah'lar Ağacı'nın ahlatıyım şimdi. Oysa daha şiirin denklemiyle çözülmesi gereken çok ah vardı.