Nejdet Sançar'ın Ölümü
"Türkçülük Cephesi En İyi Savaşan Tümenini Kaybediyor"
Atsız, nihayet Türk Tarihi'ni eline almıştır ama Adile Ayda'ya yazdığı mektuptan iki gün sonra kardeşi Nejdet Sançar'ın ölümü onu can evinden vurmuştur.
21 Şubat 1975 Cuma günü saat 14 sularında bir kalp krizi geçiren Sançar, hastaneye
“Harf Devrimi, konuşma dilinin yazı diline aksettirilmesi, konuşma dili ile yazı dili arasındaki farkın asgariye indirilmesi bakımından Türk dilinin özüne dönmesine hizmet etmiştir. Bu konular üzerinde biraz
daha derinlemesine düşünecek olursak cesaretle alınan kararların aslında ne kadar önemli ve ne kadar müthiş bir kültür olayı olduğu daha iyi anlaşılıyor. Yeni Türk Harflerine geçiş, Türkiye Türklerinin hayatında önemli bir hadisedir ve bence yirminci yüzyılın en önemli kültür olayıdır.” (s. 317-318)
“Söz ancak işitme organı için anlam taşır: İşitme organının kavrayabilmesi amacıyla sözü sunan da yine bu organdır. Fakat görme edimi sadece dünyanın bize sunduğu bir nesneyi seyretmemizi sağlar. Görmeyle işitmenin ilişkisi içinde şeylerin esrarı bize kendini gösterir: Görme şeyleri ışıkla kuşatır; fakat şeyler bizim için yine de yabancı bir seyir gibidir. İşitme organının özü şeyleri bize işittirmektir: Her ses zaten bir sözdür, gizli bir insan sesidir. Sesi işiten anlamı da işitir. Anlam ise içsel ışıktır.”
Sonsuza Dek, Ayrı
Daisy Jones ve The Six ve Evelyn Hugo’nun 7 Kocası isimli kitaplarıyla büyük bir popülarite kazanmış yazarımız Taylor Jenkins Reid’in ilk eseri, hüzünlü bir aşk hikayesi Sonsuza Dek, Ayrı
Kitabın adından ve konusundan da anlaşıldığı üzere mutlu son yok maalesef. İçinizi burkan hüzün dolu bir kendini bulma hikayesi. Sıradan bir hayatı olan Elsie’nin bir noel sabahı hayatı sonsuza kadar değişiyor. Gittiği bir pizzacıda hayatında derin izler bırakacak olan Ben Ross ile karşılaşıyor. Kısacık zamanda ışık saçan bir aşk yaşayan ikilinin, hayatlarını sonsuza kadar değiştirecek bir olay yaşamadan önceki mutluluklarına şahit oluyoruz. Hayatlarını deli dolu yaşayan ikili, ne yazık ki birbirlerine sadece 6 ay verebilmişlerdi
Hayatın kısalığını ve her anını keyifle ve dolu dolu yaşamamız gerektiğini öğütleyen bir kitap. Birgün bitti dediğimiz yerden yeşertebileceğimiz umudu savunan bir eser. Sonsuza Dek, Ayrı yazarın ilk kitabı ve bence müthiş duygusal bir başlangıç kitabı olmuş. Empati duygusu yüksek ve ilham verici bir kitap
Ustaca kaleme alınan geçmişe dönüş tekniğini gözler önüne seriyor yazar. Bu teknik ciddi ustalık istiyor, her bölüm farklı bir zaman diliminde geçiyor ve aynı zamanda metnin bütünlüğü de bozulmuyor.
Kitap benim kalbimde derin bir iz bıraktı. TJR’nin okuduğum ikinci kitabıydı ve kitabı aşırı sevdim. Taylor zaten dünya çapında ses getiren bir yazar, kadın resmen yazı makinesi
Üretmeye hep devam etmesini istediğim yazarlardan oldu kendisi. Ben sıradaki TJR kitabım için aşırı heyecanlıyım. Siz hangi TJR kitabını okuyup aşırı beğendiniz merak ediyorum
Şair Değil, Şairane Yaradılışta
Osman ağabey böyle güzel şiirler yazmış o imlasma rağmen kendini şair saymaz, “Ben şairane yaradılışta bir insanım” derdi. Mizacının şairane olduğu doğrudur. Ancak, yazdığı az sayıdaki şiir, onun büyük şair olma istidadında bir insan olduğunu da gösteriyor. Hayat onu birçok şey olmak zaruretiyle daimî hareket
ŞAPKA Gİ...YENLER
Biri artık bütün yükleri ve ağırlıklarıyle maziye karışmış, ötekisi tezcanlılığı ve hafifliği geleceğe seğirtmekte bulunmuş olan iki devir arasındaki tezatlardan biri de - inancıma göre - “şapka giymek” meselesidir. Size Abdülhamit devrinde böyle bir meseleden dolayı uğradığım derdi arzedeyim de, ister gülün, ister düşünün.
Tutunamayanlar daha önce farklı dergilerde yazıları yayımlanan Oguz Atay’ın ilk ve en çok ses getiren romanıdır. Bu roman, 1970 de bitirmiş ama 1971-72'de yayınlanmasından sonra oldukça ses getirmiş çok tartışılan bir roman da olmuştur. Yazarın bu romanı bir nevi otobiyografik bir özellik taşır. Birçok yönden bu romandaki olaylar ile yazarın
"Bana verilen oda ilk bakışta hiç de rahatsız edici değildi.Bir kapı,bir yatak,bir koltuk,bir lavabo ve demir parmaklıklı bir pencere vardı.Ama kapı gece-gündüz kilitliydi; kitap,gazete, kağıt,kalem yoktu; pencere güvenlik duvarına bakıyordu; etrafımda ve bedenimde tam bir boşluk oluşturmuşlardı.Her şeyimi almışlardı benden; zamanı bilmemi engellemek için kol saatimi,yazı yazmayayım diye kalemimi, damarlarımı kesmeyeyim diye çakımı.Hatta sigara gibi en basit sakinleştiriciyi bile benden esirgemişlerdi.Tek bir kelime etmeyen ve sorularıma asla cevap vermeyen gardiyanımın dışında tek bir insan yüzü göremiyor,tek bir ses duyamıyordum.Böyle bir yerde, gözleriniz, kulaklarınız ve diğer bütün duyu organlarınız, gündüzden geceye,geceden gündüze hiçbir şekilde beslenemiyordu.Kendinle, bedeninle ve masa,yatak,pencere,lavabo gibi dört beş sessiz nesneyle birlikte yalnızlığa terk ediliyorsun; okyanusun dibine konmuş cam bir fanustaki dalgıç gibi yaşıyorsun ve en kötüsü de seni okyanusun sessiz derinliğinden dış dünyaya çekip çıkaracak olan kablonun kopmuş olduğunu ve asla yukarı çıkmayacağını bilerek yaşıyorsun."