En Güçlü Zehir Üzüntü, En Güçlü İlaç Mutluluktur.
Üzülmemek için:Üzülmeye neden olan her şeyi bırakmamızın vakti gelmedi mi? Arkamıza dönüp baktığımızda, ben neye üzüldüm diye hayretle andığımız geçmişimizi anmamız bize hâlen şimdi ki üzüntümüzü de gelecekte şimdiyi anıp neye üzülmüşüm ben ya dedirtip şaşırtacağını anlatmıyor mu? Üzüntü diye bir
''Çiçek yanıt verdi: Seni aptal! Görülmek için mi açtığımı sanıyorsun? Kendi zevkim için açılıyorum, başkaları için değil, çünkü hoşuma gidiyor. Aldığım zevk var olmaktan ve açmaktan ibaret''
Açma düğmesine bastınız mı Televizyon başlar ve devam eder, eder, eder… Oturup bakmaktan başka bir şey yapmanız gerekmez. Oysa kitaba dikkat vermek gerekir. Kitabı hayata okur getirir. Diğer tümünün aksine, kitap sessizdir. Kitap kişiyi fon müziğiyle uyutmaz, banda alınmış kahkaha sesleriyle kulak zorlamaz ya da odanızı silah sesleriyle doldurmaz. Hepsini sadece kafanızın içinde duyabilirsiniz kitap okurken. Kitap, televizyon veya film gibi gözlerinizi, bakışlarınızı bir yerden bir başka yere götürmez. Aklınızı vermezseniz aklınızı, yüreğinizi vermezseniz yüreğinizi etkilemez kitap. Kitap, sizin yerinize bir şeyler yapmaz. İyi bir romanı okumak, romanı izlemek, romanı yaşamak, romanı duyumsamak, romanı yaşamak, romanın kendisi olmak, kısacası romanı yazmak dışında ne varsa yapmaktır.
“Kimim ben ? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi.”
“ Bir adamı tanımak için, düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını… bilmemiz lâzım hiç değilse.”
“Yaşamak için kendime bir dünya inşa etmek zorundayım.”
“Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.
..önce özlemler mi gelir yoksa umutları mı gençliğimin.
.
.
aykın sorular soruyor
kırılsın istemiyorum
yaşamak ve yazmak hayatı yeniden önce bir yürek çarpıntısı
ardından hüzün getirir.
"yoksa gül' e de mi kırgınsın" diyor
hem sesi titriyor hem tedirgin bakıyor
aramızda bir güllük mesafe var aşamıyorum
anlıyor.
.
Nereden başlasam diye soruyor
yeniden yaşamaya hayatımı
önce anılar mı gelir
yoksa düşleri mi çocukluğumun.
nereden başlasam diye soruyor
yeniden yazmaya hayatımı
önce özlemler mi gelir
yoksa umutları mı gençliğimin.
aykırı sorular soruyor
kırılsın istemiyorum
yaşamak ve yazmak hayatı yeniden
önce bir yürek çarpıntısı
ardından hüzün getirir.
* İkimiz olduktan sonra, bütün bu hüzünler, sıcak bir yakınlaşma için bahanedir.
* İlk yalanı söyledikten sonra bir daha konuşmamalı insan.
* Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
* “Önce Kelime vardı,” diye başlıyor
- Ne hatırlıyorsun benimle ilgili ya da bana dair?
+ Bir kere sen, hep tek başınaydın - benimleyken bile. Yalnızlığın bölünecek diye ödün kopardı ama kendine de tahammül edemezdin. Başın önde, dalgın ve düşünceli yürürdün hep. Ellerini cebine sokunca görünmez olacağını sanırdın. İnsanlar sende önce merak, sonra bulantı uyandırırdı. Uzun yaşayanlara şüpheyle bakar, çocukları da gürültülü bulurdun, ama hayvanları severdin...
- Başka?
+ Dürüsttün, ama acımasızca. Hoyrattın sözlerinde, kırıp dökmekten çekinmezdin, ama cömerttin sevginde. Öyle güzel severdin ki kadınları, onları şaşırtır, aslında manipüle ederdin bu şekilde. Tutku ve coşku yaratmak hoşuna giderdi, ilgi duyardın insanlara, ta ki onları bir karaktere ya da hikâyeye dönüştürene kadar. Bilmiyorum, yazmak için mi yaşardın yoksa yaşamak için mi yazardın ama kim olduğunu anladığında, kendisine birazcık olsun saygı duyan her sevgilin ya da dostun terk ederdi seni. Ama sen pek dert etmezdin bunu. " Asla " derdin, " yerleşmemeli, Ne gerçeğe, ne düşlere. Ne varlığa, ne de hiçliğe."